Tumgik
#gözlem
mecnun1cinar · 8 months
Text
Uykuda bitebilir insanın bütün acıları gözünü açtığı anda sırtına yüklenen bütün duyguları,hayat ya bu ne zaman kalır ne zaman gider bilemez insanoğlu,öldüğünü sandığı anda mezarında çiçekler beliriverir ölmek yaşamanın aynası mıdır eğer öyleyse yaşarkende ölmez mi insan?
41 notes · View notes
gelenkutusuu · 1 year
Text
Tumblr media
28 notes · View notes
iamthefairyoflive · 1 year
Text
Ben bir hiçim. Eğer ben bir hiçsem hacim kaplamamam lazım ama hacim kaplıyorum. Nefes alıyorum. O zaman ben bir hiç değilim. Peki, hiç hisetmeme neden olan şey ne? Bedensel mi? Eğer bedensel olsaydı dediğim gibi hacmim olmazdı. Peki, ruhsal? Ruhsal bir hiç olsaydım o zaman da saydam olurdum. Hayatımın her anı tek bir duygu belirtirdi. Ruhum duyguların ana maddesi değil ama duyguları çalıştıran bir etkense o zaman benim bir ruhum da var. Demek ki hiçsizlik hissi ruhumdan gelmiyor. Peki, nerden geliyor bu hiçsizlik?
Hemen herkes şunu duymuştur diye düşünüyorum. Güneş ışınlarını zararlı ışınları ozon tabakası delindiği için içeri giriyor ve bu da küresel ısınmayı arttırıyor. Peki, ozon tabakasını delen etkenler neler olabilir? İşte deodorantlar, egzoz gazları, fabrika bacaları vs... Tabii ki sadece bu saydıklarım değil, hatta bu saydıklarım etken olarak pek de önemli sayılmayabilir. Asıl dikkat çekmek istediğim şey tabakanın delinmesi için birçok faktör var. Peki, düşünsenize delinen tabakanın yerinde ne var? Hiçbir şey... Hiçsizlik
İşte hayatımızı değersizleştiren, bizi bir fabrikatör ürün gibi aynı yapan insan, çevre, baskı, toplum ve daha bir çok unsur da bizi delerek hiçsizleştiriyor. Buradaki tek faktör insan değil. Bu sadece küçük bir sebep.
Ama bir insanı patlatan büyük sebepler değildir. İnsanı patlatan küçük sebeplerin birleşmesidir. Siz siz olun hayatınızdaki değersiz insanı, eşyayı ve durumları, çirkinlikleri vs hayatınızın bir adım ötesinde tutun. Bakın uzaklaştırın demiyorum. Çünkü bu sebeplerin hepsi hayatın bir gerçeği olduğu için görüp bilmelisiniz lakin hayatınızın bir adım ötesinden her şeyi duyumsayın. Bu anne karnındaki bir bebeğin dış dünya ile ilgili hislerini, bilgisini annesinden kordon bağıyla alması gibi düşünebilirsiniz.
14 notes · View notes
alittlesky · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Gözlerimi karanlık boşlukta gezdirirken bir ses duymayı bekledim. Bir kalp atışı... Tüm bu insanlardan en az birinin yaşadığını görmek istiyordum. Bakışlarımı uzakta görünen kalabalığa çevirdim. Hepsi gülüyor, konuşuyor, eğleniyordu. Hepsi harika bir hayat yaşarmış gibi görünselerde aslında hiçbiri yaşamıyordu bile. Fiziksel olarak ayakta olsalarda ruhları çoktan ölmüştü. Sahte gülüşleri ise ruhlarının mezarlarına bıraktıkları kan kırmızısı karanfillerdi.
6 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
Keder Coğrafyası
Tumblr media
Kendini nereye kadar tekrardan var edebilir ki bir menzildeki hukuksuzluk? Hakkaniyetin ayaklar altına alındığı, hak kadar hukukun da lağvedilip, perişan olunduğu bir zeminde ol gasp tahayyülünün aralıksız yeniden var edilmesinin yolu sıradan insanlar için ezadan bir başkası olabilir mi? Cerahat ile ceberut aklın, biyopolitik, bedene ve akla yönelik müdahil olma hallerinin tam teşekküllü eylem ve kararlarının hemen ardılı bu hukuksuzluğu belirli bir sabit kılarken bu ülkede hayat ne haldedir, her nereye yollanmaktadır. Düzenin varlığı kesin / kati bir biçimde savunageldiği cerahat ile cürmün yan yana hallerinde hukukun ol nihai gasbı da şekillendirilir. Bugünün ülkesinin cerahat erki eliyle savrulduğu güzergah, bütünüyle açmazların arasında, her günün bir araf kılındığı zeminde bir dolu, hep dolu bir halle doludizgin bir yıkıcılığı imgeler. Hayatın hakkaniyetsizce yerle bir olunmasının tam teşekküllü suretinden mülhem bir yapının ak parti ile birlikte bu sahnede sabit olunması da cabasıdır artık.
Düpedüz, yalın ve hiç amasız bir noksanlaştırma edimi üstünden yönlendirmelerle birlikte bu hayat eriminin, hukuktan ayrıştırılması söz konusu edilir. Neyin hesabı verilmiştir ki iş bu sahnede! Sahiden neyin, hangi yaranın akıbeti tam olarak belirlenmiştir ki! Laf ola beri gele değil, giderek yozlaşan, çürüyen, hakkın da hukukun da alt edildiği bir zeminde safi lafı güzaf kılınmış olagelen adalet mefhumunu kim nasıl düzeltecektir ki. Her yandan bir yara, her güne içkin kılınmış bir cerahat hali, bitimsiz bir tahakküm, sonsuz bir tehdit hiç kesintisiz bir nefret güncellenirken nerededir, kim verecektir bunca fenalığın hesabını hiç ama ve fakatsız. Bianet’ten aktaralım: “Diyarbakır’da 2017 Newroz kutlamaları sırasında üniversite öğrencisi Kemal Kurkut'u “kasten öldürmekten” yargılanan polis Y.K. beraat etti.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesinin bozma kararının ardından Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada mahkeme kararını açıkladı.
MA’nın haberine göre, İstinaf Mahkemesinin "Kurkut'un öldürülmesinde silah kullanma koşullarının oluştuğu" değerlendirmesi yaparak, Y.K.’ya verilen beraat kararının kaldırılarak "ceza verilmesine yer olmadığı" dair yeni bir hüküm tesis edilmesi yönünde verdiği karar sonrası yeniden başlayan yargılamada, "polise ceza verilmesine yer olmadığı" kararı çıktı.
Ceza verilmesine yer olmadığı kararı, 5271 sayılı CMK'nın 223/3-4 maddesinde düzenlenmiştir. Ceza verilmesine yer olmadığı kararı beraat kararı mahiyetinde değildir, fiil suç teşkil etmesine rağmen faile belli nedenlerle ceza verilmemesi sonucunu doğuran nihai bir karardır.
“Yanlış sanık” savunması
Bugün Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasına, sanık polis ve Kurkut'un kardeşi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katılırken, Kurkut ailesinin avukatları Serdar Çelebi ve Mehmet Emin Aktar ile sanık avukatı Ahmet Fırat duruşmada hazır bulundu.
Savcı, celse arasında İstinaf Mahkemesinin kararı doğrultusunda "ceza verilmesine yer olmadığı" hükmünün kurulmasını istedi. Sanık polis Y.K., suçlamaları kabul etmeyerek, "Yanlış sanık yargılanıyor. Dosya soruşturması gerçek anlamda yürütülseydi, gerçek sanık ortaya çıkardı" dedi.
İlk alınan bilirkişi raporunda, Kurkut'u öldüren kurşunun müvekkilinin silahından değil başka bir silahtan çıktığının tespitinin yer aldığını ifade ederek, dosyanın Terörle Mücadele Şubesine gönderilmesinden sonra durumun değiştiğini söyledi.
Avukat Fırat müvekkili hakkında her "ceza verilmesine yer olmadığı" yönünde hüküm kurulmasını istedi.
“Amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmak”
Adaletin yerini bulmasını istediklerini belirten Kemal Kurkut'un kardeşi Cihan Kurkut, dosyadaki deliller ve olaydaki fotoğrafların nasıl meydana geldiğinin belli olduğunu ifade ederek, sanığın cezalandırılmasını istedi.
Dosyanın tipik bir cezasızlık dosyası olduğunu dile getiren Kurkut ailesinin avukatı Serdar Çelebi, “Failin polis olduğu, maktulün Kürt olduğu, sıradan bir yargılama. Gönül isterdi ki fail tespit edilsin yargılama yapılsın ancak ilk baştan beri tüm taleplerimiz reddedildi. Böylesi bir davada keşif talebi nasıl reddedilir? İddia ediyorum, keşif yapılmadığı için heyetin hiçbir üyesi sanığın nerede durduğunu, maktulün nerede durduğunu bilmiyor. Maktule en yakın polis Onur Mete, 'Ben maktulün kendimi patlatırım dediğini duymadım' diyor. Ama maktule uzak olanlar 'Biz duyduk' diyor. Başından beri, Valinin canlı bomba açıklamasından sonra amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmaktı” dedi.
Avukat Çelebi, Ulusla Kriminal Büronun düzenlediği raporda, sanığın Kurkut'u doğrudan hedef alarak ateş ettiği yönünde rapor verdiğini ve hiçbir itiraz olmadan mahkemenin kurduğu bir ara kararla raporun yeniden düzenlemesini talep ettiğini ve Ulusal Kriminal Büronun ikinci raporunda, tam tersi bir rapor düzenlediğini hatırlattı. Adli Tıp Kurumu'nun düzenlediği raporda, Kurkut'u öldüren kurşunun yukardan girdiğini hatırlatan Çelebi, "Yerden seken bir kurşun nasıl yukardan vücuda girer?" diye sordu.
“Yaşam hakkı ihlalinin gerekçesi yok”
İstinaf Mahkemesinin beraat kararının bozduğunu hatırlatan Çelebi, “Bölge Adliye Mahkemesinin aslında bunca delile rağmen beraat kararı verilmeyeceğini, 'hukuka uygunluk sebebini bul' diyerek dosyayı bozmuş, ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini istemiştir. Yaşam hakkının hangi durumda ihlal edileceği bellidir. Yaşam hakkı ihlali, meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklamaya karşı bir işlem gerekiyorsa ya da isyan, olağanüstü hal varsa olabilir” diye konuştu.
Bu dosyada yaşam hakkının ihlalini gerçekleştirebilecek hiçbir durumun olmadığını dile getiren Çelebi, İdare Mahkemesinde süren devada, mülkiye müfettişlerinin sunduğu raporlarda, "silah kullanma koşullarının oluşmadığı" ve "amirlerin ateş etme emri vermediğine" dair raporları bulunduğunu kaydetti.
Çelebi, “raporlarda, tehdit etse de tehdidi gerçekleştirecek koşulların bulunmadığını, ateş etmenin kabul edilebilir yöntem olmadığına dair tespitler var” dedi.
Sanığın bilerek isteyerek cinayeti işlediğini söyleyen Çelebi, kasten öldürmekten hapis cezasıyla cezalandırılarak, tutuklanmasını talep etti.
“Başka türlü etkisiz hale getirebilirdi”
Kurkut ailesinin avukatı Mehmet Emin Aktar da, tipik bir cezasızlık politikası pratiğiyle karşı karşıya olduklarını vurgulayarak, bu dosyanın ne ilk ne de son dosyanın olduğunu dile getirdi. Dosyadaki raporlara işaret eden Aktar, söz konusu raporların cinayetin sanık tarafından işlendiğine kuşku bırakmadığını anlattı.
Olay anında 20'ye yakın polisin havaya ateş ettiğini vurgulandığı ve sanığın doğrudan maktulü hedef alarak ateş açtığını hatırlatan Aktar, maktulün silah kullanılmadan etkisiz hale getirmenin imkânı bulunduğunu kaydederek, “Başka türlü etkisiz hale getirmek imkânı mevcuttur. Keşif talebi neden reddedildiğini anlayabilmiş değiliz. Mahkeme bugün karar vermek yerine keşif yapmasına karar verecek olursa toplumun adalet duygusu zedelenmeyecektir. İlk beraat kararından sonra müvekkilimiz, maktulün annesi bir daha duruşmalara gelmemiştir, çünkü adalete olan inancını kaybetmiştir” diye konuştu.
Mülkiye müfettişlerinin raporlarında amirlerin ateş emri vermediğine işaret eden Aktar, bundan dolayı sanığın amirin emrini yerine getirdiği söylenemeyeceğini belirterek, sanığın kasten öldürmekten cezalandırılmasını ve tutuklanmasını istedi.
Mahkeme ise silah kullanmanın yasal koşulları oluştuğuna kanaat getirerek, sanık polis Yakup Şenocak'ın cezalandırılmasına yer olmadığına karar verdi.”
Kemal Kurkut, gazeteci Abdurrahman Gök’ün vizöründe kilitlenmiş olan kareler sayesinde bir terörist olarak anılmaktan alıkonulur. Bütünüyle yaşama düşürülmüş ola gelen o tehdit / tahakküm mekanizmalarının, bir bayram / mücadele günü genç bir insanın canını çalabilme konusundaki ısrarının utancı da o fotoğraflarda görünür kılınır. Belgeniz nerede diye sual edenlere, Kürd sorunun temsili değil doğrudan bir ifşası söz konusudur ol resimlerde. Abdurrahman Gök, MLSA Türkiye’den Deniz Tekin’e aktarımını da bir kez de buradan iletelim: “Gazeteci Gök’ün mahkemede tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde olay anında çektiği fotoğraf karelerinin polislerce silinmeye çalıştığı ortaya çıktı. Olay anında çektiği 28 fotoğraf karesini delil olarak soruşturma savcısına veren gazeteci Gök, olay günü yaşadıklarını şöyle anlattı: “Genç şahıs vurulduktan ve polisler başına toplandıktan sonra polisler beni fark edince çektiğim fotoğrafları makinemden sildireceklerini düşündüm. Hafıza kartımı çıkarıp hemen arka cebime koydum. Akabinde bir polis memuru yanıma gelerek bana ‘makineni ver, amirim seni çağırıyor’ dedi. Çağırdığı kişinin yanına gittiğimde bana olaydan görüntü alıp almadığımı sordu. Ben de henüz hazırlık yaptığımı, fotoğraf çekmediğimi söyledim. Ancak bana inanmayarak makinemin içini açmamı söyledi. Ben de açtım. İçerisinde hafızda kartımın olmadığını gördü. Ekranda da hafıza kartı yok yazısını görerek teyit etti. Çantamdaki kartları çıkarmamı istedi. Onları da çıkardığımda boş olduklarını gördüler. Çıkardığım kartlara format attılar. Ancak üzerimi aramadıkları için pantolonumun arka cebindeki hafıza kartını bulamadılar.”
Gök sözlerine şöyle devam ediyor: “2017 Newroz’unda Kemal Kurkut’un gazetecilerin gözü önünde polis tarafından kurşunlanarak öldürülmesi benim için bunun en açık örneğiydi. Kemal’in vurulmasından sonra Diyarbakır Valiliğinin alelacele yaptığı ‘canlı bomba’ açıklaması, basının pozisyon belirlemesi için verdiği bir talimattı. Ve nitekim halka değil, iktidara sadakat ile bağlı olan tüm gazete ve basın yayın kuruluşları bu talimatı harfi harfine yerine getirdi. Bunu yerine getirmeyip gerçeği yazanlara bedeli ödetildi ve halen de ödetiliyor.”
‘Fotoğraflar yayınlanınca bu süreci yaşayacağımı tahmin etmiştim’
Kendisine yönelik baskıların nedenin Kurkut cinayetine dair fotograf kareleri olduğuna işaret eden Gök, “Tabii ki kamuoyu hakkımda açılan bu soruşturmaların ve davaların Emniyet Müdürlüğü ile Diyarbakır Valiliğinin açıklamalarını yalanlayan, kendilerini suçüstü yakalayan Kemal Kurkut fotoğrafları nedeniyle olduğunu düşünüyor. Ben de öyle olduğuna inanıyorum. Zaten o fotoğrafları yayınlayınca bundan da ağır bir süreci yaşayabileceğimi tahmin etmiştim. Fotoğrafların yayınlanmasından sonra her ne kadar sanık polis hakkında dava açıldıysa da, sanık polisin hala görevinin başında olması, nasıl bir kararla karşı karşıya olacağımızın da habercisi. Ama ne olursa olsun gazeteci yeter ki bir olaya ışık tutsun, insanlar o ışık sayesinde eminim yollarını bulacaklardır. Tıpkı iktidarda olanların bu fotoğraflar nedeniyle kamuoyunun vicdanı nezdinde mahkum olduğu gibi” ifadelerini kullandı.” (İstinaf Mahkemesi, Kemal Kurkut cinayetini fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök'e verilen 1 yıl 6 ay 22 günlük hapis cezasını onadı. 12 Ocak 2023)
Kendini her nereye kadar tekrardan var edebilir ki hukuksuzluk. Her şeyin yalın, apaçık bir biçimde cürme çıktığı bir menzilde, onca bağır çağır çıkagelen şiddetin, yok etme hal ve isteminin bunca detaylandırılmış olagelen katillerin ifşasından, düzenin Kürd halkına yönelik tavrının ta kendisine her şey bütünüyle hukukun üstünlüğünün çiğnenmesini artık bildirir. Mübalağalı cümleler, imalar barındıran göndermeler, suçlu addetmek için Kemal Kurkut’u olmadık çıkarımlar, hep bir biçimde yeniden imal olunan nefret sembollerinden bir kere daha hukuksuzluk mefhumunun nasıl biçimlendirildiği artık çok daha belirgin olur. Bugünlere gelene kadar hiçbir biçimde hesabı verilmeyecek olduğu itiraf olunan bu kaçıncı kırımdır. Dersim Tertelesinden, Bakur Kürdistan’ında hayatın her anlamda yerle bir edilmesine bir süreklilik dahilinde icra edilen yok etme hamlelerine kimin, hangisinin hesabı verilebilmiştir. Yakın tarihin, Maraş katliamından, Sivas Madımak’ına, Roboski’nin ortasında var edilen can pazarına, Cizir bodrumlarında katledilmiş yüzün üstündeki insandan, 2015 abluka günlerinde yerle bir edilmiş bir bölge(!) gerçekliğinden daha nelerden ve ne hallerden hangisinin hesabı verilmiştir. Bütünüyle, engellemeler tüm o itiraz haklarının yerle bir edildiği günceler, ardılı sıra boşa düşürülen dosyalar, izleri de neye doğru var edildiği sorgulanmayan nice hamleyle karanlığın güncellenmesi, iyi de her nereye kadar? Kemal Kurkut, devlet dersinde katledilmiş kaçıncı kurbandı? Yönelimini bir menzildeki yaşamı / yaşatmak üstünden değil tüketmek / gasp etmek / yok etmek vb. ile kurmaya devam diyen bir ülkenin tek bir iyi günü söz konusu olur mu. Bunca cerahatin ortasında hayatın istikameti, o yaraların yükünün ağırlığı altında sahiden kalakalan yer / yurt değil mi, sahiden değil mi? Nereye kadar keder coğrafyası bir kader kılınacak, daha nereye...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Sen Kimin Çığlığısın? – Serpil ODABAŞI – Yeni Yaşam Gazetesi
Okuma Parçası: Serpil Odabaşı: Ben Artık 'Bu Bizim Acılarımız'ı Gösteren Ressam Değilim – Jinda ZEKİOĞLU – Gazete Duvar
6 notes · View notes
turkkusu · 1 year
Photo
Tumblr media
ÇADIR KURMAK BİZİM İŞİMİZ… Doğayı tanımak için #gözlem yapmanın yanı sıra #deneyim edinmek de önemli. #LaFontaine Masal Evi ve Anaokulu’nun bahçesindeki #açıkhava sınıfımızda #TerraNovaCamp desteği ile #çadır kurarken hem eğlendik hem de öğrendik… (at La Fontaine Masal Evi) https://www.instagram.com/p/CpUvTKqLGaw/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
eciftcomtr · 1 year
Link
0 notes
bulancakajans-blog · 1 year
Text
Öğretmenlerimiz Hollanda'da İşbaşı Gözlemde
Öğretmenlerimiz Hollanda’da İşbaşı Gözlemde
Bu kapsamda, 28 Ekim – 03 Kasım 2022 tarihleri arasında Hollanda’nın Amsterdam şehrine 12 öğretmenden oluşan proje ekibimiz tarafından hareketlilik gerçekleştirildi. Projenin “Öğretmenlerin; gelişen, geliştiren, yeni öğretim yöntem ve tekniklerini bilen, teknolojik yeniliklere ayak uydurabilen ve bunları sınıfta kullanabilen öğretmenler olmalarına destek olmak” amacına yönelik hareketliliğe…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mecnun1cinar · 9 months
Text
Bugün beni düşündürrcek konu belli oldu,nazı yaa
Tumblr media
30 notes · View notes
bunedycom · 2 years
Text
MEB'den 190 bin öğretmene eğitim
MEB’den 190 bin öğretmene eğitim
Öğretmenlerle öğrencilerin gelişim ve öğrenmelerini değerlendirme uygulamalarına yönelik bilgi ve beceri gelişimlerine katkı sunmak amacıyla, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ve UNICEF iş birliğinde hayata geçen “Gelişim ve Öğrenmenin Değerlendirilmesi Üzerine Öğretmen Eğitimi” projesinde yaklaşık 190 bin öğretmene ulaşıldı. Projeyle, 2 bin 30 sınıf ve okul öncesi öğretmenine…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
korkutkalkan · 2 years
Text
Türk bilim insanları DART uzay aracının asteroide çarpma anını Antalya'da görüntüledi
Türk bilim insanları DART uzay aracının asteroide çarpma anını Antalya’da görüntüledi
NASA’nın uzaya fırlattığı DART uzay aracının, Dimorphos isimli asteroide tam zamanında çarptığı o anlar, Antalya Bakırlıtepe’de Tübitak Ulusal Gözlemevi (TUG) bünyesinde yer alan AYGÖZ ile izlenip, görüntülendi. ‘ÇARPAN UZAY ARACI BUZDOLABI BÜYÜKLÜĞÜNDE’ Çarpışma anında da ufka çok yakın olduğundan diğer teleskoplar ve gözlemevlerinden gözlenme şansının neredeyse hiç olmadığını dile getiren  TUG…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sdkhaber · 2 years
Text
Mustafa Varank'tan uzaya gidecek ilk Türk ile ilgili açıklama
Mustafa Varank’tan uzaya gidecek ilk Türk ile ilgili açıklama
Yeni eklenen Mustafa Varank’tan uzaya gidecek ilk Türk ile ilgili açıklama son dakika haberini aşağıda okuyabilirsin. Saklıkent-Antalya Gökyüzü Gözlem Şenliği’nin açılışı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın katılımıyla yapıldı. Açılışta Antalya Valisi Ersin Yazıcı, AK Parti Antalya milletvekilleri Atay Uslu, Kemal Çelik ve Tuba Vural Çokal, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 9 months
Text
Sahiden Böyle Olur Mu!
Tumblr media
Düzen sahiplerinin inisiyatifinde bir menzilin giderek karabasan bir sarmal kılınması var ediliyor. Anbean, yakalanan her fırsatta biraz daha zor, biraz daha deneyip, sınır zorlayan gel gelelim salt bununla yetinmeyip yaşamda var olma ihtimallerini de derdest ede duran bir akımın etkisinde karabasan bir sarmal gerçekliği herkese pay ediliyor. Noksansız, hani neredeyse eksiksiz bir mahvetme retoriği içerisinde her şekilde bir cürmün pençesinde yol arayan bir iktidar o fasit karabasan sarmalı güncelliyor. Hak mı aramak istiyorsunuz, iş bu yer kürede en doğrudan kesintisiz verili hakların var edildiği bildirilen bir zeminde öyle ya da böyle değil maçanız yetiyorsa bir itirazda bulunun. Bir kerecik olsun bir şeylerin bu sahadaki herhangi bir şeyin yetersiz / eksik / yarım konulmasından bahis açın, bir cüret edin hele, az sonra o karabasan sarmalın zebanileri sizi susturmaya gelecektir. Hakkınız için birkaç satır da olsa bildiklerinizle kendinizi mi savunmak istersiniz. Hukuk devletidir diye koca koca bildirimler var edilen, adaletin, Thales’in terazisinin dahi yağmalandığı bir coğrafyada iyi kötü bir adalet vardır dersiniz. Siz daha savunmanızı var ederken artık iş işten geçmiş, hükmünüz dahi verilmiştir. Birkaç satır da size kalır, sessizliğin geniş en geniş tabanlı konsolidasyonunda verilen cezayı hak ettik deyip sıranızda kalmanız salık verilir.
Bir yanda tasarruf yapın, biz üretim ekonomisi olacağız, herkesin refah payını sahiden de bak iki gözüm önüme aksın ki yükselteceğiz, eksikleri giderecek, yıl sonuna kadar sağlam bir ücret ayarlaması var edeceğiz bak Allah’ın adını andım diye coşa dururken muktedirle avenesi saray beslemesi medya, sıkıyorsa bir tek günün nasıl zor şartlarda geçtiğine dair bir bahis açmaya kalkın. Başta kendilerine buldukları yontulmamış, zümreler, daha sonra o Avrupa’nın kalbinde yaşayıp zerre demokrasi deneyiminden, yaşamda tutunma hali ve mücadelesinden nemalanmamış Almanya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Avusturya gibi ülkelerin vatandaşı gel gelelim Türkiye ile de bağları bulunanların “nankörler”, “vatan hainleri”, “mihraklar”, “teröristler” şakımaları derdin ne olduğunu da unutturur bir anda. Böylesine afaki bir biçimde yolundan alıkonulmuş, her günü sınamalarla eksiltilen ve bundan şikayetçi olmayıp, dahası ellerine geçen üç kuruşla da tasarruf etmeleri salık verilen insanların dertlerinin görünmediği menzildir fasit sarmal, yekten kapkaranlık ola gelen ülke. Düzen sahiplerinin suna geldiği her etmenle, olmaz bahisleriyle en ufak bir teşebbüs, düzeltmek için bunca ekonomik buhranı var edilen şaklabanlıklar hayatı sahi ama sahiden mi kurtarır mı diye sual etmek imkansızdır, budur o karanlık sarmal, böyle bir toplamdır misal yeni ülke!
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Akbelen Ormanı'nda ağaçların kesildiği bölgeye gitmek isteyen kitleye 2'nci kez saldıran jandarma, HDP eşbaşkanlarını gözaltına aldı.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eşsözcüsü İbrahim Akın ve Milletvekili Perihan Koca, Milas Akbelen Ormanı'na Yeniköy-Kemerköy Enerji tarafından açılmak istenen kömür ocağına karşı bölge halkının direnişine destek vermek için Akbelen'e geldi. Akın ve beraberindekiler ile yurttaşlar, jandarmanın tazyikli su ve biber gazlı saldırısına maruz kaldı.
Saldırıda, Akın ve Koca ile çok sayıda yurttaş etkilenerek, fenalaştı. Saldırı sonrası Akın ve Koca halkla birlikte asker barikatı önünde oturma eylemi başlattı. Oturma eylemine CHP Milletvekili Orhan Sarıbal ile Cumhur Uzun da katıldı. Yaklaşık 2 saattir süren oturma eyleminin ardından kitlenin kesim alanına doğru yürüyüşe geçmesiyle jandarma 2'nci kez cop ve biber gazlarıyla saldırdı. Jandarma, aynı zamanda yakın mesafeden halkın gözüne gaz sıkarak, ormanlık alana gaz fişekleri attı.
Yapılan saldırıda HDP İzmir İl Eşbaşkanı Çınar Altan ile HDP Marmaris İlçe Eşbaşkanı Güven Göknar gözaltına alındı. MUÇEP Menteşe Meclisi Üyesi Ferah Gümüş ve fotoğrafçı Selahattin Kaya da gözaltına alındı.
Öte yandan sabah saatlerinde yapılan müdahalede gözaltına alınan ekolojist Deniz Gümüşel emniyet ifadesinin ardından serbest bırakıldı.”
Tolga Güney’in Mezopotamya Ajansındaki haberini de iliştirelim: “Akbelen Ormanı'nı korumak için desteğe gelen yurttaşlar, ülkenin her yerinde başlatılan doğa talanına karşı topyekun mücadele çağrısı yaptı.
Muğla'nın Milas ilçesinin İkizköy Mahallesi'nde bulunan Akbelen Ormanı'na Yeniköy-Kemerköy (YK) Enerji tarafından açılmak istenen kömür ocağı için 24 Temmuz’da ağaç kesimi başlatıldı. İkizköylüler ve ekolojistler ise ağaç kesimini durdurmak için eyleme geçerken, kesim alanına her gitmek istediklerinde askerin sert saldırısıyla karşılaştı. Biber gazı ve coplarla köylülere saldıran askerler, yurttaşların yaralanmasına neden olurken çok sayıda kişiyi de gözaltına aldı.
Yaşanan saldırı ve ağaç kesimlerinin devam etmesi sonucu Muğla'nın ilçelerinin yanı sıra İstanbul, İzmir, Aydın, Balıkesir gibi birçok kentten yurttaşlar İkizköylülere destek olmak için Akbelen'e geldi. Burada direnişe destek olan yurttaşlar, köylüleri yalnız bırakmazken, hafta sonu da yine İstanbul ve Çanakkale gibi kentlerden yurttaşlar Akbelen ile dayanışmak için yola çıktı. İkizköylüler ile dayanışmaya gelen yurttaşlar ile konuştuk.
'Doğa İçin Geldik'
Doğayı korumak için Aydın Kuşadası'ndan desteğe gelen Mehmet Güntekin, "Yurdumuzda canlıların yaşadığı her alanda olmaya hazırız. Bu talanın sonu yok. 70 yaşındayım ve son 20 senedir gözle görülür bir şekilde yasaya, yönetmeliğe, kanuna uyulmadan bütün canlılara zarar veriliyor. Bunun için de cırcır böceğinden karıncaya, kuşlardan ağaçlara kadar bütün canlılara zarar veriliyor. Bu talanı dayanışma ile bitirmemiz gerekiyor" dedi.
'İşgale Karşı Savaşacağız'
Aydın Söke'den gelen Hatice Çevik, Akbelen'e oksijeni, havayı, suyu işgal edenlere karşı savaşmak için geldiklerini söyledi.
Çevik, "Bu ormanlar köylülerin geçim kaynağı. Biz de onlara destek olmak için buraya geldik. Gelirken kesilen alanı gördüğümüzde içimiz yandı. Ağaçlar kesilirken benim boğazım kesiliyor sandım. Ağaçlarla birlikte ormanda yaşayan bütün canlılar da can veriyor. Tüm Türkiye'ye Akbelen Ormanı’nı savunmaları çağrısında bulunuyorum" diye konuştu.
'Köyler Yok Edildi'
Aydın Söke'den gelen Nimet Öncedal da köy enstitülerinin kapatılmasının ardından köylerde yaşamın son bulduğunu belirten İncedal, şöyle devam etti: "Şimdi de madenlerle köyler yok oluyor. Söke Karakaya'da da maden ocakları ile bölgeyi yok ettiler. Yeşil alanlarımız yok oldu, betonlaştı. Nefes alamıyoruz. Herkes hasta, kanser oldu. Yeter artık ormanlarımız yok edilmesin, insanlara yaşam şansı verilsin."
İzmir'den dayanışmaya gelen Büşra Yeşilbaş, ağaç kesimine karşı Akbelen'in bir direniş alanına dönüştüğünü vurgulayarak, "İkizköy halkı yalnız değil. Bu ağaçların her biri bizim için çok kıymetli. Herkesin bu direnişi sahiplenmesi ve bu mücadeleyi büyütmesi için yan yana gelmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
'Topyekun Mücadele Zamanı'
Muğla Datça ilçesinden gelen Haluk Koşar da, Datça'da da çok fazla doğa talanı olduğunu ve orada da mücadele olduğuna dikkati çekti. Datça'yı savunmak için Akbelen'i savunmak gerektiğini ifade eden Koşar, Akbelen'in kazanılamaması durumunda tüm bölgenin hatta ülkenin kaybedileceğini vurguladı. Özellikle seçimden sonra iktidarın doğaya karşı büyük bir saldırı başlattığını kaydeden Koşar, "Ülkenin her yerinde bir talan harekatı başlatıldı. Saray koalisyonunun rant ve talan siyaseti bu duruma neden oldu. Bu rantı her karış topraktan her ağaçtan çıkarmaya çalışıyorlar. Buna karşı duranları da ezmeye çalışıyorlar. Onun için şimdi topyekun bir mücadele zamanı" diye konuştu.
Ne yazmıştık; düzen sahiplerinin inisiyatifinde bir menzilin giderek karabasan bir sarmal kılınması var ediliyor. Akbelen’de aralıksız ortaya çıkan imgelem bütünüyle tahrip edilip, yok edilmenin kıyısına taşınan orman kırımıyla birlikte o karabasan sarmal yerleşik, sabit bir mefhuma dönüştürülüyor bir kere daha. Nihat Özdemir (Limak) ve İbrahim Çeçen (IC Holding). Akbelen’deki bütün ol orman katliamının arkasında bu isimler vardır. Kamudan aldıkları ihalelerle ihya olan holdingler, doğa düşmanı projeleriyle ülkeyi adeta kuşatmış durumda. Bütünüyle karabasan haline dönüştürülen şeyin sureti temsili olarak her iki yapı onlarca farklı projeyle bir ülkenin talan edilmesinde ön ayak olurlar. Muktedirin olur verir addettiği her çalışmalarında bu düzen sahiplerinin onamasıyla birlikte daha da zorbalaşan, hiç ketum kalmadan yıkımla, yok ederek bir ülkenin müşterek mirasını dönüştürme halini süreğen kılar iki şirket, iki kan emici, iki zorba. Tümüyle nefretle bilfiil yenilenme ya da ilerleme lafzını kullana gelirken erk eliyle aslında tümden kuşatma hali güncellenir. Devlet kademesinin onaması, yol vermesi, büyük suçlarının örtbas edilmesi, büyük vergi tahsilatlarının hiç edilmesiyle, o beşli çete nam kurgunun da bileşenleri arasında rahatlıkla anılabilecek iki yapı, en başında bu yana zikredilmiş olan dönüşümü kesintisiz bir cehennemi halle var eder. Budur en büyük marifetleri, saraydan aldıkları şak şakları, teşvikleri, bostana dalar gibi yurt denilen ötesinde berisinde delik deşik etmeleri, hep indir, tam sömür, sonuna kadar çürüt bahsiyle kuşatıp, zayi ederek, yok ettiklerini de bir biçimde örtbas edip, meydanda, medyada şirin sirk şaklabanlarına dönüşerek / bütünleşerek birlikte bir ülkeyi imal ettiklerini zikrederler. Her şey yalandır, hemen her durumda olduğu gibi. Dikkat Devletin gölgesi çıkabilir!
Karabasan bir sarmalın güncelliği yedinci gününe girmiş Akbelen Ormanlarından, halen yakılmaya kolluk kuvveti eliyle devam olunan Cudi Dağlarından, Besler Dereler’den ya da kendi hallerinde bir yaşam mücadelesini var etmek isteyen yaralı Antakya’nın Dikmece köyünde istimlak edilmek istenen tarım arazilerinden çıkagelir bütün bütün tahakküm ve kırım. Evleri yok ederek insanları, doğayı katlederek mutlak mavi kürenin yegane kiracıları hayvanat ve nebatinin hayatına gözünü diken oburluk, beri yanda arasız, fasılasız bir cürüm halini sürekli güncelleyen bir akımla o cehennemi karabasan sarmalın varlığı ayrışmaz kılınır. Hakimiyet kayıtsız şartsız zulmündür, zulmü reva görenlerindir. O geçmişte sunulmuş olagelen halkın / haklının hakkının mesel olunduğu hakimiyet hak ve hukuku, evrensel insan haklarının suna geldiği her şey koca bir laf kalabalığında iğdiş edilmiştir. Yüzüncü yılında koşar adım ilerlerken sözüm ona cumhuriyet, onu var eden cumhuru tırpanlamaya, bir asır önce bünyesinden atmaya çalıştığı öteki sanılan halkların tamamına reva görülenleri bugün elenmiş / seçilmiş / fişlenmiş olagelen Türk’e de reva görür. Bu kadar ağır bir sınama, böyle bir halde mülhem ülke, bu tahakkümle birlikte bir yaşam mı söz konusu olur, sahiden olur mu? Kesintisiz kılınan şiddetle, aralıksız zorbalığı sahiplenen bir anlayışla, bırakalım bir yarını eldeki demokrasi pratiklerinin de kökü kazınır, sahiden böyle olur mu? Dün Cudi’de, Dikmece’de, Akbelen’de yaşatılanlar da mı hiçbir şeyi izaha yetmiyor, sahiden bu kadar kötülüğü sahiplenerek hangi iyi gün olur, sahiden böyle olur mu? Nedir yani...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Bülent KILIÇ – AFP Photo
1 note · View note
medya-press · 2 years
Text
2 bin 650 metrede yükseklikte Perseid yağmurunu izlediler
2 bin 650 metrede yükseklikte Perseid yağmurunu izlediler
Hacılar Erciyes Kapı’da düzenlenen etkinlikte meteor yağmurunu gözlemlemek isteyen vatandaşlar için alan oluşturuldu. Alanda gökyüzünü incelemek için kurulan teleskoplardan Ay ile Satürn ve Mars gezegenlerinin görüntüleri dev ekrana yansıtılarak bilgilendirme yapıldı. Düzenlenen etkinliğe binlerce vatandaş ilgi gösterirken, gözlem alanına çıkan teleferiklerde uzun kuyruklar oluştu. ERÜ Astronomi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gallipoliguide · 2 years
Text
Erzurum’da ‘göğe bakma durağı’
Erzurum’da ‘göğe bakma durağı’
Annem gazeteci olduğundan küçüklüğümden beri bazı gezilerine beni götürür. Bu seferki gezi Erzurum’a, Gökyüzü Gözlem Etkinliği’neydi. Uzaya, yıldızlara, gezegenlere çok ilgi duyuyorum; o yüzden bu gezi, benim için rüya gibi bir fırsat oldu. Erzurum’a uzun ve heyecanlı bir yolculuktan sonra vardık. Oteldeki kahvaltı molasından sonra Erzurum’un tek yerel rehberi olan Canan Abla (Şimşek) bizi aldı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
traveltourstrips · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/erzurumda-goge-bakma-duragi.html
Erzurum’da ‘göğe bakma durağı’
Tumblr media Tumblr media
Annem gazeteci olduğundan küçüklüğümden beri bazı gezilerine beni götürür. Bu seferki gezi Erzurum’a, Gökyüzü Gözlem Etkinliği’neydi. Uzaya, yıldızlara, gezegenlere çok ilgi duyuyorum; o yüzden bu gezi, benim için rüya gibi bir fırsat oldu. Erzurum’a uzun ve heyecanlı bir yolculuktan sonra vardık. Oteldeki kahvaltı molasından sonra Erzurum’un tek yerel rehberi olan Canan Abla (Şimşek) bizi aldı ve kenti tanıtmak için önce genel bir tur attırdı. Burası bir Selçuklu şehri. Coğrafi olarak çok geniş, tam dokuz kente sınırı var.
Tumblr media
Bilge, Deneyap Atölyesi’nde
İpekyolu’nun önemli bir durağı. Kentin komşusu bol olunca, şimdi çoğu ayakta olmayan birçok kapısı varmış. Kendileri yok ama isimleri eskiden bulundukları bölgede yaşıyor. Tebriz Kapı, Gürcü Kapı, İstanbul Kapı gibi… Gezi sırasında Selçuklu yöneticilerinin eşleri ve kızları adına yaptırdığı ‘hatun’ isimli medreseler, anıt mezar olan kümbetler dikkatimi çekti. Hatuniye Medresesi, Cimcime Hatun Kümbeti gibi… Tarihimizde kadınlara verilen değeri görmek beni mutlu etti. Erzurum Büyükşehir Belediyesi bir Osmanlı çarşı yapısı olan Tebrizkapı Çarşısı’nı sosyal tesis haline getirmiş. Tesisler, İlhanlı ya da Selçuklu döneminde bir kadın tarafından yaptırılmış Çifte Minareli Medrese’ye bakıyordu. Etkileyici manzaraya karşı oturup dinlendik.
Tumblr media
Doğu Anadolu Gözlemevi
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK Ulusal Gökyüzü Gözlem Etkinliği’ni Anadolu’nun farklı şehirlerine yayarak her yaştan gökyüzü meraklısını bir araya getiriyor. Turgut Uyar’ın şiirinden esinlenerek oluşturulan ‘Göğe Bakma Durağı’ mottosuyla düzenlenen gökyüzü gözlem etkinlikleri Diyarbakır, Van ve Erzurum’un ardından 18-21 Ağustos’ta Antalya’da final yapacak.
Kayak merkezinde bilim
Canan Abla rehberliğinde yemeğe giderken bize çok sevdiği kentini anlatmaya devam etti. Ve bizi iki kebap ustası hariç, tümüyle kadınların çalıştığı Yağmur Kebap’a götürdü. Bugün de geçmişindeki gibi kadınların ön planda olduğu bir yer olmasını çok sevdim. Cağ, şiş demekmiş. “Kuzu eti sadece soğan, tuz ve karabiberle terbiyelenip odun ateşinde çevrilerek pişiriliyor” diye anlattı ustalar. Çok lezzetli. Ama yemekten önemlisi, artık şenlik saati gelmişti. Yola çıktık. Etkinlik, Konaklı Ejder 3200 isimli kayak merkezinde yapıldı.
Tumblr media
Kamp alanı
Kar yok ama çok yüksek. Vücudumuz alışkın değil, kulaklarımız uğulduyor biraz ama çabuk alışıyoruz. Etkinlik alanı büyük ve düzenli. Yan yana dizili stantlar çok güzel, çadırda konaklayanlar için çadır alanı var. Türkiye’nin her yerinden başvuran ve kurayla seçilen 600 kişi gelmiş. Annemle etkinliklerin yapıldığı yere gittik. Bir güneş saati yaptım, nasıl çalıştığını öğrendim. Deneyap Atölyeleri’nin standında minik torna tezgâhları vardı. İsmimin ilk harfini tahtadan modelledim. Üç boyutlu yazıcılar, teleskoplar ve uzay temalı çeşitli etkinlikler vardı. BİLSEM grupları, TÜBİTAK çalışanları bizim gibi meraklı gençlerin sorularını yanıtlıyordu. Akşama doğru tüm katılımcılar başka bir çadıra geçip yetkililerin açılış konuşmalarını dinledik. Çok kişi konuştu ama ben ikisinden çok etkilendim; TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal ve son konuşmayı yapan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank. İki konuşma da ilham vericiydi ve bilim alanında bir meslek edinme fikrim daha kesinleşti. Gözlem için havanın kararmasını beklerken yine TÜBİTAK’tan iki biliminsanıyla sohbet ettim. Onlarla sohbet ederken de kendimi çok şanslı hissettim.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, daha sonra sadece gazetecilerle sohbet etti ve hem gökyüzü gözlem etkinliklerinden, hem elektrikli araç hem de uzay çalışmalarından bahsetti. Türkiye’nin uzay çalışmaları bildiğimden çok daha ilerideymiş. Ben de söz isteyip kendisine bir soru sordum: “ISS gibi insanlı bir uzay üssümüz olacak mı?” Bana uzun uzun aslında yapılmış bir şey için zaman ve para harcamayacaklarını, o çalışmalara ortak olup örneğin uzay taşımacılığı için geliştirilen hafif roket motorlarımızla farklı bir alanda ilerlediğimizi, diğer ülkelerin bu çalışmalarımızı dikkatle takip ettiğini anlattı. Gurur duydum.
Belgesellerdeki gibi
Hava karadığında otobüsle daha yukarıya tırmanarak neredeyse 4 bin metredeki DAG’a vardık. DAG, Doğu Anadolu Gözlemevi’nin kısa adı. Burası tamamlandığında Avrupa’nın en büyük teleskopuna ev sahipliği yapacak. 4 metre çapında ve 4 ton ağırlığındaki ayna henüz yerleştirilmemiş; bu işlemler bittiğinde Hubble Teleskopu’ndan daha yüksek çözünürlükte görüntü alacak ve James Webb Teleskopu gibi kızılötesi gözlem yapabilecek. Otobüsten inince nefes almakta zorlandım, ayrıca hava çok soğuktu ama önemli değildi çünkü gördüklerime değdi… DAG’ın içine girdik. Küçüklüğümden beri belgesellerde teleskopları görüyordum ama bu kadar yakından görmek farklı… Teleskopun demir iskeletini, kabloları, teleskopu döndüren hidrolik mekanizmalarını görmek, incelemek bir çocuk için çikolata fabrikasına düşmek gibi…
Büyüdüğümde eğer burada çalışabilirsem “Ben küçükken buraya gelmiştim” demek ne kadar güzel olur. DAG’ı görüp tekrar ana gözlem alanına döndük. Taşınabilir teleskopların olduğu alanda 5 bölge oluşturulmuştu. Her bölgede üniversite öğrencileri, ellerinde lazerlerle katılan herkese tek tek yıldızların yerlerini gösteriyor ve evreni anlatmaya çalışıyorlardı. Teleskoplardan Satürn’ü ve halkalarını, M13 Yıldız Kümesi’ni, Andromeda Galaksisi’ni, Yüzük Bulutsusu’nu gözlemledik. Yıldız kümelerini, takımyıldızları belgeselde değil, gözlerimle görmek anlatması güç bir şey. Bazı takımyıldızlarını ve Kutupyıldızı’nı bulmayı öğrendim. Hatta anneme öğrendiklerimi anlatırken beni duyan bir astronomi öğrencisi lazerini verip “Hadi göster bakalım” dedi. Yıldızları gösterirken de sohbet ettik. Büyüdüğümde astrobiyolog olmak istediğimi öğrenince bana tavsiyeler verdi. O da bu alanda çalışmak istiyormuş. Gözlem alanında ay doğana kadar yıldızları izleyip Samanyolu’na baktık, fotoğraflar çektik. Sabah 4’e kadar, çok üşüsem de harika bir deneyim yaşadım.
Tumblr media
Yarım kalan şaheser Çifte Minare
Erzurum gezimizin ikinci günü kısa bir tarihi eser turuyla tamamlandı. Çifte Minareli Medrese’nin etkileyici bir öyküsü var. Minareleri yapan usta ve çırağı tatlı bir yarışla ince ince süsledikleri minarelerinde belli bir noktaya gelmiş. Çırak biraz daha güzel yaptığını düşünmüş ve böbürlenmiş. Ustasından su istemiş. Bu gerçekten çok ayıp ve kaba bir davranış olarak ustanın onurunu zedelemiş. Usta üzüntüsünden kendini minareden atmış, bunu gören çırak “Ben ne yaptım” deyip kendini atınca iki minare de yarım kalmış. Medrese, dönemin üniversitesi. Taş odaların kapısında içerideki dersi simgeleyen işlemeler var. Geometrik işleme matematik, çiçek kabartması fen bilimleri gibi… Bu odalarda bugün Erzurum’u tanıtan bir sergi var. El yazmaları, ahşap işlemeli kapılar gibi eserlerin arasında bir de kentten çıkan doğal taşlar bölümü vardı. Doğal taş odasında olivin görünce çok sevindim. Daha önce izlediğim bir belgesel sayesinde tanıdığım biliminsanı Victor Goldschmidt dünyadaki yaşamı başlatan karmaşık moleküllerin kaynağının olivin olduğunu düşünüyor. Bu konuda bir tezi var. Yıldızları ve gezegenleri incelediğim bir gezide karşıma çıkması şaşırtıcı bir tesadüftü. Son olarak oltutaşı işleyenlerin olduğu Vakıf Han’dan hediyelikler alarak bu güzel kente ‘tekrar gelmek üzere’ veda ettik…
0 notes