Tumgik
#bir kış sabahı
3lita · 1 year
Text
Tumblr media
125 notes · View notes
mecnun1cinar · 1 year
Text
sana da kıyamam,kıyamam ama anlaaaaa
Bi' kış sabahında aşk hatırasıyla kaderi silemem
93 notes · View notes
dayanamiyoorum · 2 years
Text
Bir kış sabahında aşk hatırasıyla
Kaderi silemem...
Tumblr media Tumblr media
31 notes · View notes
Text
Yine gelir bahar,
Açar teninde papatyalar...
7 notes · View notes
yely · 2 years
Text
sana da kıyamam, kıyamam ama anla
9 notes · View notes
senguliv · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
𝙄 𝙬𝙖𝙨 𝙦𝙪𝙞𝙚𝙩, 𝙗𝙪𝙩 𝙄 𝙬𝙖𝙨 𝙣𝙤𝙩 𝙗𝙡𝙞𝙣𝙙.🪵🐇🐾🐚🌥️
6 notes · View notes
desperatelyy · 1 year
Text
Bir kelime daha edemem ama anla
2 notes · View notes
adennv · 1 year
Text
Tumblr media
Hiç kimseyi, rüyanda görecek kadar sevme. Çünkü o zaman uyusan da geçmez
5 notes · View notes
naptigimibilmiyorum · 2 years
Text
Siz de ‘B’İ KELİME DAHAAA EDEMEM AMA ANLAAA’ diye dolaşıyor musunuz yoksa normal misiniz???
4 notes · View notes
mevann · 2 years
Text
Bu dünya ne anlaşılır, yaşanılır ne de çekilir. Başka açıklaması yok. Gelecek bir rüyanın avuntusunun kursakta kalmasıyla saatlerimizi dolduruyoruz.
Tumblr media
5 notes · View notes
ruhum-gokyuzunde · 1 year
Text
Tumblr media
0 notes
sevmekzamaani · 1 year
Text
Cehennemin kapısında duran bir çocuktum ama
Ay büyüyor büyüyor siniyordu dudaklara da 🪄
1 note · View note
sadecetugce · 2 years
Text
youtube
1 note · View note
kalbimin-incisii · 10 months
Text
Tumblr media
Her gecenin bir sabahı,
Her derdin bir dermânı, Her duyulmayanın bir fermânı vardır.
Dallar kırılır,
Yapraklar dökülür,
Mevsim kış olur.
Ama gün gelir;
Vaadinden asla dönmeyen
Rahmân:
Geceyi sabaha,
Derdi dermâna,
Dalı çiçeğine,
Göğü ve yeri baharına kavuşturur..
SABRET...🌺🌸🌺🌸🌺
Günaydın hayırlı sabahlar Sevgili Tumbir Ailem🌸🌺
360 notes · View notes
layezalll · 7 months
Text
28 Eylül perşembe
Şafak ile kahve çekirdeğinin seviştiği bir perşembe sabahı; tamda kızarmış ekmek kokusunu içime çektiğim ve bir bardak sütle ıslattığım taze buğdayımı köpeğim karakıza verdiğim gün.
Uyku mahmurluğunun gölgesinde pişerken eriyen ben ve kıvamım tutunca şekillenen haysiyetim.
Artık arı durumda…
Kimonona saygı gösterdim hep  bunu da unutma…
Rica! Beyza’nın kadınlarını gördüm rüyamda.
Hepsi çıplaktı, ruhen ve bedenen ortada kalmış halleri yürek burkan cinstendi.
Biri tost makinesinde tost yaparken öbürü kahvaltı sofrasını hazırlamaktaydı ama ikisinin de  edep yerlerinde karpuz kabuğundan kaputlar vardı.
Kanatları da vardı.
Sarıkanatlar; ortası fil şekilli sinek kanatlar.
Rahatsız etti beni bu durumsal karmaşalar.
Gel zaman git zaman sonra beynimde adeta şimendifer çuf çufu hatta ve hatta istimbot sireni gibi vızıldadılar.
Sinirlendim kadınlara…
Gelecek misin?…
Ha yok gelmeyecek gibi olursan  gider alırım bakkaldan çift sarılı köy yumurtası tadında senden bir düzine.
Ama  yok gelirim dersen iki tuzlu fıstık al gel.
Çayla güzel oluyor her akşam mutlaka olur soframda
Sana menemen yaparım parmak ısırtan cinsinden. Hatırlar mısın geçen kış yapmıştım da çamlıca tepesinde karlar altında yemiştik, sefer tasına koyup.
Öteki gelişinde Yusuf ağabeyi de getir.
Gravyer peyniri ayırdım  ona geçen ki alışverişten kalan. Ama hususi ona.
Nasıl da sever bilirim, devrimi  anlatırken çakıldatmayı ağzını.
Kaç sabah işe geç kaldım hastalıklı beynimde o ses… Saçlarına briyantin sürsün, ama limon kokulu olanından. Tavlada yenmesi daha bir hoş oluyor o zaman… Sinirlenir mi?
Yara çıktı ayağımda
Bi bok bilmeyen onca doktora gittim hiçbiri tedavi edemedi, neyseki Sevim ablam yetişti imdadıma da eskiden kalma kocakarı ilaçlarıyla iyi etti
Belki bir orta yol buluruz da  anlaşırız. Ne de olsa medeni yaratıklarız. O beni,  ben onu anlarız.
Eh yabancı da sayılmaz en nihayetinde.
Ama yok anlaşamadık bu sefer…
Misafirlerim çok bu ara kusura bakmasınlar Olur mu? Anlamadığım konuların başında geliyor aslında bu saçma durum.
Bilemedim…
Sen varken mi yoktular, sen gitmişken mi vardılar, gelmemişken mi gittiler hiç bilemedim.
Ama cidden vardılar.
Kimse inanmadı bana.
Hep böle yapıyor bu insanlık.
Güvensiz!
Anımsarım; geçen sene de torpido gözünde hamsi bulduğumu söylemiştim de 1 hafta baktılar yüzüme alık alık, sanki sorun bendeymiş gibi. Off Annemin her yıl yaptığı portakal reçeli ritüelleri tadında dudakların olsa keşke.
Sıkıldım fıstık ezmesinden, fıstık ezmesinin benden usul usul kaçışmasından.
Tereyağı ve süt, sürdüm kalbime…
Yumuşarımı ki?
Ayrılmazdık  belki o zaman…
Düşünüyorum da aslında ne zaman yok oldun da,  ne zaman gittin de,  ne zaman geldin…
Var mıydın ki?
Hoş bunları da hatırlamıyorum ya neyse.
Paranoya;
Kapı çaldı bizimkiler dizisinin müziği tonunda.
Memnun kaygısız gibi açtım bende zaten kapıyı.
O an farklı bir an…
Kundera  tadında bir an. Velet; 8–9 yaşında ya var ya yok.
Sümüklü, potinleri gıcır, kafasında kırmızı bir kulluk var, saçları alaburus kesilmiş, anlaşılıyor, belli ki buralardan değil.
Olsa tanırdım zaten bizim buraların origamik kafatasına sahip değil.
Kâğıt tutuşturdu elime, gitti. Kaldım kapıda öylece ardından bakarken.
Anı bozan yabancı korku filmlerindeki öttür geçli çaydanlıktı.
Geçen Salı almıştım bizim semtin pazarından.
Hani sesiyle irkiltenlerden var ya hani tam dalmışken öter, onlardan işte.
Öttü. İrkildim.
Banyoda buldum kendimi.
Burnumda o pazartesi kızarmış ekmeği kokusu yine. Ama sütlü buğdayı yemiş bizim oğlan.
O yoktu...
Kapı banyo arası kayıp. Amnestik yaşam kaygısı doldu ciğerlerime havadan.
Aynaya baktım.
Çok ani kestim bileğimi babamdan kalan eski tip kasaturayla.
Sarı, mavi, kırmızı daha sayamadığım binlerce kelebek vardı her yerde.
Neşeli sesler çıkarıyorlardı sanki.
Fısıldaşmalar duydum kelebeklerden, manyakça yakarışlar içinde olanları da vardı ama yinede mutluydular, mutlu ettiler beni yokluğumda.
Aratmadılar benden bir tane daha.
Ne de asil hayvanlarmış bu kelebekler…
Giderken anlamak zorunda mıyım hep.
Kâğıt düştü elimden.
Son bir göz ucuyla baktım kelebeklerin arasından kâğıda. “ O Hiç yoktu ki…” 
161 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 3 months
Text
Tumblr media
DIŞARIDA KAR IÇERIDE HUZUR
“Televizyon yoktu..
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel günlerdi, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış,
bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş
merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık
içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer,
kokusuna ram olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma
dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret
kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi,
sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
45 notes · View notes