Tumgik
#seslimeram
seslimeram · 7 months
Text
Tükenmiş Umutların Meseli
Tumblr media
Umudun tükendiği yerde ol hayatın karanlık bir sis perdesinin ardına rehineliği kesinleşir. Tümden, doğrudan, eksiksiz kılınan bir cendere içerisinde mutlak olarak var edilmiş olan tahakküm ve tehdit döngüsünde umut perişan edilmektedir behemehal. Baş efendi, onun yancısı baş faşist, beraberlerindeki zümrelerin kurumsallaştırdığı yenilendiği bildirilen ol devlet, yeni yüzyıl metaforu ve bütünüyle o karanlığı mihmandarı olagelen bir yapımı tam ve eksiksiz ihtiva eder. Her hamle biyopolitik bir tahakküm nesnelliğini bildirir. Bir biçimde demokrasi tahayyül olunanın ötesindeki bir linç erimi ile bertaraf olunurken tüm o cerahatin yaşatıldığı bir zemin bina olunur. Cerahat güncellenirken hayatın belirgin bir cendereye rehineliğinin yol haritası da meydana çıkar. Yenilenen ülke tiradı zikredilirken hayatın berhava olunması gayretine devam olunandır. Her hamle, eylem, yönelim buna içkindir, bununla ilintildir. Umudun perişanlığın da ötesinde bir mahva taşınması gailesinin var ettiği eşik her zaman aşina olunan devletin yurttaşına bakışını da özetler. O tekil hattın üstünde karanlığın hegemonyası güncelleniyor. Eylem, karar, zulme dönüşen her hamle ile ümit bu karanlık hegemonyaya rehin ediliyor. Duraksamadan var edilmiş her eylemle bu tahayyül gerçekliğimiz kılınıyor.
Yeni yüzyılı karşıladığı, cumhuriyetinin yüzüncü yıl eşiğinden geçtiğini bildirirken bir ülke, sınırının içini de dışını da bir örnek kılınan bir cerahatle sınamasının meselesidir iş bu satırlar boyunca aktarmaya, defaatle yinelemeye çalıştığımız. Ümidin harap viran bir meseleye dönüştürüldüğü zeminde hakkaniyet çoktan bir kenara atılırken nelerdir mesela bunlar diye sual edecek olacaktır. Bir zamanların değil kurulduğu günden bu yana ülkenin asli sorunlarından birisi olagelen, yüzleşmekten imtina edildikçe açıktaki yaraların daimi bir biçimde kanamaya devam ettiği Ermeni meselinden bahis açılabilir.
Yüz sekiz yıldır ne ileri, ne geriye gidebilmiş olagelen bir akıl tutulması içerisinde önce onlar başlattıların ötesine geçmeyen, sınırımız içerisinde gül gibi yaşıyorlardı, isyan etmeseydiler ile marazi uydurmaların refakatinde süre giden hengame içinde unutturulan insani kırım misal ümit meselinin nasıl boşa düştüğünü de deklare eder. Uzun uzadıya Ermeni yazmaya artık hiç lüzum kalmadan, birkaç sosyal medya ortamında zaten yerli yerine oturmamış olagelen o nefret / bir dolu hınç / kin kusa duran tahayyüllerle birlikte ümidin nasıl berhava edildiği meselini az çok anlayabilirsiniz. Daha yeni Artsakh, Nagorno Karabağ’ın yok edilmesini, tehcirin orta yerinde çıkagelen izlenim görünümlü yaftalamalar, Türkiye sınırlarından tam bir istekle savunulan tahayyüllerle tehcir / soykırım / yok etme arzusunun (onca inkar edip durulanın) nasıl gururla savunulduğu bütün meseli de açıklayacaktır, kendiliğinden, az çok okuma / yazması olana.
Ötesine geçelim, Rum’un ki aralıksız Adalar meselinden tutun da, Kıbrıs’taki tıpkı alenen yaftalanıp yok edilmiş olan o Artsakh halkının bir benzeri yaşama gayretinin karşı karşıya getirip durduğu iki devletin arada sırada var ettiği yıkıcılık dolu güncellik misal yüz yıllık olagelen akımın her nasıl ümidi tecrit ettiğini de gösterir. 6-7 Eylül 1955’ten, 20 Dolar 20 Kilogramlık yükle birlikte tehcir edilmeye kadar aralıksız cumhuriyet rejimi için hedefin ta kendisi kılınan bir başka halkın tezahürü, var ettiği / bildirdikleri de mi bir şeyleri artık anlatmaz. Öylesine laf olsun diye değil doğrudan idrak edilemeyecek kadar afaki bir kinin bilendiği, yeniden imal edildiği zeminde ötekisine karşıtlığı her anlamda yönlendirerek, dur durak nedir bilmeden yaşanması imkansız bir sahneyi imal edip, bir zahmet şuradan öteye gider misiniz halleriyle, alttan üste, sağlı sollu bir girdapla tahakküme esaretle var edilmiş hınç alma çabalarıyla Rum’un da memlekette kelaynak sürüsü kadar kalmasından da misal bir ümit kırımı okunabilir. Kimi sevmiştir ki sahiden bu ülke, toprak parçasını tam olarak yönettiğini zanneden zevat, baş amirler, memurlar, şu ve bu titrin ardından esip gürleyenler. Sahiden soruyor musunuz?
Umudun bir biçimde bambaşka bir şekilde o karanlığın sis perdesi ardına rehin edildiği Kürd sorununa ne denebilir peki? Bu toprak parçasında yaşamaları rastlantısal kılınmış o Hristiyanların ötesinde bir de buralı sayılan, gel gelelim her defasında haklarından biraz daha, biraz daha denilerek törpülenen, eksik kılınan o Kürd halkının yaşadıkları mesela biraz da olsa bir şeyleri aksettirir mi? Sınırlandırmalar, hak gasplarının yanında tacizler ve tehcirler, bir dolu yıkım, aralıksız şiddetle birlikte var edilmiş ayrımcılığın ortasında kalakalan bir halkın durumu da mı bir şeyleri aksettirmez. Kırk küsur yıllık bir yapının varlığını öne sürüp, duraksamak nedir bilmeden şiddeti besleyip büyüten kendileri olmasına rağmen inatla ötekileştirici, yaftalayıcı, hakir gören ve sonlandırmaktan gayrı hiçbir amacı var etmeyen benimsemeyen Türklük ile hangi sorun ne zaman çözülebilir ki sahiden? Yıldırı / terörü imal edip, aşağı yukarı bir asırdır birbirinden beter eylemlerle ol yarayı kanatmayı sürdüren, bununla birlikte biz etle tırnak gibiyiz bahsini zikredebilen bir yapımın sunacağı şeyde umut söz konusu edilebilir mi? Bitmiyor, tükenmiyor dediğimiz o nefretin sınırlarında hayata hiç ama hiçbir kimselere sahiden ihtimal var mıdır, düşünür müydünüz?
Mezopotamya Ajansından Emrullah Acar’ın haberini aktaralım: “Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarla savaş suçu işlediğini belirten Berîtan Sarya, “Egemen devletlerin ajandasında da Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek var" dedi.
İçişleri Bakanlığı yerleşkesinde yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne dönük 1 Ekim'de gerçekleştirilen saldırının ardından Kuzey ve Doğu Suriye’yi hedef alan Türkiye’nin saldırıları devam ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuya dair 4 Ekim’de yaptığı açıklama sonrası başlayan saldırılarda fabrika, hastane, okul, baraj, su, elektrik ve petrol istasyonu ile rafinesi gibi birçok tesis, üst ve altyapı dahil en az 110 bölge insansız hava araçları ve savaş uçaklarıyla bombalandı. Saldırılar sonucunda ise 2 milyon insan, hastanesiz, susuz, elektriksiz ve doğalgazsız kaldı. Rojava’ya dönük 4 gündür aralıksız süren saldırıların yanı sıra Mexmur Mülteci Kampı'nda bulunan bir camiinin dün bombalanması sonucu da bir anne ve 2 çocuğu yaralandı. Gazeteci Berîtan Sarya, yakından takip ettiği gelişmeleri değerlendirdi.
‘Savaş Suçu İşleniyor’
Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıların uzun yıllardır sürdüğünü belirten Sarya, Ankara saldırısının artan saldırılara “bahane” yapıldığını söyledi. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Kuzey ve Doğu Suriye’den geldiği iddiasının Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ve HPG tarafından yalanlandığının altını çizen Sarya, “Bizler biliyoruz ki bu eylem olmasaydı da Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırı planları vardı. Zaten saldırılar oluyordu. Ancak şimdi daha kapsamlı yürüyor” dedi. Saldırılarla sivil yaşam alanlarının hedef alındığına dikkat çeken Sarya, doğrudan altyapının hedef alınmasının savaş suçu olduğunu söyledi.
Saldırılarla Amaçlanan Ne?
Saldırıların asıl amacının “Kürt soykırımını tamamlamak” olduğunu belirten Sarya, şöyle devam etti: “Kürtleri katliamdan geçirmek yine Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tasfiye etmek istiyorlar. Serêkaniyê ve GreSpi işgal harekatlarından sonra toplarla, zaman zaman lokal kara saldırılarıyla, SİHA ve savaş uçaklarıyla bölgeyi sürekli hedef alsa da yeni bir işgal harekatı geliştiremedi. Gücüne güvense ve konjonktürel olarak bir fırsat görse bunu da yapacak. Gerçekten Kuzey ve Doğu Suriye petrolleri Erdoğan’a dert oldu. Bu bölgeyi işgal edip petrolleri de sömürmek istedi, istiyor. 2019 yılında Birleşmiş Milletler’in (BM) Genel Kurulu’na petrol ve işgal haritasıyla çıkmıştı. 2020’de bizzat kendisi Putin’den Kuzey ve Doğu Suriye’deki petrollerin QSD kontrolünden çıkarılıp birlikte kullanmayı teklif ettiğini söylemişti. Bu hedefinde başarılı olmadı. Mevcut saldırılarda petrol tesislerinin nasıl hedef alındığını görüyoruz. Özerk yönetim ve QSD’ye dönük bir kara propaganda yürüten Şam yönetimi ve Rusya’nın da bu konsepte direk payları var. Ancak Türkiye’nin petrol istasyonu ve kuyularıyla, tahıl ambarlarını hedef alması sadece Kuzey ve Doğu Suriye’yi değil tüm Suriye’yi etkileyecek. Çünkü Şam alanlarına da petrol ve tahıl gitmeyecek.”
Uluslararası Güçlerin Rolü
Saldırılara karşı uluslararası kamuoyunun sessizliğine tepki gösteren Sarya, yaşanan insanlık suçlarına karşı gerekli mekanizmaların işletilmediğini söyledi. Saldırılara ABD, Rusya ve uluslararası koalisyon güçlerinin de ortak olduğunu belirten Sarya, “Onay veriyorlar. ABD, Rusya, Şam hükümeti, uluslararası koalisyon güçleri, saldırıların gerçekleştiği yerlerde ama sessizliğe bürünmüş durumdalar. Türkiye’ye ait insansız bir hava aracı düşürüldü ancak yapılan açıklamada kendilerini korumaya dönük bir uygulama olduğu belirtildi. Hakan Fidan 3’üncü taraflarla ilgili bir açıklaması vardı. Düşürülen insansız hava aracı buna bir cevap olabilir. Ancak kesinlikle bölge halkını korumaya dönük bir müdahale değil. Çünkü 4 gündür onlarca SİHA saldırısı yapıldı, yapılıyor. ABD ve Rus üstlerinin çevresinde yer alan sivil yerleşim yerleri hedef alınıyor. Buna karşı bir tepki, açıklama yok. Sadece kendilerini aklamaya dönük açıklamalar yapıyorlar” dedi.
‘9 Ekim Komplosu İle Bağlantılı’
Saldırıların PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplonun 26’ncı yılına girdiği günlere denk getirilmesine dikkat çeken Sarya, “Şuan bölge çapında 3’üncü Dünya Savaşı’nın final aşamaları yürütülüyor. Her gücün kendi ajandası, çıkarları var. Savaşın ikinci aşaması Sayın Öcalan’a dönük komployla başladı. Bir İmralı işkence sistemi oluşturuldu. Sayın Öcalan bu sisteme karşı 25 yıldır büyük bir mücadele veriyor. 31 aydır hiçbir haber alınamıyor. Kürt soykırım planları bu tecritle bağlantılı olarak tavan yapmış durumda. Bugün yapılan saldırılar da komplo ile bağlantılı. Türkiye tarihinde soykırımlar var. Ermeni soykırımından tutalım Süryani ve Rumların soykırımdan geçirilmesi biliniyor. Yüzyıldır Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar ama tamamlayamıyorlar. Karşılarından bir direniş geleneği var. Sayın Öcalan üzerinden tecridin ağırlaştırılması, medya savunma alanlarına yapılan işgal saldırıları, Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni yaşamı hedef alan saldırılarla Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
'Halkın Direnme Kararlılığı Var’
Bölge halklarının saldırılara karşı alanlara çıkarak tepkisini dile getirdiğini belirten Sarya, “Arabı, Kürdü, Türkmeni, Ermenisi, Asurisi, Çerkezi ile tüm halklar alanlarda saldırıları ve komployu protesto ediyor ve direniş kararlılığını ifade ediyor. Ki sıfırdan Rojava devrimini başlatan bu halk, ağır saldırılar altında yaşam ve siyasi sistemini örgütlemiş, kadın özgürlüğünü sistemleştirmiştir. Kadın özgürlük paradigması Rojava’da yaşamsallaştı. Bunu ağır saldırılar, ambargo ve kuşatmalara karşı direnerek yapmıştır. Bu günde bunu yapma gücü ve kararlılığına sahiptir. İnsanlar hiçbir şeyleri yokken canlarını ortaya koyarak, direndiler ve pes etmediler. Bugün saldırılar Rojava’ya ekonomik olarak büyük zarar verdi ama halk yine teslim olmayacak. Rojava halkının direnme kararlılığı var” diye belirtti.
Saldırılara karşı askeri bir direniş de olduğuna dikkati çeken Sarya, “Rojava güçleri saldırılara meşru savunma temelinde cevap veriyorlar” dedi.
‘Kobane Ruhu İle Mücadele’
Bir diğer amacın DAİŞ’i canlandırmak olduğuna işaret eden Sarya, “Türkiye’nin kendisi DAİŞ zaten. Kobanê direnişinde 6-8 Ekim serhildanının çok etkisi var. Şimdi aynı ruhla Rojava’yı savunmak gerekiyor. Tecride karşı mücadele etmek gerekiyor. Türkiye’nin ajandası soykırım, Özerk Yönetimi yıkmaktır. Egemen devletlerin ajandasından Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek vardır. Bu noktada Kobanê ruhu ile mücadele herkesin sahip çıkması gerekiyor. Kürtlerin dostu olan herkesin Kuzey ve Doğu Suriye ile dayanışması gerekir. Bu dayanışma her alanda sürdürülmeli. Ekonomik olarak Rojava ile dayanışmak için kampanyalar düzenlenebilir” diye belirtti.”
Bütünüyle var edilmiş olanın gerçekliği zaten bir dolu cümleden daha hakkaniyetli bir hal ve istemle olanı biteni aksettiriyor. Beritan Sarya’nın aksettirdiği detaylarda saklanmış ol hakkaniyet bir biçimde Kürd halkının, tüm öteki addedilenlerle beraberce kurduğu imece yaşam isteminin de kökten yerle yeksan edilmesi gayretine dikkattir. Türkiye’nin attığı her adımda bir kere daha hayattaki var olma ihtimallerini sıfırlama çabasını görmek söz konusudur. Onca zamandır ulaşılamamış olagelen cerahatli işgal / sürekli taarruz ve sindirme hamlesinin kaçıncı evresidir misal Rojava’da var edilenler. Geçici denilip halen toprakların işgal altında tutulduğu Kuzey Suriye’nin kalanında cihatçılarla el ele kol kola gezinen bir ülke yönetiminin, verebileceği tek bir iyi gün bahsi var mıdır, kalmış mıdır tüm o Mezopotamya halklarına, sahiden! Pazartesi günü yapılan saldırı sırasında, siviller yaralanır. “Türk savaş uçakları Dirbesiye'nin Bişeri köyünü bombaladı. Tarlada çalışan 5 işçi yaralandı. Uçaklar ayrıca Amude ile Dirbesiye arasındaki Hamdun köyünü de bombaladı.” Bütünüyle birbiriyle içkin / doğrudan yok etme isteminin sunduğu eşiğin ol korkunçluğu karşısında sesiniz çıkıyor mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: In The Northeast Syrian Kurdish City Of Qamishli – Rodi SAID – Reuters via Council On Foreign Relations
2 notes · View notes
seslimeram · 8 months
Text
Sesli Meram #423 - Yersiz Yurtsuz (28.08.2023)
Tumblr media
"Bütünüyle kesintisiz bir çürümeye cürümlerle rehin edilirken halk hayatın hakikatinden kim ne zaman bahis açabilecektir misal? Su kaldırmayacak bir çürüme sathı mahalli her anlamda dönüştürürken, daha geçen aldığınız ürünün bir sonraki hafta zamlandığı bir yer, bir uzamda neyin garantisi kalmıştır, yaşayabilmek için. Tekdüze sıradan bir hafta yeterli gelebilecek bir mutfak alışverişinin birkaç bin liraya tekabül ettiği bir düzlemde, bir maaş artı bir maaş kadar yükselmiş kiralar mesela ne zaman dert edilebilecektir sahiden? Kimin nasıl altından kalktığı ya da kalkamadığı şiddet dozu günbegün yükseltilen kavgalar, artık bir normale dönüştürülmüş silahlı çatışmalardan, evlere saldırılara, sokaktaki gasplara bir biçimde normatif yerle bir edilirken kim fark edecektir ki sıradanı? Misal en basitinden bir gereksinim kılınmış olagelen cep telefonunun, vakti zamanında bir cinayet sonrasında ele alınmış imei kaydını bugün bir vergilendirme / çöreklenme / haraç kapısına çevirmiş o aklın eylediği, öğrencilere kıyağımız olsun, 25.000 liraya telefon var saçmalığının her nasıl yerli üretim, vasat bile olmayacak kadar berbat ötesi bir teknolojik tahayyül olduğu daha henüz taslakken sökün eder. Böyle afaki bir biçimde çürüten, eksilten, yoksullaştıran ve yoksun bırakan bir zihni tezahürün karşısında hayatın ederi, anlamı her ne olacaktır ki sahiden?" sesli meram
podcast image credit: broken mirror 1 :::manuela thames :::f-stop magazine
0 notes
seslimeram · 9 months
Text
Hayat Mefhumu
Tumblr media
Nedir ki hayatı bunca değerli kılan? Ses mi, söz mü, eylemsellik mi, doğrudan hakka açık bir biçimde hukuka riayet mi? Yolun, yordam ve anlamın bütünüyle insani müştereklerin kesişmesine imkan bırakılmayan bir zeminde nedir hayat sahiden neye delalettir bu kadar kesintisiz yaşatılan? Bir normatif bahsi söz konusu edilemeyecek olan yeni ülkede en son var edilmiş yirmi sekiz mayıs seçimleri sonrasındaki tablonun, bu hayat istemini tamamen açık bir biçimde yerle bir ettiği muhakkaktır. Düzen ve onu var eden temsili suretlerin bir istikamette hep birlikte var ettikleri şey o biricik kılınan hayatlarımızı aynı potalara dahil edip, hep aynı istikamette zehir etmeyi amaç edinir, Henüz oyunun birinci perdesinde ve daha beş yıla yakın zaman diliminde oluşturulabilecek olan dehşet dolu yönelimin kim – ne şekilde farkındadır? Hayatın ehven olandan alıkonulması bir yana, uyaranların kırmızı çizgileri alelade ayağa kaldıran sistem aparatlarının kesintisiz güncellendiği, sıradana ait olan hakkın / hukukun daraltıldığı bir zeminde hayatın ederi hiç kılınır, sahi ama sahiden!
Her durumda yaşamsal olanın önüne biriktirilen setlerle aralıksız güncellenen kuşatma hal ve istemiyle birlikte o biricikliği alaşağı etmek Türkiye şartlarında standarda bağlanır. Bir istikametin dönüşümünü mutlak ve kalıcı zorbalıktan yana kurabilmesinin utanç verici ola gelen hallerinde biricik olan, herkese özgün kılınan hayat istemi yerle bir edilir bir odakla berhava. Önemini var eden duruş, tahayyül ve sorguların imkansıza koşulduğu bir yerdeki o aralıksız fasit döngünün sunduğu her şey derin, kalıcı bir uçurumu var eder. Kimin yası tutulabilir? Kimin sözüne ehemmiyet gösterilebilir, kurban mı fail mi? Demokrasi bahsini bir deneysellik içerisinde zorla eksilten, adı anılmaz kılan bir cüretin karşısında hakikat her neyi kapsar ki? Duraksamış, artık yarınından ümidini kese duran insanların birlikteliği olarak anılan gündelik yaşamda, ya kavga dövüş, ya belirgin bir sinizmin etrafında birike duran / yoğunlaştırılan bir hayat mefhumu mütemadiyen tüketilirken heder edilene dair her neyi biliyoruz, sahi ama sahiden!
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Riha’da kendisini polis olarak tanıtan kişilerce başına çuval geçirilerek yaklaşık 11 saat işkence göre yurttaş yaşadıklarını anlattı: Vücuduma elektrik verip, mezar kazdılar.
Riha’da polislerin ajanlık dayatmasını kabul etmeyen 24 yaşındaki Mazlum Çelik, başına çuval geçirilerek kaçırıldıktan sonra götürüldüğü bir mağarada 11 saat işkenceye maruz bırakıldı.
Haliliye ilçesinde bulunan Kapaklı Pasajı’nda elektronik ürünler satan 3 çocuk babası Çelik, 14 Temmuz tarihinde kendilerini “TEM polisi” olarak tanıtan kişilerce kafasına çuval geçirilerek kaçırıldı. Nerede olduğu bilinmeyen bir mağarada işkenceye maruz bırakılan, mezarı kazılarak ölümle tehdit edildi.
Darp izleri, morluklar
MA’dan Emrullah Acar’ın haberine göre Çelik’e doktor tarafından verilen darp raporunda, şu bulgulara yer verildi: “Boyun sağ bölgesinde 3 tane çizik. Sırt orta kısmında morluk. Sol omuzunda morluk. Sağ sol her iki bilekte çizik, kızarıklık. Sağ sol her iki alt bacak ön orta kesimde morluk şişlik, sol üst bacak ön yüzde morluk. Sağ Gluteal bölgenin bacak ile birleştiği bölgede 3 tane sopa izi. Her iki gluteal bölgede iç kısma doğru yarıdan fazla morluk mevcut.”
Çelik’in yaşadıkları
İşkenceye maruz bırakılan Çelik bir hafta önce Urfa Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi’nden hakkında şikayet olduğu gerekçesiyle ifadeye çağrıldığını belirten Çelik, “Aynı gün ifade vermeye gittim ve çıktım. Benim orada numaramı aldılar ve ‘seni arayacağız’ dediler. Aradan 2 gün geçti ve bir numara aradı, ‘bundan böyle kendileri ile çalışacağımı’ söylediler. Bende kabul etmedim ve tepki gösterdim” diye aktardı.
Elektrikli işkence gördü
14 Temmuz’da öğle saatlerinde Karaköprü ilçesi Maşuk-Ataşehir Caddesi’nde yanına yanaşan bir araçtan inen 3 kişi tarafından kafasına çuval geçirilerek kaçırıldığını kaydeden Çelik, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Beni zorla araca bindirdi. Beni nerede olduğunu bilmediğim bir mağaraya götürdüler. Önce iki kişi benimle Kürtçe konuşarak, ‘örgüt’ ile bir bağlantım olup olmadığını sordular. Ben de olmadığını söyledim. Ben her yok dediğimde, daha fazla vurmaya başladılar. Elektrik ile işkence ettiler. Mağaranın içinde bir mezar kazdılar ve onlar ile çalışmazsam, beni o mezara koyacaklarını söylediler. Bunu söyleyenler beni gömmeleri hallinde kimsenin benim cesedimi dahi bulamayacağını, hakim savcı herkesin kendilerine bağlı olduğunu, kendilerinin devlet olduğunu söylediler. Sayıları kalabalık oldu. Bana hortumlar ile vurmaya başladılar. Aralıklarla elimi kelepçeledikten sonra elektrik vermeye devam ettiler. Aralarından birine ‘başkan’ diyorlardı. O başkan dedikleri kişi ‘kafasına sıkın konuşturmayın’ diyordu. Başkan dedikleri kişi, ‘Senin kafana sıktıktan sonra yanına bir not bırakırız. Hainlerin sonu bu olur diye yazarız’ dedi.
‘Gerilla kıyafeti giydiririz, infaz ederiz’
Hatta ‘iki polise gerilla kıyafeti giydirir, yanında fotoğraf çektiririz’ diyordu. Topluma örgütün beni öldürdüğünü anlatmanın kolay olduğunu, her türlü kurguyu yapabileceklerini söylediler. Ben ne sorsalar ses çıkarmadım. Öğle saat 12.00 gibi beni alıkoydular gece saat 23.00’e kadar işkenceler sürdü. Beni gece bıraktılar ve şikayetçi olmam durumunda yine alacaklarını ve kafama mermi sıkacaklarını söylediler. Bana ‘bir hafta dinlen, yine seninle görüşeceğiz’ dediler.”
‘Bunlar TEM’ denildi
Alıkonulduğu yere yakın bir yerde serbest bırakıldığında yarı baygın halde olduğunu dile getiren Çelik, “Bıraktıklarından sonra yarım saat baygın halde kaldım, kendime gelince zar zor eve gidebildim. Sabaha kadar dinlendim, dün de hastaneden darp raporu aldıktan sonra şikayetçi olmak için babamla ilk önce Haliliye’de bulunan Şehitlik Karakolu’na gittim, ancak şikayetimi almadılar. Karakolda bulunanalar ‘bunlar TEM, kimse bunlar ile başa çıkamaz, bizi karıştırmayın’ dediler. Biz de Karaköprü’de bulunan Emniyet Müdürlüğü’ne gittik, orada da aynı cevabı aldık. Şikayetimizi almadılar ve savcılığa gitmemiz gerektiğini söylediler. İki karakolda da TEM’i savundular” diye konuştu.
Maruz kaldığı işkenceye karşı kentte bulunan hukuk örgütlerine hukuki destek başvurusunda bulunacağını ve söz konusu kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağını belirten Çelik, “Bundan sonra gereken neyse yapacağım. Bana işkence edenlerin bulunup, hak ettikleri cezayı almaları için elimden geleni yapacağım. Kimseden korkmuyorum. İşkence cezasız kalmamalı” dedi.
İşkenceye maruz bırakılan Çelik, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Riha şubelerine başvurarak, hukuki destek talebinde bulundu. Çelik, ayrıca bugün Urfa Adliyesi’ne giderek, söz konusu kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak.”
Nedir ki hayatı bunca değerli, önemli kılan diye sual ediyoruz. Ederken de aslında olan bitenin, var edilmiş, dönüşümü sağlama alınmış olagelen yerin her nasıl bir cendereyi tam ve eksiksiz bina ettiğini gördüğümüz bir zemine uyanıyoruz. Hayatın ehemmiyetinin her nasıl bile isteye işkencelerden geçirerek sınırlandırıldığı Riha’da 24 yaşındaki Mazlum Çelik’e yapılanlardan dahi anlaşılabilir, anlamlandırılabilir. Bütünüyle kendisine devlet diye çıkagelen personel / yapı ve çetelerin doğrudan var ettikleri şeyin adıyla sanıyla bir tahakküm hamlesi olduğu açıktır. Cerahatle, cürümle, duraksamadan var edilmiş olagelen nice kötülükle hep kasıtla, hep ama her dem facianın eşiğine terk edilen hayatlarıyla tüm o insanların varlıklarına saldırarak bir yaşam idesi suskunlaştırılmak istenir. Cerahatin var ettiği boyunduruğa teslim olanlar-olmayanlar diye ayrıştırarak bir biçimde hayatın ehveni tastamam dümdüz yerle bir edilir. Kim kimi nasıl koruyacaktır! Bunca açık bir biçimde ol işkencenin yapıldığı, tehdidin aralıksız cana kasıtla birlikte yinelendiği bir zeminde şu yerin Kürd sorunu hep mi başa dönecektir? Bütünüyle geçmişi yaralarla, yıkımlarla dolu konulmuş Mezopotamya halklarının daha da çekeceği mi kalmıştır, nedir ki hayatı bu kadar kinle boğdurmaya sebep aramak. Kim, nasıl koruyacaktır sıradan insanları, nasıl.
“Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı’na toplanan Cumartesi Anneleri/İnsanları, eylemlerinin 956’ncısını gerçekleştirir. Anayasa Mahkemesi’nin kararının verdiği “ihlal” kararına rağmen 16 haftadır Cumartesi Anneleri meydandan vazgeçmedi. İstiklal Caddesi’nde bulunan İstanbul Barosu önünde kitle ablukaya alınarak, yürümeleri engellendi. Eylemciler zafer işaretleriyle ablukaya tepki gösterdi. 24 insan gözaltına alındı.” Ajanslara düşen haberin tamamlayıcı bilgisini de Mezopotamya Ajansından aktaralım:
Cumartesi Anneleri/İnsanlarının eylemine katılan ve ablukaya alınan baro başkanları ve hak savunucuları, 956’ncı haftaya dönük polis müdahalesine ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde açıklama yaptı. Açıklamada, “Galatasaray bizim, Galatasaray hepimizin, vazgeçmiyoruz” pankartı açıldı.
Açıklamayı İHD Kayıplar Komisyonu üyesi Faruk Eren okudu. 28 yıldır, kayıplarının akıbetini öğrenmek için mücadele ettiklerinin kaydeden Eren, hakikati ve adaleti talep ettiklerini vurguladı. 28 yıldır kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması talebinde bulunduklarını belirten Eren, “28 yıldır, ‘Artık bu topraklarda hiç kimse kaybedilmesin, artık hiçbir aile bu acıyı yaşamasın’ diyoruz. Kayıplarımızla buluşma mekanımız olan ve zaman içinde bir hafıza mekanına dönüşen Galatasaray Meydanı’ndaki barışçıl buluşmalarımız, 25 Ağustos 2018’den bu yana hukuka aykırı olarak yasaklanıyor. Bu tarihten itibaren Galatasaray Meydanı abluka altında ve bütün topluma yasaklanmış durumda. İktidar hukuk dışı tutumunda ısrar ediyor” diye konuştu.
HUKUKA SAYGI ÇAĞRISI
Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulması gerektiğinin altını çizen Eren, “Biz hukuku, Anayasa’yı ve AYM kararlarını hatırlattıkça baskının dozu artırılıyor. Sesimiz duyulmasın diye bizi yalnızlaştırmaya çalışıyorlar. Hukuku yok sayan bu keyfiyete karşı, ülkenin dört bir yanından gelen Baro Başkanları hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak adına bugün bize eşlik ediyorlar. 956’ıncı haftamızda Baro Başkanları ile birlikte demokratik değerlere, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı çağrısında bulunuyoruz” ifadelerine yer verdi.
‘BASKILARA SON VERİN’ ÇAĞRISI
Eren son olarak, “Defalarca dile getirdiğimiz üzere 28 yıldır haklı ve meşru olduğundan emin olarak sürdürdüğümüz hakikat ve adalet mücadelemizden, kayıplarımızın bulunmasını istemekten ve kayıplarımızla buluşma mekanımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” diye belirtti.
İHLALLER RAPORLANACAK
Barolar olarak en önemli görevlerinin ve sorumluluklarının insan haklarını savunmak olduğunu belirten Amed Barosu Başkanı Nahit Eren, “Bir insan hakları eylemi olan ve ifade özgürlüğüyle özdeşleşmiş olan bu toplantı, gösteri hakkı engelleniyor” diyerek, AYM kararının uygulanması gerektiğini vurguladı. “Beyoğlu Kaymakamlığı kendisini AYM’nin üstünde görüyor” diyen Eren, bu tür hukuksuzlukların 40 yıldır sürdüğüne dikkat çekti. Baro başkanları olarak Cumartesi Anneleri’nin yanında olduklarını vurgulayan Eren, eylemdeki hak ihlallerini raporlayacaklarını kaydetti.
Adalet Bakanlığı’na seslenen Eren, “Hukukun üstünlüğüne ve yargıda verilen karara saygıdan bahsediyorsunuz. İnsan haklarına saygı gösterin ve yargı kararlarına uyun. Uymadığınız sürece hukuktan bahsetmeye hakkını yok” çağrısında bulundu. Eren, “Bu onurlu eylemi sürdürmek ve onlara destek olmak için ileride de burada olmayı planlıyoruz” diyerek, destek sunmaya devam edeceklerini belirtti.
‘MÜCADELEDE VARDIK, VAROLACAĞIZ’
İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, hak arama mücadelesinin 28 yıldır s��rdüğünü hatırlatarak, “Devletin öncelikli görevi yurttaşlarının yaşam hakkını gözetmesidir. Bu eylemi yapan yurttaşlarımız kaybettikleri canların peşindeler. Devlete görevini hatırlatma peşindeler. Bugün burada ve daha önce yapılan tüm eylemler fikir ve düşünce özgürlüğüyle ilgili eylemlerdir. Özellikle son süreçte bizleri, halk savunucularını, baroları, sivil toplum kuruluşlarını baskı altına almak, sözünü söylemeyi engellemek ve vazgeçirmek istiyorlar. Vazgeçilecek mi? Asla. Bugüne kadar bu mücadelenin içinde vardık, olamaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘ANNELERİN TALEBİ MEŞRUDUR’
Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin uygulanmadığını söyleyen Êlih Barosu Başkanı Erkan Şenses, iktidarın hoşuna giden eylemelere izin verdiğini, hoşuna gitmeyen eylemlere izin vermediğini kaydetti. Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yetkisini kötüye kullandığını belirten Şenses, “Cumartesi Anneleri’nin talebi haklı ve meşrudur. Bu taleplerin yanında durmaya devam edeceğiz” dedi.
Hukuksuzluğa karşı itirazda bulunduklarını fakat vazgeçiremediklerini söyleyen Mûş Barosu Başkanı Kadir Karaçelik, Bu ülkedeki en barışçıl etkinlik olan kayıp yakınlarının yüzleşme çağrılarına kulak verilmeli. Cumartesi annelerinin yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum” dedi.
‘ANNELERİN YANINDAYIZ’
Eylemde keyfi muamelenin yanı sıra işkence de uygulandığını belirten Wan Barosu Başkanı Sinan Özaraz da, AYM’nin verdiği kararı idare mahkemelerinin “keyfi” olarak engelleyemeyeceğini kaydetti. Bu keyfi uygulamalardan vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Özaraz, “Bundan sonraki süreçte bu keyfi uygulamaları ve hukuksuz tutumun takipçisi olacağımızı ve Cumartesi Annelerinin yanında olacağımızı belirtmek istiyorum” diye belirtti.”
Hukuki olanın lağvedilip yerine ikame edilmiş kural tanımazlığın her neye tekabül ettiğini son kertede doğrudan bildiren bir eylemsellik ile Cumartesi Anneleri, İnsanları haksız kılınmak isteniyor. Toplumsal devinimini şiddetle var eden bir siyasetin, yargıyı kaile almadığını, dahası kendi varlığını da tescilleyen, bir biçimde olur veren kurumun kararını da hiç addettiği bir yerde meşum h.zengin nam kolluğun çeteleşmiş şiddetiyle, aralıksız gözaltı kararlarıyla, duraksamayan direnmeyen insanlara dahi ters kelepçeden, kendilerini takip eden gazetecileri de kapsayan bir işkence erimini sürekli kılarak hakkın üstü çiziliyor. Devlet, kamunun hakkını savunmak bir yana, kendisinden görmediklerine hakkı da hukuku da yok addederek her hafta başka bir çeperden yıldırıyı var ediyor. Tüm o terör kisvesinin aslında nasıl da devlet eliyle biçimlendirilen, sorgusuz, sualsiz varlığına çabalanan bir mesele olduğu bir kere daha kayıplarının akıbetini soranlara uygulananlarla belirgin kılınıyor. Hukukun, adalet makamının, barolar birliğinin, avukatların, insan hakları savunucularının, kayıp yakını insanların, hesap vermesini bekledikleri devletin ol kestirmeden hesap diye var ettiği şey daha kalıcı derin yaraları imal etmek oluyor. Diyet isteminin tükenmediği, biat etmeyene hakkın verilmediği, daha yakın geçmişte bizzat o baş efendinin ağırladığı insanlara sorgusuz sualsiz hakkın teslim olunmadığı yerde hayat zaten başlı başına eksiktir. Hayata değerinin zamanında verilmediği zemindeki her günün bir kere daha cehennemî olana dönüşümü, rehin kılınması hakikattir. İyi midir böyle, daha nereye kadar!
Hayatı değerli kılan şeylerin yekten çürümeye terk edildiği bir zeminde sorgusuz, sualsiz bir yıkım gündelikliğin sınırlarından çoktan girmiştir. Dönüşümünü mutlak zorbalık hali ve istemini savunarak var edebilen, Türkiye halklarının yarısından onay alamamış olanın verdiği istikamet, bir yeni yüzyılı değil tastamam bitmemiş olagelen dünün yüzyıllık hal ve serüveninin tekrarını ihtiva eder. Hem sosyolojik hem ekonomik bir darboğazın varlığı aralıksız güncelliği hem de artık zıvanadan çıkmış olagelen bir tehdit mekanizmasının ta kendisinden mülhem yönetim anlayışında hayatın mutlak biricikliği tarumar ediliyor. Gemi su almış, geleceği karanlıkmış, yarının neleri getireceği muammaymış gibi pek çok evrenin aşıldığı, göz ardı edildiği bir zeminde hayatı değerli kılan her şey tarumar ediliyor öyle ya da böyle. Bir menzili, toprak parçasından ev, sahiden yaşanan bir yer kılabilen o hal ve ihtimallerin çöp kılındığı bir zeminde her ne anlatırsak anlatalım, yaşayanların var ettiği, sınandığı her evre her şeyi gözler önüne seriyor artık. İstemsiz değil, bile isteye bir katran karanlığında hiçbirimiz için en ufak bir ehveni barındırmayan bir sarmal güncelliğe kavuşturuluyor. Bunca badirenin ortasında hayatın anlamını sahiden unutmadan yola devam edebilecek mi şu ülkenin sıradanları meselemizdir. Gidişatın her neyi, her ne şekilde kötücüllük dolu bir istikameti bütünleştirdiği gözler önündeyken sahi fark edilebilecek midir, hayatı biricik kılan meseller. Ona sahip çıkabilecek midir sıradan insan meselemizdir. Sorgular mıydınız....
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Sıradan, 2018 – 2021 – Okan PULAT – Hiçbir Şey Olmadığında
0 notes
seslimeram · 10 months
Text
Sesli Meram #000 - Yersiz Yurtsuz (26.06.2023)
Tumblr media
şirazesinden çıkmış bir şimdi yaşanırken... bir soluk arası. sesli meram hiatus. kulağa yer etmiş, sınırın ötesinden buralardaki dertlerin bir başka suretiyle hemhal olmak.. duymak... sahiden.
sesli meram ::: haymatlos
3.33 - կակաչ (new remix 2022)
yellowheart. - հանգիստ
yellowheart. - ասա հիմա
artem valter - կտավ
vnasakar - ura gnum
vnasakar - es chem uzum asem
narek mets hayq - կես մարդ (feat. felo 3.33)
narek mets hayq - kuzenayi asel
mi qani hogi - nkariq
misho - kardacats kirq (feat. hrant)
kami friends - հետդ կգամ (առաջին ստուդիա)
podcast image credit: portrait of melineh, by yervand kochar, 1930 - yervand kochar museum
1 note · View note
seslimeram · 11 months
Text
Sesli Meram #410 - Yersiz Yurtsuz (22.05.2023)
Tumblr media
"Derine inilmeden yüzeyden yapılan hamleler, sözüm ona iyileştirme hallerinin ortasında o kadük / yıkıcı / ezmeye devam diyen ülkenin yeni yüzyılı bir arafı bildirir. Ümidin kırımı, lütuf gibi sunulan normallerin yerle yeksan edilmesi, o gelirse şöyle olur, böyle olur bahis ve tahayyüllerini, ezan, millet, bayrak, vatan, din ekseninde mot-a-mot bir tornadan çıkma hep ezber tam ezberlerle alt etme istenci de boşluğu göstere gelir. Yaşanacak bir evin, tam da o vatan imgesinin küflenmiş / irine boğdurulmuş sureti yeniden var edilmektedir. Nefreti gündelik bir argüman parçacığı kılan aklın, her dönemeçte başı sıkıştığı vakitte suna geldiği kötülük / hile hurda, yalan dolan ve yeni teknolojinin de imkanlarıyla ağırlıkla hayali, sahte imgeler üstünden bina ettiği toplam bir müşterek ideyi bıraktırmamak içindir.
Dönüştürülmüş yeni ülke, yaşatan değil tükettiren, tükettikçe de çürütendir. Biteviye bir zulüm var edilendir. İkiye hatta üçe bölünmüş bir memleketin var olması gerçektir. Dur durak bilmeden yaygın medya ağıyla, iktidarın dilinin birleştiği yer, odakta nefret kök salandır. Bir seçim bahsini, seçenekler arasındaki tercihi savaşa dönüştüren, enikonu bir kırıma zemin teşkil eden / bunu fırsat olarak görenlerin karşısında ümit berhava olmasın diyedir bu birkaç satır. Evinden, yurt denilenden, o yurdu yaşanabilir bir sığınak olmaktan bir asır önce elinden çalınmış, bugün “hoşgörü” sayesinde varlığını sürdürebilen bir başka öteki olarak, eviniz başınıza göçmesin diye vardır bunca meram. Sorgular mıydınız? Sahiden oralarda mısınız, düşünür müsünüz?" sesli meram
podcast image credit: elections 2023:::ozam köse:::afp / getty images via al monitor
0 notes
seslimeram · 2 years
Text
Sesli Meram #252 - Karşı Radyo (18.10.2022)
Tumblr media
"Ezerek, biçerek, sınırlandırarak, sonsuz bir baskı iklimini her gün yeniden “demokrasi var” bu ülkede bahsinin ardına saklanarak kuragelen bir iktidar tahayyülü elinde söz hiç edilmek isteniyor. Kaçıncıdır bu taarruz. Dahası ilerisi hepten karanlık kılınmak istenen bir eylem çabasının / kanun / nizam belirtecinin varlığı söz konusuyken, hayatın meseli ne olacaktır? Böyle bir toplamda, bunca yok saymalar ve sürekli inkarla, her şey yalan, kolpa, iddia denilerek hangi yara örtülebilir ki, yara, bere her yanı sarıp sarmalamışken, sahiden? Gündelik dertlerin yekununa eklenmiş olagelen her yeni edim ile nefes almak zorlaşıyor. Buna da alışacak mısınız, iyi midir böyle bir hal bu katran karanlığı, sorgular mısınız? Hayat sansürlenirken, var olan kıyım dört bir yanı, her günü zapturapt altına alırken, demokrasi hiç, söz naçar, kelam lal kılınmaya bir hışım çabalanırken, o karanlığı sorgular mısınız?" sesli meram
podcast image credit: bartın:::amasra:::khalil hamra::ap:dpa:::frankenpost
0 notes
seslimeram · 2 years
Text
Sesli Meram #241 - Karşı Radyo (02.08.2022)
Tumblr media
"Ülkede sabahtan akşama kadar var edilen tüm ol yıkıcı gündemin farkında dahi olmayan milyonlarca yurttaşın varlığı söz konusu ve hâlâ seçimle gidecekler bahsinden başka bir tahayyül hakikat kılınmış değil. Sahiden emin misiniz, son kararınız mı bunca demokrasi katledilmişken. Sahiden emin misiniz, hayat aralıksız bir biçimde kuşatma altına alınırken ve kuşatılmışken. Sahiden emin misiniz, ekranlardan gazetelere yedi gün yirmi dört saatin tamamında kendi propagandasını örgütlerken kalan herkesi düşman diye kodlarken erkanı muktedir. Basitçe bir demokrasi kırımının, adalet gasbının, nihayetinde hürriyeti tehlikeye atan çabaların toplamında tam da kestirmeden bedene / akla / fikir ve eylemselliğe karşıt, dediğim dedik çaldığım düdük diye çıkagelen bir iktidar pratiği karşısında seçim / sandık ve oy neye yarayacaktır ki? Her şekilde bunca dipsiz karanlıklara rehin edilmiş olagelen bir yerde, şimdiki ev sahiplerinin siyasal islamcı tavırlarının, kural kanunu – şeriata kadar tanıya gelenlerinin paylaşımları, eylemleri bir yandayken nedir ki seçim tek başına. Bir de o kimlik karmaşıklığından nereye yaslanacağını artık karmaşık kılan kurucu önder partisi ve onunla birliktelik sergileyen altılı grubun suna geldiği birbirinden betere çıka gelen ol tavırlarla / aynısının laciverdi arasında hayat her nereye konumlandırılabilir ki?" sesli meram
podcast image credit: dream until its your reality:::jon tyson:::unsplash
1 note · View note
seslimeram · 2 years
Text
Sesli Meram #231 - Karşı Radyo (24.05.2022)
Tumblr media
"Seçmek yasaktır, sorgulamak zinhar, sual etmek, nedir bu hal diyebilmek topyekun alev topuna girmek demektir, gel gel yapmaktır. Açlığa vurgulamak, nankörlükle suçlanmaya kafi gelendir. Yoksun kılındığından dem vurmak, vatan hainliğine girişin temel basamağı. Bir gıdım nefes hakkının dahi çok görülmesine dair endişelerden bahis açıldığında / o da tabi açılabilirse endişeli muhafazakarlığın tehdide çıkagelen tahayyülü ile kuşatılmak var edilendir. Hak da hukuk da garabetlik kılınırken, yol da yordam da çürümeye tam anlamı ile rehin kılınırken dert değil bunlar buyrulur. Var edilmiş katran karanlığında eksiltmeler sürekli kılınmış bir vatan, bayrak, ezan, millet telaffuzu sürekliliğe kavuşturulur. Oysa ol tekerleme kılınmış erimi var edecek insana kıyılır haddizatında. Sözüne de sesine de var ettiği tüm anlamlara da karşıtlık ile dolu dizgin bir yıldırı iklimi güncellenir. Bu hallerle bir yeni ülkenin yönü belirsiz kılınır. Bu hallerle bir doğrudan demokrasi deneyimi bir kere daha hiç edilir."
podcast image credit: man in black:::zhao chen:::unsplash
0 notes
seslimeram · 2 years
Text
Bir Ülkeye Varılabilir Mi?
Tumblr media
Kendi buyurgan doğrularının üzerinden bir memleket bina ediyor baş amir. Erk, muktedir ve iktidar pratiği olagelen hemen her tahayyül, biçimsizlik dolaylarından atılan her adım ve hamleyle birlikte dönüşüm var ediliyor. Öyle bir hal ki geri kurtarılamayacak kadar ol hayatın normallerini yerle bir ediyor. Hedef 2023 bahsinin güncelliği doğrudan çıkagelen hemen her adımda belirgin bir yıkımı imliyor. Yeni denileni eskiyi yıkarak bina ettiğini bir biçimde duyuran muktedirin, devletin şimdisi bizzat o hakir gördüğünü zikrettiğini bu sahnede el altından kullanmaya devam eder. Eskinin miadı tükenmiş olsa da baş amir tüm bu kısır döngüyü var eden, katran karanlığının temellerine dört elle tutunmaya devam eder. Baskın odak tümden tahakkümün sınırlarına rehin olagelen ülkeyi var etmek, bunu bir biçimde kanıksatmak olduğu gözlerden kaçırılmaz. Kendi buyurgan idesini sürekli bir biçimde yineleyerek kuran, yücelten ve dokunulmaz addeden baş amirin var ettiği alenen bir tasfiyedir. Sorgunun, hürriyetin, eşitlik ve adalet tahayyüllerinin sıfırlanmasıdır. Tüm bu toplamda varılan yerin bariz bir katran karanlığından ötesi olmamasını ne yapacağız ki sahi ama sahiden?
Her gün içselleştirilen nefretle, yol, yön nice olur? Bir boyunduruk hali içerisinde kendini mütemadiyen tekrarlayan cerahat karşısında hayat her nasıl olur? Kendi yaygın kılınmış o doğrularının üstünden bir bina edilirken, bu tehdit dili ve cerahat sarmalında tek bir iyi gün kalır mı hiç ama hiçbir biçimde? Muktedir bir söylerken, emir erlerinin, kolluğunun o suç işleri bakanlığının, bu rantiye bakanlığının, beriki tazyikli yalan dolan bakanlıklarının ve sair tüm isimlendirmelerle barış yerine savaş, ekonomik refah yerine yoksulluk, sağlık hizmetleri yerine sağlıksızlık, kötürüm hallerin her türünün, her şeyin en fenasının varlığı tescil olunurken ne edecektir bu ülkedeki sıradan insanlar? Şükür namzet tavırların arasız, ne zaman müşterek bir itiraz yükselecek olduğu vakit cilalanıp parlatıldığı bir yerde olan, olmaya devam eden çürümenin karşısında bir ön alma söz konusu edilecek midir? Yersiz ya da gereksiz değil artık afaki bir biçimde zengin ve yoksul sınıfları dışında bir ayrımın bırakılmadığı zeminde, bütün bedel diyet sıradan o en alta, altta tutulan yüzde doksanın ta kendisine kestirilip dururken yol nedir, varılacak yer neresidir ki bir karanlıktan gayri, hiç düşündünüz mü?
Doğru denilenleri her dem tersinden, hep bir biçimde yıkımdan, yok etmek ve eksiltmenin sacayağı olarak kuran / güncelleyen bir menzilde bütün o yekpare karanlık hiç ama hiçbir biçimde aşılabilir mi? Demokrasi deneyimini bir asırdan uzunca bir sürede başlangıç hali, odağından geriye çekmeyi becermiş olagelen bir aklın pratikleri hezimetten ötesi olabilir mi hiçbir zaman? Onca nutuk, bir dolu yıla sığdırılmış nice iktidar pratiği ve son yirmi yıl içinde enikonu sabitlenen nobran, sağcı söylemin sunduğu her şeyin mutlak / evrensel ola gelmiş tüm kazanımları yerle bir ettiği artık belirgindir. Bugün yaşadığımız yerdeki tüm o buhran halinin, geleceksiz kılınmanın, hep ama hep bir biçimde umuttan edilmenin nasıl, ne şekilde var edildiği bütünüyle günceye içkindir. Oluşturulan katran karanlığının, aması fakatı kalmamış olagelen cerahat sarmalının ulaştırdığı eşik, kökten cürmün, hep ama her dem yıkımın kılınırken ezberlerle bir gelecek bırakılmamıştır, tıpkı şimdi her nasıl dün ile zehirlendiği gibi. Böyle bir yapının, madun siyasetin suna geldiği, sağ pragmatizminin her nereye doğru yolladığını ülkeyi görmeye alim olmaya gerek yoktur.
Gazete Karınca’dan aktaralım: “Gezi Davası’ndan tutuklu bulunan Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Mücella Yapıcı, Osman Kavala ve Tayfun Kahraman, Anneler Günü’yle ilgili kutlamanın da yer aldığı ortak yazılı bir açıklama yaptı.
Gezi Davası’nda karar çıkmasından bu yana kendilerine destek verenlere teşekkürlerini de ilettikleri açıklamada şunlar yer aldı:
“25 Nisandan beri seslerini seslerimize katan; adaletsizliğe, kuyruklu yalanlara, hukuk tanımazlığa itiraz eden milyonlarca insanımız umudumuza umut, gücümüze güç kattı.
Başta amansız polis şiddetiyle evlatlarını yitiren Gezi Anneleri olmak üzere tüm annelerin ve canımız annelerimizin anneler gününü canı gönülden kutlarız…
Önceki dönem cumhurbaşkanlarından, kendi elleriyle poster yapan gençlere; siyasal parti genel başkanlarından, sosyal medyada itirazlarını dillendirenlere; konuyu gündemde tutan basın emekçilerinden, meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerine; aydın, sanatçı ve yazarlardan konuya kulak kabartan tüm insanlara selam ve teşekkür ederiz.
Konu bizler değiliz! Asıl mesele güzel ülkemizde insanlık, vicdan, adalet ve hukuktan en asgari düzeyde dahi bahsedip bahsedilmeyeceğidir.
Ya kin ve kibir baskın olacak ya da kardeşlik, eşitlik, özgürlük ve demokrasi kazanacak.
Biz adaleti, kardeşliği, vicdanı, özgürlüğü ve tabii ki Gezi’yi savunacağız.
‘Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim…’”
Muktedirin kendi buyurgan doğrularının nasıl hakkı / hukuku alaşağı ettiğine en doğrudan var edilmiş müdahale Gezi Davası sırasındaki o itham ve yaftalama ile çıkagelir. İş insanı Osman Kavala’yı müebbet, Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman’ın on sekiz er yıl hapse mahkum edildiği bir uzam, o muktedir ezberlerinin her neye mahal verdiğini de göstere gelir. Düzenin çürümüşlüğü, düzenin var ettiği fecaate, düzenin bıraktığı iz olan yıkıma, esirgemeye, mahrumiyete tüm o düzenin verdiği ayrımcılık hallerine karşı bir reddiyeyi mahkum etmek için seçilmiş olan insanlar hedef kılınır. Ezberler mot-a-mot yinelenirken, kanıtları var edilemeyen bir dolu iddia / laf kalabalığı olarak var edilmiş iddianame öne sürülerek insanlar rehin alınır. Bu hallerin toplamında, Gezi’nin bir başkaldırıdan ziyade memleketi yıkmaya yönelik ol darbe girişimlerinden birisi olduğuna kendini öylesine kaptırır ki baş amir, ne AİHM ne de uluslararası evrensel hukuk normları, ne de kendi yargısının elinde dahi reddedilmiş ol kararlara, düşen davalara rağmen yeniden saldırıya geçer. Bir işaret etmesi yeterlidir zatın, bir kez diline dolaması kafi. Yazılmış olan kısacık meramdaki gibi ya bu işaretçilik, jurnal, gammazlık bin türlü hile hurdayla muhalif susturulacaktır, yahut da bu gidişatı var eden o temsilin karşısında hayatın savunma mücadelesinde insanlar ortaklığını yeniden var edecektir, ötesi yok. Onca tehdit, tahakküm, yıldırı ve kötülük karşısında bir ülkedeki hakkın / hukukun düzenlenmesi / reformlarla onarılabilmesi ancak adaleti talep ederek söz konusu olacaktır. Bütün gümbürtü içerisinde unutturulmak istenenin bu bahislerden mülhem olduğunu kayda geçelim bir kere daha.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Barış Anneleri Meclisi öncülüğünde, AKP-KDP işbirliğiyle Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik saldırıları protesto etmek amacıyla Mardin’in Nusaybin ilçesinde yürüyüş düzenlendi. Yenişehir Mahallesi’nde düzenlenen yürüyüşe, Şırnak, Batman, Mardin, Diyarbakır ve Siirt’ten çok sayıda anne ile Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Pero Dündar, Dersim Dağ, Nuran İmir, Ayşe Sürücü, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, hasta ve infazı yakılan tutukluların Adalet Nöbeti’nde olan yakınları katıldı. “Heta rojên azad ava bikin, emê tekoşîna xwe bidomînin” pankartının taşındığı yürüyüşte, “Bijî berxwedana Zapê” ve “Bimre ixanet” sloganları atıldı.
Yürüyüşün ardından yapılan açıklamada konuşan Barış Anneleri Meclisi üyesi Besna Günay, tüm annelerin Anneler Günü’nü kutlayarak, AKP-KDP’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılardaki işbirliğine tepki gösterdi. Barzani ailesine seslenen Günay, “Bu kirli savaşı bitirin. Bu halkı katletmekle, tutuklamakla bitiremezsiniz. Barzani bu kirli savaşı yürütüyor, utanmadan Kürt’üm diyor. Ayıptır, günahtır…” diye konuştu.
Xelîfan’da yaşamını yitiren 5 HPG’linin cenazelerinin ailelerine verilmediğini hatırlatan Günay, “Halk sokaklarda cenazelerini istiyor. Utan utan, bu annelerin cenazelerini ver. Anneler bayramda da Anneler Günü’nde de çocuklarının cenazelerini bekliyor. Anneler çocuklarını kucaklamak, çocuklarına sarılmak istiyor. Ama çocuklarımıza kavuşamıyoruz. Kürt karşıtlığından utanmıyor musun?” diyerek tepkisini gösterdi.
Hasta ve infazı yakılan tutukluların tahliye edilmemesine de tepki gösteren anne Günay, “Çocuklarımız zindanda ölüme terk ediliyor. Cezaevlerinden de çocuklarımızın cenazeleri çıkıyor. Biz barış anneleriyiz, akan kanın durmasını istiyoruz. Bu kan dursun artık, ölümler olmasın, cezaevlerinden cenazeler çıkmasın. Kimsenin ölmesini istemiyoruz. Bizler barış anneleri, birer canlı kalkan olarak, savaşın sona ermesini istiyoruz” ifadelerini kullandı. Anneler, oturma eylemiyle açıklamayı sonlandırdı.”
Kendi buyurgan doğrularını başkalarının hayat hakkını hiçe sayarak var eden bir temsilin güncelliği söz konusudur. Nusaybin’den ya da İstanbul’dan veya Amed’den ya da Rojava topraklarından ulaştırılan, Batı Türkiye’nin sorgulamasını bekledikleri şey bu tahakkümün var ettiği yıkımdır. Savaşı düşük yoğunluklu, operasyon denileni Kürd, Ezidi, Arap ve Hristiyan halklar için yıkım, Barzani gibi Türk devletinin taşeronluğunu, bir halkı yok etmenin eşiğine bir kere daha taşımanın utancı ve nicesinin devamlığı olarak var edenlere karşı elde bir tek barış tahayyülünü sonuna kadar hemavaz savunma gayreti kalır. PKK ile mücadele denilirken Bakur Kürdistan’ının tamamına yakınını bir denetim, gözetim ve tahakküm merkezi kılan, siyasetin pragmatist yüzü için kentleri ateşe atan bir temsilin ve beraberindeki figürasyon takımının sunduğu yegane şey doğru diye eğrilerin ta kendisidir. Bunca isyanın meramını var eder Barış Anneleri. Keza PKK’nin kaçırdığı, alıkoyduğu zikredilen gençlerin durumunun da belirsiz / muğlak sadece muktedirin işine geldiği vakit hatırlanan, misal Ankara HDP Genel Merkezi önünde Ayşe Acar Başaran’a “seni buraya çivilerim” bahsindeki gibi kolluğun terörize ettiği bir başka yaranın ta kendisi gibi Kürd ve Türkiyeli halkların sınavı kılınan savaşa karşı barışın arayışı süreğen bir meseledir. Bütün doğruların / doğru diye addedilen yanlışların karşısında / tek başına, yalın bir biçimde hakikati bildirdiği bir meseldir, eylemdir, Nusaybin’de cereyan eden.
Dediğim dedik çaldığım düdük demokrasisinde hayatiyet mahvedilendir. Sorgu sual sizlere ömür kılınandır. Demokrasi eşitlik, adalet, hürriyet gereksiz görüldüğünden sıfırlanmanın ta kendisine ulaştırılandır. Yoksunluk, yoksulluk tek payda, vatan, millet, ezan, bayraktan mülhem replikler ekmek, aş gibi tek sıradana verilendir, bir tek sıradana layık görülendir. Hiçbir karşılığı kalmamış olsa da o dörtleme sürekli zikredilirken yıkım bina olunmaya devam olunur. Bu hallerle bir ülkeye varılabilir mi? Bütünüyle içte içe bir çürümeye rehin edilirken, günler heder olunurken bir ülkeye varılabilir mi? Ekonomik ya da barışmak, sosyal haklar ya da sosyal güvenlik, sigorta hep bir birbirinden ayrı görünen oysa birbirinin tamamen aynısı kılınan / olan / biten ve var edilen her şey bunca afakiyken bir yıkım istikameti tek doğru kılınırken bu hallerden bir ülkeye varılabilir mi, sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: AFP v/ Haaretz
1 note · View note
seslimeram · 2 years
Text
Kötülük Güncellemesi
Tumblr media
Kötülüğün göndere çekildiği yerde cürüm ve cerahat, bir siyasi hamlesinin ötesinde icraat kabilinden aslında her neyin imal edildiğini göstere gelir. Her şartta cürüm ve cerahate bir biçimde tutunarak bir kötülük güncellemesine girişilir. Var edilen o yeni ülke istisnasız bir biçimde hukuksuz, normali tükenmiş, biteviye gasp eden hep eksilten, eksik kılan bir mefhum / medyum olduğu gözlerden kaçırılır. Müştereklerimiz kılınan eşitlik, adalet, hak ve hürriyet kavramlarının evrensel insanlık tanımlamalarının ve verili kılınmış tüm değer ile yapılandırmaların çürümeye terkinin meselesidir kötülüğün göndere çekilmesi, hemen her dem. Tahakküm pratikleri, bedene yönelik kısıtlamalar güncellendikçe, icat edilmiş o normlar aralıksız düşmanlaştırma ve nefret pratikleri paralelinde kötülüğün göndere sabit olarak çekilmesi kesintisiz olur. Bu hallerle bir yeni var edilebilir mi?
Bunca afaki olanın kıyısında yıkımdan bihaber olunduğu zikredilir. Biteviye var edilmiş o propaganda çalışmaları sırasında insani olanın köküne kibrit suyu dökülmeye çalışılırken bir yandan da bunların birer icraat olduğu bildirilir. Bir yandan ekonomik darboğazın bir biçimde çökertmeye evrilmesi söz konusuyken kimseyi ezdirmeyeceğiz buyrulur. Alenen şekillendirilmiş kalıplaşmış cümleler kurulurken, göstere göstere doğal gaz, elektrik, gıda zamları peş peşe var edilir. Stokçuluk ile mücadele ediliyor denilirken bir yandan günlük olan istihkakın noksan kılınması var edilir. Süt yarım kg’luk paketlere, yağlar küçültülüp un ufak, atıştırma gibi şeyler 25-50 gram aralığına çekilir. Bütün bunlar var edilirken tüm o fiyat etiketleri sürekli güncellenir. Sürekli bir biçimde bir şeylerden tasarruf edilmesine dair gönderiler sunulur. Elektrik için tek ampul, yıkanmak için beş dakika, doğal gaz salt yemek ısıtmak için kullanılan bir meta addedilir. Çarşı pazarda çıkma denilen ezilmiş ya da yaralı temel gıda maddelerinin peşinde “Survivor”lar memlekete bereket geldi insanlar kendilerine yeni şevklendirici şeyler buluyorlar diye pazarlanır. Her gün açlığa dair bir hal bir istikamet, obeziteyle mücadele diye sunulur. Ortada ekmek kalmamıştır ki, onunla benzeş gel gelelim ekmekten başka bir şeye dönüşmüş kimyasal kütle 4 liradan satılırken bunlar iyi tarım hareketi, stoklarımızda sıkıntı yoktur, yoktur, yoktur denilerek geçiştirilir.
Bir gündelik yaşam pratiğinin dahi zora koşulduğu yerde, kötülüğün nasıl olağan bir halle savunulduğu artık sır değildir. Siyasi otoritenin, baş amir ile baş faşistin refakatinde açık, aleni bir biçimde yaşama düşürdüğü gölgelerin istikameti salt ekonomik olanın değil aynı zamanda benzeş bir biçimde sosyolojik olanın da mahvını ihtiva eder. Düşünmeyen, artık hiç sorgulamayan, hep susan, daima susan, otoriteye itaat edip, ezber edilmiş olagelen ol 1984 repliklerindeki gibi her katastrof halini önceleyen, ön alan yalanlara biat edip şimdi, geleceğinden vazgeçen temsiller var edilir. Sorgu, sualin eksiltilmesi, kitap gibi yazınsal bir literatür taşıyıcısına ulaşabilecek meblağı bulamamaktan, hemen her durumda özgür insanın tercihlerine göre şekillenen internette güvenli aile interneti gibi bir şeyi icat edip sansürü yaygınlaştırarak var edilir. Propagandanın suna geldiği kısıtlılık içerisinde olan, bitenin hep kuş kadar aktarıldığı, güncellik içindeki yıkımdan bihaber kalmanın vaz ediliği bir karanlık göndere çekilir. Bunların toplamıdır, bunlarla birlikte süregelen bir tavır silsilesidir kötülüğün göndere çekilmesi ile çıkagelen.
Vahamet öylesine doğrudan biçimlendirilir, o kadar rahatça pazarlanır ki tahakküm hal ve isteminin açtığı yaraları konuşmaya kimsede mecal bıraktırılmaz. Baş amir ve baş faşistin ortaklaşa kura geldiği düzlemin yenisi, yirmi yıllık bir iktidar tahayyülünün aldığı kirli ve karanlık boyut ve sonuçta var ettiği her yeni tahayyül bu korkunç kötülüğün de barizliğini vurgular. Günden güne artan ivme ile göndere çekilen kötülük hali içerisinde hayatın tüm aksamı / mekanizması da yerle bir edilir. Artık karın tokluğundan hallice yaşamak bariz bir mucize ilam olunur. Her şartta köşeye kıstırılıp iliğine kemiğine kadar kurutulan tüm o sömürü düzeneklerinde dokuz altı ya da saatleri hep esnek kılınmış bir zaman aralığında çalıştırılan hayatlara vaat olmaktan öte afaki bir yoksulluk sunulur. Dönüp dolaşıp eskiyi itham ettikleri noktada bugün kendilerinin var ettikleri kırılma / eksiltme hali sabit olunur. Budur kötülüğün göndere çekilmesi.
BirGün Gazetesinden aktaralım: “Geçinemeyenler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) ulaşıma getirmeyi planladığı zam ve son dönemde iktidarın getirdiği zamlara tepki göstermek üzere Kadıköy’de bulunan Eminönü İskelesi önünde bir araya gelerek protesto eylemi düzenledi. Eylemde, “İBB’yi uyarıyoruz: Zammı aklınızdan geçirmeyin, faturayı halka kesmeyin!” ve “İktidarı uyarıyoruz: Akaryakıta KDV ve ÖTV kaldırılsın. Şirketlere değil, ulaşıma sübvansiyon” yazılı pankartlar taşındı. Bunun yanı sıra eylemde, “Geçinemiyoruz”, “Toplu taşımada akaryakıta KDV ve ÖTV kaldırılsın” ve “Zam zam zam” dövizleri taşındı. Eylemde, sık sık “Bitti buraya kadar; zam zam nereye kadar?” sloganı atıldı.
Eyleme, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Züleyha Gülüm ve Musa Piroğlu da destek verdi.
Eylemde söz alan Tüketici Koruma Derneği (TÜKODER) Başkanı Aziz Koçal, İBB’nin ulaşıma yüzde 50 zam yapmayı planladığını paylaştı. Zammın Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nde (UKOME) tartışıldığını kaydeden Koçal, zamma maliyetlerin yükselmesinin neden olarak gösterildiğini aktardı. Akaryakıta gelen zam ile birlikte bu zammın ulaşıma da yansımaya başladığını belirten Koçal, “Bunun alternatifi vardır; akaryakıta KDV ve ÖTV’nin kaldırılmasıdır. Her alanda KDV ve ÖTV kaldırılsa, zaten haliyle yüzde 30’luk bir indirim yansımış olacak. Bu da şu an ki zam talebinin büyük bir bölümünü karşılamış olacaktır. Geçen haftaki UKOME toplantısında dile getirdiler; İBB bu talebini hükümete bildirdi. Yine kamu çalışanları da bu bağlamda harekete geçtiler” diye uyarıda bulundu.
İBB’nin ulaşıma zam için yarın toplanacağı bilgisini veren Koçal, “Ulaşım temel tüketici hakkıdır. İnsanlar pikniğe gitmek için değil, işine ve evine gitmek için kullanıyor. Yerel yönetimler halkın refahını yükseltmek için çalışmalıdır. Yarın biz de toplantıda olacağız ve halkın taleplerini dile getireceğiz” dedi.
Ardından Geçinemeyenler adına söz alan Nihal Düzel, UKOME’nin 23 Mart’ta ulaşıma zam yapmak üzere toplandığını ancak zam teklifinin reddedildiğini anımsattı. UKOME’nin yarın tekrar toplanacağına işaret eden Düzel, uyarı amaçlı bu gün eylem yaptıklarına dikkat çekti. Düzel, “Yüzde 50 zam eğer UKOME tarafından reddedilmeseydi, 430 TL olan aylık ulaşım abonman bedeli yapılacak zamla 645 TL’ye yükselecekti. Yani İstanbul’da asgari ücretli bir çalışandan maaşının yüzde15’ini sadece ulaşım masraflarına harcanması bekleniyor. İndirimli öğrenci kartlarında ise daha önce İstanbul’da uygulanmayan bir yöntem önerildi. 25-30 yaş arası açık öğretim ve uzaktan eğitim öğrencileri için 78 TL olan aylık abonmanın 267 TL’ye, 30 yaş üstü açık öğretim ve uzaktan eğitim öğrencileri 390 TL’ye yükseltilmesi talep edildi” şeklinde konuştu.
“Geçinemeyen milyonlarca İstanbullunun yaşamını zorlaştırmayın!” diyen Düzel, “Aklınıza ilk gelen seçenek faturay�� halka kesmek olmasın! İşte bu nedenle uyarıyoruz, iktidarın suçuna ortak olmayın! Zam yapmayı aklınızdan geçirmeyin!” sözleriyle tepki gösterdi.
Ulaşım, eğitim, sağlık ve barınmanın temel yaşamsal haklar olduğuna işaret eden Düzel, “Bu nedenle bizler için pazarlık konusu değildir! Talep edilen bu zamlar mevcut koşullarda dahi erişimde zorluk yaşadığımız ulaşım hakkına erişimi neredeyse engelleyecek boyutlara taşınması ile sonuçlanacaktır. Zamlara gerekçe olarak gösterilen akaryakıt zamlarına ve ulaşım araçlarının artan bakım-onarım masraflarına karşı yerel yönetimleri korumak için AKP iktidarı derhal toplu taşıma için kullanılan akaryakıtta ÖTV ve KDV’yi kaldırmalıdır! Bakım-onarım ve akaryakıt masraflarında yerel yönetimlerin sübvansiyon çabalarına kamu bütçesi ayrılmalıdır! AKP iktidarı tarafından köprülere, otoyollara, havalimanlarına verilen ‘müşteri’ garantileri ile şirketlerinin kasalarına aktarılan milyarlarca liranın halkın ulaşımı için kullanılmalıdır!” diye belirtti.
İBB’ye tepki gösteren Düzel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Artan maliyetlere karşı farklı finansal modeller üzerine çalışmak ve iktidar ile mücadele etmek yerine her geçen gün iktidarın ekonomi politikaları yüzünden yoksullaşan milyonların hayatını daha da zorlaştıracak yeni bir zam ile karşımıza gelmeyin! Toplu taşımada kullanılan akaryakıtta ÖTV ve KDV’nin kaldırılması için, iktidarın sermayeyi koruyan, halkı yoksullaştıran ekonomi politikalarına karşı birlikte mücadele edelim.”
Kötülüğün göndere çekilmesinin sacayaklarına bariz bir örnektir şu yukarıda var edilen. Bir kere daha sıradan insanın elinden çalınmaya çalışılan bir gündelik pratiğin ta kendisi ücretin ya düşük ya da hiç kalması gereken bir seyahat hakkının memleketin muktedirinin tahayyülüne göre, salt / sırf İstanbul’un muhalefet partisinin elinde olmasını da fırsat bu fırsat diye addederek güncellenmek istenen bir söğüşleme söz konusu edilir. Gündelik adı üstüne günü gününe yaşanan bir hayata bir de böyle ket vurulmak istenir, vurulur da ha keza! “İstanbul’da ulaşıma yüzde 40 zam geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yüzde 40’lık zam teklifine göre tam bilet 5,48 liradan 7,67 liraya, tam abonman 430 liradan 602 liraya, öğrenci abonmanı 78 liradan 109 liraya, sarı taksi açılış ücreti 7 liradan 9,8 liraya, sarı taksi kısa mesafe ücreti ise 20 liradan 28 liraya yükseldi. Kentte ayrıca Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı Marmaray'a da aynı oranda zam yapıldı.”
Kötülüğün göndere çekildiği yerde cürüm ve cerahat, bir siyasi hamlesinin ötesinde icraat kabilinden aslında her neyin imal edildiğini göstere gelir, yineleyelim. Gidiyorlar bahsinin bir biçimde açıldığı her yerde, zam ile çıkageldi muktedir. Her eksildiği denilen yerde, bu sefer sendelediler dedikleri ahvalde mazot, benzin, doğal gaz, elektriğe zam var edilir. İşte gidiyorlar, bakın seçim anketlerine inandırıcılıkları kalmadı diye bahislere tutuşup durulurken suya, yağa, temel ihtiyaç malzemesi, domatesinden soğanına her şey zamlanır. Kesmez, gündelik yaşam gereksinimi olagelen tüm ürünler, dahası bir ihtiyacın ta kendisine dönüşen telefon gibi nice aparat, geçim meselinin ta kendisine mazhar olan her şey ama her şey zamlanır. Düzenin, madun siyasetin var ettiği şeyler bunca bariz bir halde kötülüğün göndere çekilmesidir. Bütün o siyasi hamleler, aralıksız düzenlemeler ve zamlar gibi nice kanun / eylemle birlikte bir toprak parçasında cürüm ve cerahatle bir yeni var edilmeye çabalanır. Müştereklerimizin yerle bir olunduğu bir zeminde bu kadar afaki bir biçimde hayat hakkı / meseli elden çalınmak istenir. Çalınır da pek çok başka şeyde olduğu gibi. İyi de daha nereye kadar, daha ne kadar allasen! Yetmedi mi...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Geçinemiyoruz Eyleminden – Sendika.org
6 notes · View notes
seslimeram · 3 years
Text
Sesli Meram #185 - Karşı Radyo (15.06.2021)
Tumblr media
"Onca eline kan bulaşmış, rantiyeden iç edilmiş milyonlarca dolar, lira şu toprak, bu arsa, beriki can be canın ta kendisiyken sahiden de kaç zaman vardır sorgulamaya, düşünüyor musunuz? Bütünüyle başkalaşmış, her şekilde çürümeye namzet kılınmış, aslında çürümüş bir sahanın kendiliğinden ortaya çıkmadığı afaki deniz salyası gibi her gün bir şekilde görünür olan karanlığına karşı her ne yapacaksınız? Yaşam afaki, bütünüyle kuşatılmışken imdat çığlıklarını duyuyor musunuz? Hakikati sorgulamaktan başka, bütün bu karanlığa karşı ses vermekten gayri bir yol / yordam / çıkış tahayyülü yok, biliyor musunuz? Denetim, gözetim ve tahakküm toplamlarındaki bir ülkede boşluklara rehin edilen, her boşluk bir kez daha bedele dönüştürülen bu düzlemde / şu iklimde hayatın geri kazanılması meseledir. Nasıl olacak bu ülkenin hali?"
podcast image credit: the dispossessed - cansu yıldıran - gup
https://archive.org/details/karsi-radyo-sesli-meram-15-haziran-2021
4 notes · View notes
seslimeram · 3 years
Text
Sesli Meram #201 - Karşı Radyo (12.10.2021)
Tumblr media
"Ekranlarından bunlar hain, bunlar terörist, bunlar ajan provokatör, bunların şu ya da bu halk / kimlikten olmadıkları açık gibi nice cümle dökülüyor. Bir eksiklik hasılı kelamı bu sahnede var ediliyor. Çürüten, yok sayan, yok eden, bir anlamsızlıklar silsilesi içerisinde bu sahadaki hayatı hiçe sayan bir devinim güncelleniyor. Kayyım darbesinden, barınma hak ve sorunlarına, öğrenci / gencin ses vermesinden, protesto etmesine bir dolu hattın önü Evren zırtapozunun ‘anayasa’ diye var ettiği ucubeliğin dolayımlarında eziliyor. Bir sahnede hiçbir anlamda bir normatif konulmuyor. Geriye bırakılmayan, sorgu sual etme hak ve isteminin önüne setlerle tam saha pres devam olunuyor. Yara verenin bıraktığı iz, her gün apayrı yıkımlara dönüşürken, kimin ajan, kimin halk, kimin provokatör, kimin en kestirmeden hak savunucusu olduğu iyice belirginleşiyor. Yoksun, eksik, yaralı, hayattan beklentileri tükenişe sevk edilmiş, her gün kuşatılan bir ülke gerçekliğe dönüşüyor bir kez daha. Cürümler, tahayyülden pratiğe her şekilde o yaşam akdini bozguna uğratıyor bugün bu raddede kesin sonuçlar seksen dört milyondan çok küçük bir kesim hariç hepten aynı o bozguna çıkıyor, bilelim."
podcast image credit: numb3rs - nick hillier - unsplash
https://archive.org/details/karsi-radyo-sesli-meram-12-ekim-2021
1 note · View note
seslimeram · 3 years
Text
Sesli Meram #189 - Karşı Radyo (13.07.2021)
Tumblr media
"Bazı şeyler hep eksik kalıyor. Dile getirilenler, aklın bir köşesinde tutulanlar, umutlar ardı sıra dizilmiş tahayyüller ve onca hızlandırılmış olduğu rivayet olunan yaşam pratiklerinin kıyısında ne kadar ilerlenmiş olsa da insanlık bazı şeyler hep eksik, hep bir yerinde yaralı bırakılıyor. Eksik, sözden kaynaklanıyor kimi zaman. Eksik kimi zaman sesten azalıyor, her dem olduğu üzere vaktinde duyulmayan nidaların ardından sadece ah kalıyor geriye, koca kocaman bir ah kalıyor. Eksik, kimi zaman nefesten kaynaklanıyor. Durup dinlenme nedir bilinmeden yol aldırılan bir zaman mefhumunda devletlinin gölgelerinin çokluğunu göz önünde bulundurduğunuzda kendiliğinden çıkageliyor misal. Yolun, yönün, yordamla anlamın yerle bir edildiği, meramın çalındığı, sözün ezildiği, sesin işitilmez kılındığı saha ve yerde eksik artık gizlenemiyor. Gizlenecek de pek bir şey kalmıyor."
podcast image credit: shimla-black & white-chanda mathur-121clicks
https://archive.org/details/karsi-radyo-sesli-meram-13-temmuz-2021
2 notes · View notes
seslimeram · 3 years
Text
Sesli Meram #194 - Karşı Radyo (24.08.2021)
Tumblr media
"Duraksamak nedir bilmeyen cerahat imgesinin savunucusu olagelen muktedirin var ettiği her hamle bambaşka değil doğrudan sıradan yurttaşın hayatına gölgeleri dahil ediyor. Bir biçimde o gölgelerin karanlığına alışın buyruluyor. Bir bütün halinde yaşama gayretinin karşısına yeni setler örülüyor. Devri sabık zamanların muktediri olarak kendini var eden o akımlar / kliklerin birlikteliği dahilinde yol da yordam da bırakılmıyor. Acayiplikler hep o raddeden sonra çıkageliyor. Demokrasi var denilirken şeriata kadar uzanan bir şecerenin o istikamet güncellenir kılınıyor. Adalet mefhumundan aralıksız dem vururken muktedir bir menzilde hak talanı kesintisiz kılınıyor. Hürriyet, eşitlik denilirken sınıfsal uçurum halleri bunlarla bütünleşik bir halde eksiltme hallerinin karşısında bir bütün olarak var edildiği hak gaspları çıka gelendir. Defaatle yıkımın, tahakküm etme hallerinin bedene yönelik ve o fikre karşılık çıka gelen şiddet pratikleri yaşamı zehirlemektedir. Olmakta olanın belki de en kestirme sureti burasıdır / bu noktadadır."
podcast image credit: hand to mouth - hung liu - artnet
https://archive.org/details/karsi-radyo-sesli-meram-24-agustos-2021
1 note · View note
seslimeram · 3 years
Text
Sesli Meram #192 - Karşı Radyo (10.08.2021)
Tumblr media
"Memleket memleketlikten çıkartılmasının suretleri ile doluyor güncellik. 24 saati geçmez bir biçimde güne düşürülen her yeni acı / her yeni kırım / her yeni devletli gölgesinin açık bir sonu, nihai anlamda beşerinin haklarının gasbını ihtiva ettiği artık çok açıktır. Bugünü dünden de ağır, şimdiden de bir yarını yerle yeksan etmelerin uzamında onca baş efendiye ait nutkun karşılığı koca bir hezimettir. Bir haftadır Ege ve Akdeniz’i kuşatan yangınların, birisi bitmeden bir başkasının var edildiği bir düzlemin hazin hikayesinde, topu hep taca sallayıp, sorumluluk almak bir yana iyice sorumsuzlaşmanın varlığına dair kesitler, atıflar ve nicesi bu meramın da özetidir. Göz göre göre bir memleketin yakılarak yok edilmesini var eden bir muktedir karşısında hayatın ederi de anlamı da bir hiçtir, bunu her defasında çok acı biçimlerde yaşayarak teyit ediyoruz."
podcast image credit: fengli-130 - feng li - american suburbx
https://archive.org/details/karsi-radyo-sesli-meram-10-agustos-2021
0 notes
seslimeram · 3 years
Text
Sesli Meram #180 - Karşı Radyo (11.05.2021)
Tumblr media
"Denetim, gözetim ve tahakküm üçlüsünden mülhem bir yangın yeri var ediliyor bugün iş bu sahada her gün biteviye. Dönülmesi imkansız kılınmış, aşılması artık söz konusu değil diye geçiştirilen hangi çürüme hali varsa, bu devlet aygıtının var ettiği üçleme ile birlikte bir hakikat kılınıyor. Öylesine, laf olsun diye değil ceberut aklın var ettiği her şey, adına o kısıtlama denilen sürecin içerisinde var edilmiş her yeni öge, adım, eşik ile birlikte bütünü denetim, gözetim ve tahakküme rehin ülkeyi resmediyor. Genelgeler arasında sıkıştırılmış olan olguların refakatinde bir ülke boyunduruğu ta kendisinden medet umanlar sayesinde bir fasit döngüye evriliyor. Bütünüyle, salgın yönetimi, ekonomik yeterlilik bahislerinin de enikonu çürümeye çıktığı, halkın bir başına konulduğu ortadayken, sultanın ve avenesi olan takım taklavat sürüsünün sömürü ve yağmaya devam ettiği bir menzilin hikayesi kısa ve kestirmeden karşımıza çıkartılır."
podcast image credit: from rapture series -- shirin neshat -- wfae90.7
https://archive.org/details/karsi-radyo-sesli-meram-11-mayis-2021
2 notes · View notes