Tumgik
#felsefisözler
maidurak · 1 year
Text
Aklıma hep şu soru geliyor. Bir insan tanımadığı birini sevebilir mi? Mazisi olmadığı, ilk kez gördüğü birini sevebilir mi?
Bence sevebilir. Çünkü bu zihinsel bir kavramsallaştırma değil. Bu daha meta, daha ruhani bir konsept. Evet. Bu gerçekten sevme halidir. Sevmekle birleşme halidir.
Tanımadığın insanı hatırlamıyordun. Sonra onu hatırladın varlığında. Ve sevdin. Hepsi bu. Zihinsel kavramlar bu sevgiyi unutturdu ama varlığındaki bağlantı hiç kopmadı. Hep vardı. Sadece onu kullanmayı öğrenmek gerekiyordu. Biraz onu okşamak gerekiyordu hatırlamak için.
Yaradan yarattığını her şekilde koşul aramadan seviyorsa, sevginin her tonuna bürünüp kendini onda gerçekleştirebiliyorsa insanda sevebilir. Varlığında hissedebilir diğerlerini. Kalpteki sıcaklıkta birleşir onlarla.
Ben deyip kendinden ayırmadan, ben deyip varlığında gören, hatırlayan bir algı. Sonsuzluk içindeki sonluluk gibi. Bize bittiği öğretilen ama aslında bitmeyen bir devinim hali.
Kaybedilen bir şey yoktu sevgili, biz başından beri kazananlardık... Sadece bunu hatırlayamıyorduk hepsi bu.
Tumblr media
11 notes · View notes
siirlerbiz · 2 years
Text
Tumblr media
12 notes · View notes
handeeda · 2 months
Text
Kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.
0 notes
gundemarsivi · 1 month
Text
Tumblr media
Cotigo Ergo Sum
✍🏻 Anıl Güven
https://www.gundemarsivi.com/cotigo-ergo-sum/
“Akıllı olmak da mühim değil. Önemli olan o aklı yerinde kullanmaktır.”
Rene Descartes
Lunaparkta eğlenen çocuklar gibi çarpıyor kalbim. Sanki ışıltılı töz uçuyor önümde. Hani dalgalı bir denizin kıyısında yürürken tuzlu su yapışır ya hani yanağına, saçlarına; bazen de sırılsıklam olursun… Burgaca düşersin su alır götürür ya seni; içinde biriktirmiş olduğun ya da bedeninden sızan kirleri yunar ya gizli, yürekli bir el… Böylesi bir duygu sarmalındayım masada, önümde kitap yığını, PDF çıktılar…
Aklım faşist kahverenginin içinden çekip çıkardı beni. Maviliğe yürü, dedi!… “Her şey sudan geldi.” diyen Thales usumun içine konuk gelmiş, zihnimi onarıyor.
Anlama, düşünme, yorumlama; insan eyleminin, yaşamanın akılla örtüşmesi. Yıllardan bugüne bu konuları okurum, irdelerim ama aklımı doğru biçimde kullanma yetisini geliştiremedim.
Bilginin kaynağı akıldır! Şimdi burada Descartes’a söyleyecek sözüm olamaz. Asla! Ama içimi daraltan bir odağa evriliyor ve diyor ki; bilgi doğuştan gelir! Buyur, buradan yak! Çok ayıp! Bende doğum özrü var bu açıklamaya göre.
Bu durumda ben de insan beyninin “Boş bir levha – tabula rasa“ olduğunu söyleyen İskoçyalının yanında yer alır, Descartes’a karşı dururum. 🤔 Önsel bilgiler (A priori) kafa karıştırıcı!
Descartes sırtını Tanrıya yaslasın! Spinose, Hegel onun ardından giderken… Hooop makas değiştirdiler. Akla yetkinlik idesini Tanrı vermiştir! İnsan duyu deneyleri aracılığıyla açık ve seçik bilgiye ulaşamaz’mış! Onun zihnine bunu yetkin olan biri verir. O da Tanrıdır!
Keşke Elena okulu öğrencisi olsaydım. Parmanides’ten akılcılığı öğrenip hayata öyle atılsaydım, demeyi düşünürken, okuduğum kitap sayfalarından belleğime yapışan öğrenci Zenon: Hoop! diyor. Bana yer açın.
Duyuların güvenirliği-güvenilmezliği tartışmasından çıkan sonuç: ”Duyular güvenilmez!” Tümdengelimli yöntemin babası Platon şuracıkta başını eğmiş düşlere dalmışken… Aristoteles konuya balıklama giriş yapıyor; akılcılığın yedek Tanrısı benim, demez mi?!.
Cotigo ergo sum – Düşünüyorum o halde varım! Söylemiyle sahneye giriş yapan Rene Descartes 17. yüzyıla damgasını basar. Tanrının varlığına sırtını yaslar, derin bir soluk alır ve bombayı ortaya bırakır: Zihin-Beden (Ontolojik Dualizm) ikiliği üzerine metafizik (Doğa ötesi) felsefesini yapılandırır. Onun ardından, izcisi Spinoza yürüyüşe geçer… Düş-imge arasında: Tanrının yaratılmış dünyadan ayrı olduğu düşüncesine karşı çıkar! Oturur ETHİCA adlı yapıtını yazar. Tanrı, insan, zihin, beden, duygular, özgürlük gibi derin felsefi konulara mantık çerçevesinde yanıt arar… Doğa ötesi ile ilgili düşüncelerini detaylandırır.
Soluklanalım isterken modern felsefenin önemli adı olan Gottfried Wilhelm Leibniz savını gönderir: ”Tanrının yarattığı dünya bilinçli ve ayrı küçük varlıklardan oluşur.” Durun, bakın kim geliyor şimdi?
“Kritik der reinen Vernuft-Arı usun eleştirisi” yapıtıyla Emmanuel Kant Ruh, Evren ve Tanrı üçlemesiyle herkesi kenara iter!..
Aydınlanma nedir? sorusuna: ”İnsanın kendi aklını kullanması…”
Felsefe dünyasını baba bir bakışla alt üst olur. Böylece yeni bir gelenek başlar!
Ara vermeksizin ilerleyelim; karşılaşmalar Parmanides’ten Hegel’e uzatılınca penaltı düdükleri çalmaya başlar. Nasıl mı? Metafizikten kopup diyalektiği (eytişim yasası) sahaya süren Georg Wilhelm Friedrich Hegel: ”Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir.” Nasıl bir gol bu böyle?!.
Bu mevzular tükenmeksizin tartışma, atışma ile uzayıp giderken İskoç Aydınlanmasının empirizm(deneycilik)in öncüleri kıta Avrupa’sından kopar. Davit Hume, Adam Smith, Adam Ferguson Rasyonalizme karşı koyarlar. Akılcılığa karşılık Deneyciliği imlerler.
Tabula Rasta (insan zihni boş bir levha gibidir).
Ama ben son sözümü yine Kant üzerinden söylüyorum: ”Beden bir tapınaktır.”
Anıl Güven
Atina-Mart
#Felsefe #Rasyonalizm #Akılcılık #Kant #Aydınlanma #Tanri #FelsefiSözler #Deneycilik
0 notes
asosyalvatoz · 3 years
Photo
Tumblr media
12 notes · View notes
Text
Kiminin gözünün önünde annesi babasını öldürüyor vazgeçmeden çabalayıp sınavda birinci oluyor, kimi öz babası tarafından tecavüze uğrayıp kardeşini doğuruyor, kimi ailesine yedirecek bir lokma ekmek bulamadığı için günde farklı farklı işlerde çalışıyor, kimi annesini korumak için babasını öldürüyor umudunu yitirmeden iyi bir üniversite kazanıyor, kimi görmüyor, kimi duymuyor daha bir çok şey. Kiminin düşünebilecek aklı bile yok ve siz en azından hâlâ düşünebilecek bir kafaya sahipken sevgiliniz sizi terk etti, mesajınıza geç cevap verdi, takip ettiğiniz ürün indirime girmedi diye hiçbir şeyim yok bittim, ölmeyi istiyorum diyorsunuz. Kimseyi kimseyle kıyaslamak veya derdini küçük görmek doğru değil ama söylesenize bir yerde birileri bunlarla uğraştığı halde bir şeyler için çabalarken siz sırf saçma sapan aşk acısı dediğiniz şey için ölmeyi istemeye, her şeyden vazgeçmeye ve bunu dünyanın en büyük derdiymiş gibi göstermeye utanmıyor musunuz? Biraz düşünün inanın kafanız acımaz.
25 notes · View notes
mincatd · 4 years
Text
Tumblr media
𝐉𝐞𝐚𝐧-𝐋𝐞𝐨𝐧 𝐆𝐞𝐫𝐨𝐦𝐞 – 𝐓𝐫𝐮𝐭𝐡 𝐫𝐢𝐬𝐢𝐧𝐠 𝐟𝐫𝐨𝐦 𝐡𝐞𝐫 𝐰𝐞𝐥𝐥 𝐭𝐨 𝐬𝐡𝐚𝐦𝐞 𝐦𝐚𝐧𝐤𝐢𝐧𝐝 𝟏𝟖𝟗𝟔
【 Bir 19.yüzyıl efsanesine göre Gerçek ile Yalan bir gün buluşurlar. Yalan, Gerçeğe “Bugün hava ne kadar güzel değil mi?” diye sorar. Gerçek, şüpheci bir bakış ile başını gökyüzüne kaldırarak bakar ve havanın gerçekten çok güzel olduğunu görür, başını sallayarak onaylar. Gerçek ile Yalan birlikte yürüyerek vakit geçirmeye başlarlar. Az gittikten sonra bir kuyunun yanına gelirler ve Yalan kuyudan aşağıya bakarak Gerçeğe “Su ne kadar güzel değil mi? Hadi gel birlikte suya girelim” der. Gerçek aynı şüphecilikle başını kuyudan aşağıya eyer. Su gerçekten çok güzeldir. Birlikte soyunup suya girerler. Kısa bir süre sonra Yalan sudan fırlayarak kuyudan çıkar ve Gerçek'in kıyafetlerini alarak oradan koşarak hızla uzaklaşır. Yalan’ın hemen arkasından kuyudan öfke ile fırlayan Gerçek, Yalan’ın arkasından onu koşarak yakalamaya ve kıyafetlerini geri almaya çalışır. Ama Yalan öyle hızlı koşar ki, Gerçek'in koşturması nafiledir. Yalan GerçeK'in kıyafetleri ile kayıplara karışır. Ne yapacağını bilmez bir şekilde ortada çırılçıplak kalan Gerçek'i gören tüm Dünya onu kınayarak öfke dolu bakışlarını geriye çevirir. Gerçek büyük bir utanç içerisinde hızlıca kuyuya geri koşar, içine girer ve bir daha ortaya çıkmamak üzere orada kaybolur. O günden beri Yalan Gerçek'in kıyafetlerini giyerek tüm Dünya'yı dolaşır ve toplumların ihtiyaçlarını karşılar. Çünkü dünya hiçbir zaman içinde Gerçek'i tüm çıplaklığıyla görecek bir istek barındırmamıştır. 】
Peki ya gerçek olduğunu düşündüğümüz şeyler Gerçek kıyafetini giymiş birer yalan ise❔
82 notes · View notes
wubih · 3 years
Text
Mezarları otlar nasıl bürürse, zaman da öylece acıyı sarar. Rüzgar gidenlerin izlerini nasıl silerse, zaman da öylece, sevdiklerinin dönmesini boş yere beklemiş olanlarla, hep boş yere bekleyecek olanların müthiş acılarını ve anılarını alır götürür. Çünkü insan ömrü kısadır ve çimleri çiğnemek için dünyada hiç kimseye uzun bir zaman bağışlanmamıştır.
Mihail Şolohov
11 notes · View notes
yorgunherakles · 4 years
Quote
acı duyunca dişlerimi sıkıp hiçbir şey belli etmemeyi öğrendim.
rosa luxemburg - seçme yazılar
13 notes · View notes
semtinruyasi · 3 years
Text
Tumblr'da bu sohbeti senin için bulduk
1 note · View note
maidurak · 2 years
Text
Bazı hareketler vardır insanı tanrı gibi hissettirir. Dışarıdan bakan gözlemciler bunu sanat olarak değerlendirir. Bazıları da vardır ki yerin dibine sokulan cringe hislerini uyandırır. Başkasının yerine utanırsın falan.
Bir insanı liste başı yapan nedir? Kendine güvenmesi mi? Yaptığı işe inanmasının gücü mü? Peki kendine güvenen birine duyulan cringe hissini yaratan nedir? Yeteri kadar kendine inanmaması mı?
Kime ve neye göredir yargılar? Kim belirler kafamızın estiğini? Biz mi? Ben mi? Kuklacı mı?
Bizi biz yapan nedir? Toplumsal bir algı. Beni ben yapan nedir? Kişisel algı. Kuklacı kimdir?Beni sahiplenen gözlemci. Bene yapışan öz izlence. Sahip olma arzusunun ham hali. Kişisel açlık hissi... "O benim, bana ait. Ben onu seçiyorum, onu seviyorum. Ben ben ben..."
Açlıktan ölüyor her gün doymasına rağmen içsel aidiyetim. Her gün yeniden aç olduğuna inandırılıyor ve doymak için mücadeleye sokuluyor.
Artık aç olmak istemiyorum.
Tumblr media
7 notes · View notes
siirlerbiz · 2 years
Text
Tumblr media
9 notes · View notes
handeeda · 2 months
Text
Acı duyunca dişlerimi sıkıp hiçbir şey belli etmemeyi öğrendim.
0 notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Arzunun Eylemselliği
✍🏻 Anıl Güven
https://www.gundemarsivi.com/arzunun-eylemselligi/
“Eksikliğin olmadığı yerde arzu söz konusu değildir.”
Lacan
Ebenin ve Doktorun bizleri ana rahminden çekip-çıkarmasının ardından kordon bağımıza aldığımız ilk neşter darbesi ile başlayan bedensel kopuş, bir özgürlük muştusu değildi; gelecekteki yalnızlığı minicik avuçlarımızın içine bırakılması sürecinin ilk adımıydı. Büyüdükçe çoğalan umut kırıklıkları, geri dönüşü olmamasına karşın anneyle bütünleşme yarsımasına kapı aralar!
Ergenlik dönemini aşma evresinde, içimizde büyümekte olan özlem; bir tene dokunma, bir dudağı öpme istencine dönüştüğünde karşı cinsten olanla bütünleşerek sevgisini karşılamak ister… Niyet eylemsel konuma geçtiğinde; yakın çevresinden birini arar.
Perdelerini indirmiş bir toplumda, ilişkinin en doğal durumu bile ‘ahlak-ayıp’ çemberinde döner. Ardı arkası kesilmeyen kınamalar… Aile içinde sorguya çekilmeler… Burada ağdalı sözcüklerle tümce kurmadan söylenmesi gereken, özcesi: “İki olgun bireysiniz. Birbirinize boş umut pompalamayın, karşılıklı konuşarak, görüşerek özgürce kararlar alın.” demektir. Kara çalma sıradan insanların eylemcesidir.
Arzunun yönelimi salt mutluluk getirmeyebilir. Hiç beklenmedik bir anda hazan yağmurlarında ıslanılabilir de! Soren Kierkegaard’ın tanımlamasını burada kayda geçirelim yeri gelmişken: ”İnsan iki şekilde kendini yanıltabilir; ilki, olmayan bir şeye inanarak; ikincisi olanı görmeyerek.” Ama hüzün ne denli acı olursa olsun, asla arzunuzu iğdiş etmeyin.
Özne kendini korumak zorundadır. Çalyaka teslim olmakta insan onuruyla bağdaşmaz. O zaman unutmadan belleğimize kazımamız gereken bir olgu ile yüzleşmek zorunda olduğumuzu unutmayalım.
Mutluluk, haz istemi içsel yönetgenin çağlayana dönüşmesiyle olumlanabilir. Belleğim beni yanıltmıyorsa Schoppeauer şöyle bir şey okumuştum: “Büyük acılar çeken insanlar daha çok mutlu olurlar.”
Arzu sonavarımda libidinal olduğunu cebinizin bir kenarına koyun! Ve bunun bilincine ermekte ahlaklı olmaktır. Burada Kant’çı ahlaktan söz etmiyorum. İki olgun insanın sınırlarını kendilerince saptadıkları, tümevarımda onaylanarak-tensel erimidir. Gerçi silikon bedenlerde, botokslu dudaklarda yaşanılıyor Cartier parfümü sıkılmış tende plastik seviler yaşanılıyor günümüzde.
Bazı hallerde özne öznelliğini yitiriyor! Evinde kendisini bekleyen eşe değil; sokaktakine kredi kartı veriliyor. Mutsuz aşklar çağına girdik. Postmodern bir hayatımız var. Bütüncül yaşamasını beceren herkese alkış!👏👏👏👏
Anıl Güven
#AnılGuven #GundemArsivi #Deneme #Felsefe #Mutsuzluk #Psikoloji #İnsan #FelsefiSözler #Postmodern #Zaman #Arzu #Eylem #ModernYaşam #Haz #Toplum #Olgu #Sosyoloji
0 notes
mizah-2007 · 3 years
Text
Aşkın tersi nefret değil, ilgisizlik. Sanatın tersi çirkinlik değil, ilgisizlik. İnancın tersi sapkınlık değil, ilgisizlik. Ve hayatın tersi ölüm değil, kayıtsızlıktır.
1 note · View note
Text
Karadutun lekesini, sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Eskiler, insanda aynı bu ağaç gibidir derler. Yarasına ilacı başka yerde arayan yanılmıştır. Her yaranın merhemi,kendi dalındaymış.
Eğer bu yazıya denk gelirsen her kim olursan ol sana söylemek istediğim bir şey var 'Kimse seni senden çok düşünmez.Kendi kıymetini ve kendine yetmeyi bil.Kimse senden değerli değil canımın içi :)🌼
21 notes · View notes