Tumgik
trcoffeebyefe · 6 days
Text
Türkiyeye Kot Pantolonu Getiren Girişimci: "Muhteşem Kot"
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Kot pantolona ismini veren ve Türkiyeye ilk defa kot pantolonu getiren harika girişimcilerden biri olan Muhteşem Kot’un hikayesini ve neler başardığını bu yayında inceleyelim istiyorum .İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Blue Jean’nin Hikayesi
Jean, Blue Jean yada biz deki ismiyle kot pantolon her yaşdan ve her kesimden insanın en çok tercih ettiği kıyafetlerden bir tanesi. Günlük hayatımızda, belkide dur durak bilmeden her gün kullandığımız ama hikayesini bilmediğimiz o kadar çok ürün var ki; kot pantolonda bunlardan sadece bir tanesi.
Kot pantolon çok uzun yıllar önce hayatımıza girmesine rağmen modasını hiç yitirmedi hatta tam aksine sürekli olarak karşımıza daha fazla şekilde çıkmaya başladı. Sadece pantolon olarakta değil, ceket, gömlek, etek ve çanta gibi daha pek çok eşya kottan üretilmeye devam edildi. Peki tüm Dünyaya yayılan blue jean ile bizler nasıl tanıştık gelin önce buna bir göz atalım.
BlueJean Nasıl Ortaya Çıktı?
Tumblr media
Bluejean’nin patenti ilk olarak 20 Mayıs 1873 yılında Levi Strauss , San Fransisco’daki maden işcilerine özel, mavi renkte ve metal perçinlerle güçlendirilmiş bir pantolan dizayn edip Levis 501 adıyla blue jean patentini almış.
Levi Strauss Fransa’dan gelen mavi renkte ve dayanıklı, pamuklu denim kumaşa (ki bu kumaş türü İngilizcede Jean olarak adlandırılıyor ancak pek çok ingilizce sözcük jean yazdığınızda kot olarak çeviriyor) Jacob Davis’in bulduğu dikiş stili ile bakır perçinle tutturulan yan cepleri ekleyince blue ve jean sözlerini bir araya getirmeye karar vermişler. Böylelikle Blue Jean ismi ortaya çıkmış.
Ancak ilk üretilen pantolon mavi renkte değilmiş. Maden işçilerinin kiri göstermeyen ve uzun süre yırtılmadan dayanabilecek bir pantolon isteği üzerine Levi Strauss kahverengi renkten ilk pantolonunu üretmiş. İlerleyen süreçte bu işe mavi renk ile çoğunlukla devam edince Blue Jean ismi doğmuş.
1873 yılında blue jean olarak piyasa çıkan bu pantolon diğerlerine göre daha dayanıklı olduğu için çoğunlukla işçi ve yoksul kesimin tercih ettiği bir kıyafet olma yolunda ilerlemiş. 2.Dünya savaşının bitmesi ile de emekçi kesimin simgesi olan Blue Jean, sokakta daha fazla görülen ve popülerlik kazanan bir hal almaya başlamış.
Hatta 1950’lerde James Dean‘in baş rolünü oynadığı “Rebel Without A Cause” (”Devlerin Aşkı” adıyla türk sinemasında yer almış) filminde isyankar bir genci oynar ve biranda asi genç modası Blue Jean giymek ile birleştirilir. Bu dönemlerde çoğunlukla asi genç olarak kendini tanımlayan bir nesil, sadece blue jean giymeyi tercih etmeye başlamışlar. Durum böyle olunca Blue Jean ile restorana, tiyatroya ve zamanın elit yerlerine gitmeye çalışanlar, çoğunlukla kapıdan çevrilmeye başlamış.
İlerleyen zamandada , Amerika’da Vahşi batı filmlerinde bu pantolonların kullanılması ile bir anda blue jean pantolonlar tüm Dünyaya yayılmış. Artık Dünyanın dört bir tarafından insanlar bu pantolonlara talep göstermeye başlamış. Dönemin ünlü isimleri Marlon Brando, Marilyn Monroe, Elvis Presley ve James Dean gibi isimler blue jean pantolonları giymeye ve bu kıyafetler ile konserler, resim çekimleri ve reklam filmleri gibi etkinliklerde de boy gösterince Blue Jean’nin popüleritesi inanılmaz bir hız kazanmaya başlamış.
İlk başlarda emekçi kesimin simgesi olan, sonra asi gençlikle özdeşleştirilen blue jean artık hippilerden anarşistlere, işçilerden zenginlere kadar herkesin tercih ettiği bir kıyafet türüne dönüşmüş.
Muhteşem Kot Blue Jean ‘le Nasıl Tanıştı?
Tumblr media
Peki Muhteşem Kot, blue jean ile nasıl ve nerede tanıştı? Terzi çırağı olarak kariyerine ilk adımı atan ve ardından Fransa’da o dönemin en prestijli terzilik okulu olan La Deveze Derrox’ta eğitim alan Yugoslavya göçmeni Muteşem Kot, 1940 yılında blue jean ile ilk defa tanışır.
1940’ların sonunda Fransa’da işçi ve köylü kesiminin giyebileceği dayanaklı ve ucuz bir malzeme arayan Muhteşem Kot, blue jean’i keşfeder ve blue Jean’nin sağlamlığı ve dikim tarzını çok beğenir. Fransdan Türkiyeye dönüncede bu pantolonları üretmeye karar verir. 1960’lı yıllarda Türkiyede Osmanbey’de Rumeli Caddesi üzerinde 56 numaralı atölyede üretime başlayan Muhteşem Kot, günde 200 adet blue jean üretmeye başlar.
Bu pantolonları satmaya başlayıncada Blue Jean ismini kullanmak yerine kendi soyadını kullanmaya karar veren Muhteşem Kot, blue jean isminin türkçe karşılığının kot olmasını sağlar. Eğer şu an türk dil kurumunun sitesine gider ve türkçe sözlük bölümünde kot ismini yazarsanız bu kelimenin dilimize resmi anlamda da geçtiğini göreceksiniz.
Muhteşem Kot’un Kotlarına Ne Oldu?
Tumblr media
1980’li yıllarda serbest piyasa ekonomisiyle yabancı markların pek çoğu yerli piyasaya girmeyi başardı. Durum böyle olunca yerli üretim olan, Muhteşem Kot’un ürettiği kotlar yabancı markalar karşısında değer kaybetmeye başlar. Muhteşem Kot’un oğlu Aytaç Kot verdiği bir röportajda dilimize dahi yerleşen Kot markasının, yabancı markaların Türkiyeye gelmesi ile otomatik olarak 2.lige düşmelerine sebep olduğundan bahsetmiş. Türkiyenin 80’li yıllarda dış pazara açılması yerli üretim olan ve aslında bizim gibi ülkeler için çok önemli bir değer arz eden böyle girişimler ve girişimciler, kapılarına kilit vurmak zorunda kaldılar.
1990’a kadar yabancı firmalarla savaşa devam eden kot firması, 1992 senesine geldiklerinde artık kar edemez bir duruma ulaştıklarından dolayıda fabrikalarında kot üretimini durdururlar ve fabrikayı başkasına kiraya verirler.
İlk Blue Jean kumaşının Türkiyede Üretildiği İddiası
Aslında Blue Jean’nin Türkiyede ki hikayesi burdada bitmiyor. Kaynağı tam olarak doğrulanmamış olsada, 15. ve 17. yüzyıllar arasında Denizli ve Akhisar bölgesinden yetiştirilen pamuklar Hindistandan gelen mavi boya ile boyanmaya başlanmış. Çünkü o dönem yetiştirilen her pamuk ince pamuk değilmiş ve bu kalın olan pamuklar İzmire getirilmiş. Diğer bir adıyla denim kumaşı olarak adlandırılan bu pamuklar, Fransanın güney doğusunda yer alan Marsilyaya ihraç edilmiş. Burdanda İspanyollar bu kumaşı Amerikadaki kolonilere götürmeye başlarar ve böylelikle Amerikada Blue Jean devrimi başlar.
Her hangi bir bilimsel kaynak ile kanıtlanamayan bu şehir efsanesinde ise Türklerin ilk defa üretmiş olduğu kot pantolonun ana malzemesini sanayileştirilemediklerinden dolayı Fransızlara bu malzeme satılmaya başlanmış ve Fransızlarda bu malzemeyi tüm Dünyaya yaymayı başarmadıklarından dolayı, girişimlerin ülkesi olan Amerika Blue Jean’i keşfetmiş. Tabi yine bu bilginin sadece halk arasında dilden dile dolaşan bir efsane olduğunu unutmamakta fayda var.
Son Söz
Bu bölümde Türkiye’ye ilk defa kot pantolonu getiren ve kot kelimesinin dilimize yerleşmesini sağlayan Muhteşem Kot’un hikayesinin inceledik.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Kota Adını Veren “muhteşem kot”un Muhteşem Hikayesi. Marketing Türkiye. (2018, September 7). https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/kota-adini-veren-muhtesem-kotun-muhtesem-hikayesi/
Bulut, S. (2021, May 5). Muhteşem Kot’un Muhteşem hikâyesi. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/molatik/galeri/muhtesem-kotun-muhtesem-hik-yesi-84040/5
A&E Television Networks. (n.d.). Levi Strauss and Jacob Davis Patent Blue jeans. History.com. https://www.history.com/this-day-in-history/levi-strauss-and-jacob-davis-receive-patent-for-blue-jeans
. (2020, January 24). A riveting idea: Reno tied to the history of Levi Jeans. Reno Gazette Journal. https://www.rgj.com/story/news/local/leader-courier/2020/01/24/riveting-idea-reno-tied-history-levi-jeans/4566278002
Denim’in Yolculuğu. AK Kumaş. (n.d.). http://www.akkumas.com.tr/Haberler/Detay/3
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 13 days
Text
Bu girişim iklim değişimini durdurabilir mi?
youtube
İklim değişiminin önüne geçmek için çabalayan pek çok girişime bugüne kadar şahit olduk fakat Climeworks adlı girişim 1 milyar ton karbon kirliliğini ortadan kaldırma amacı ile bu alanda en iddalı firmalardan biri olma yolunda ilerliyor. Bu yayında Climeworks’ün hikayesinden ve neler başardıklarından sizlere bahsedeceğim. İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Christoph Gebald
Christoph Gebald, Almanyanın Bavaria bölgesinde doğmuş ve ardından 20 yılını İsviçrenin harika doğasında geçirmiş. Bu yıllarda da İsviçredike ki karla ve buzla kaplı dağlarda ve zirvelerde iklim değişiminden ötürü bazı değişimler meydana gelmiş. İlk olarak yamaçlara tutunan buzların daha önce görülmediği bir hızla eridiği fark edilmiş. En iyimser senaryolarda bile Alpler’deki buzların üçte ikisinin erimeside tahmin ediliyormuş.
Çoğu insana çılgınca gelen bu fikir Cristoph için hayatının en büyük girişimi ve hedefi olmuş. Bu hırs geçtiğimiz sene Cristoph’u TIME100 Next listesine girmesini dahi sağlamış. Geçen sene Climeworks, 650 milyon dolarlık yatırım toplamış. Ancak Climeworks koyduğu hedefe ulaşabilmesi için şu ankinden çok daha büyük miktarlarda karbondioksit toplaması gerecek çünkü geçen yıl aktif olarak çalışan kamplarında yılda 4 bin ton karbondioksit toplamışlar. Şirketin amacı ise bu girşimi büyüterek bu rakamı yıllık 1 milyar tona çıkarabilmek.
Climeworks Nasil Ortaya Çıktı?
Tumblr media
İsviçre merkezli Climeworks şirketi, uzay mekikleri ve denizaltılar tarafından ilham alarak, havayı temizlemek için CO2 emici sistemler geliştirmeye odaklanmış. Kurucularından biri olan Gebald, ETH Zurich‘de doktora yaparken bu sistemlerden etkilenmiş ve havayı temizlemek için bu tekniklerin kullanılıp kullanılamayacağını görmek istemişt. 2008’de bu hedefle yola çıkan Gebald ve arkadaşı Wurzbacher, atmosferden karbonu çekmek için bir yol geliştirmeyi amaçlamışlar. Başlangıçta, atmosferden CO2’yi ucuz bir şekilde yakalayıp sera gazlarını azaltmak için endüstriyel amaçlarla satmayı planlamışlar. Ancak zamanla, Climeworks planlarını değiştirerek, atmosferden yakaladıkları karbonu yeraltında kalıcı olarak depolamaya odaklanmış.
İklim Değişimini Durdurabilecekler mi?
Tumblr media
Peki, yılda 1 milyar ton karbondioksiti havadan toplayabilirsek bu iklim değişimini birazda olsa kontrol altına almamızı sağlayabilir mi? Bu rakamlar çok fazla gözüksede Dünyanın yılda 10 milyar tona kadar karbonu atmosferden temizlenmesine ihtiycı var ve bu gerçekleşse dahi bu yüzyılın ortasında kürsel ısınmayı ancak 1,5°C ile sınırlandırmamıza olanak sağlıyormuş. Climeworks’ün ilk oluşma sebebi olan dağları ve buzulları koruma amacından bakılacak olursa da iklim değişimi dağcılıkta en tehlikeli seviyelere ulaşmış durumda. Hatta dağların iklim değişiminden nasıl etkilendiği anlatan oldukça detaylı bir rapor dahi yayınlandı ve bununda linki merak ederseniz sizler için bırakırım.
Climeworks şu an itibariyle tüm bu krizin önüne geçebilecek bir altyapıya yada teknolojiye sahip olmasada bu şirketin kurucusu olan Cristoph, bununla alakalı kendisine yöneltilen sorulara şu şekilde cevap vermiş.
Eğer ki bir dağın sadece zirvesine odaklanırsanız çok büyük bir hüsrana uğrarsınız, çünkü dağın zirvesine ulaşana kadar 5 hafta boyunca sizi hüsrana uğratacak pek çok zorlu koşula maruz kalırsınız. Bizim için de önemli olan sadece dağın zirvesine ulaşmak değil, önümüzdeki adımları doğru ve kararlı bir biçimde planlayıp tek tek aşabilmek. — Christoph Gebald
Önümüzdeki 50 yılda İklim Değişimi
Önümüzdeki 50 sene içerisinde aslında sadece özel şirketler değil pek çok ülke Türkiye’de bu ülkere dahil olmak üzere “net sıfır emisyon” projesi üzerinde uğraşıyorlar. 2070 senesinde tüm Dünyada net carbondioksitin sıfıra düşürülmesi projesi aslında 20 yıl kadar geç kalınmış bir proje diyebiliriz.
Çünkü her geçen yıl iklim değişimiyle meydana gelen hasarı onarmak çok daha zor bir hale geliyor. Aslında climateworks gibi daha pek çok şirket CDR (Carbondioksit Removal) denilen ortak bir hedef için çalışıyorlar. Bu alanda 2024 yılı itibariyle apayrı bir endüstri haline gelmiş durumda.
Küvet Metaforu
Tumblr media
Bunu başarabilmenin de bir kaç yolu var ve bu yollardan bir taneside Climeworks’ün kullandığı “Direct Air Co2 Capture” denilen yani türkçeleştirecek olursak havadan direk olarak CO2’nin yakalanması methodu diyebiliriz.
Fakat bu teknolojilerin geliştirilmesi ve bu alanda faliyet gösteren firmaların artmasıylada ayrı bir tartışma konusu ortaya çıktı. Eğer bu tarz teknolojiler ileride daha da yaygınlaşır ve bizim havayı kirletmemize sebep olan her aktivitenin önüne geçebilirse, bu endüstrülerin aynı şekilde çalışmasına izin verilebilir mi?
Bu sorunun cevabi oldukça tartışılsada Amerika 2050 yılında 500 metrik ton CO2 din atmosferden temizlenmesi hedeflenmiş olsada pek çok gelişmemiş ülkenin bu alanda uzun yıllarca faliyet gösteremeyeceği hesaba katılınca 2050 senesinde Dünyada 3.8 milyarlık Co2’in kaldırılması gerekeceği ön görülüyor.
Bu işe katılan diğer firmalar
Atmosferimizdeki kirli havayı temizlemek için aslında sadece Climeworks firması değil Dünya devi pek çok şirkette bu işe yatırım yapıyor. Microfost, Meta, Apple, Spopify ve Musk Fondation gibi kuruluşlar sıfır emisyon hedefi için yatırımlar yapıyorlar. Tabi birde bu firmaların tüm Dünyada bunca sene yaratmış oldukları çevre kirlikleride tarihten silinmiş değil. Warren Buffett’ın desteklediği Occidental Petroleum firması 100’den fazla karbon yakalama tesisi kuracaklarını açıklasalarda yakalanan karbonun bir kısmını daha fazla petrol çıkarmak için kullanmak istiyorlar buda tabiki bu alanda büyük bir çelişki yaratıyor.
Bu sektöre pek çok özel kuruluş ve devleter yatırım yapıyorlar. Amerikan başkanı Joe Biden bu sektör içinde $3.7 milyar dolarlik bir bütçe ayıracaklarını da duyurdular.
Sonraki Adım Ne?
2018’de Birleşmiş Milletler’in iklim raporu, küresel ısınmayı 1.5C ile sınırlamak için önümüzdeki on yıllarda milyarlarca ton karbonu gidermek gerekeceğini açıkladı. Şirket, İzlanda’daki benzersiz jeolojik yapıyı kullanarak bu hedefe ulaşmayı amaçlıyor. Climeworks, Mammoth adını verdiği büyük ölçekli DAC (Direct Air Capture) yani direk hava yakalama tesisini İzlanda’nın en büyük jeotermal enerji santrali olan Hellisheioi‘ye kurmayı planlıyor.
Climeworks’in geleceği, özellikle ABD’de büyük müşterilerin bulunduğu ve hükümet teşviklerinin var olduğu yerlerde devam edecek gibi gözüküyor. Şirket, bu sayede de farklı coğrafi koşullarda makinelerini test etmeyi ve endüstrinin büyümesi için gereksinimleri anlamayı amaçlıyormuş.
Bu endüstrisinin geleceğini ise talebin artışı belirleyecek. Araştırmacılar, CO2’nin bir tonunun yakalanması için maliyetin 100 dolar civarına düştüğünde ise bu sektörün ancak bu şekilde istikrarlı hale gelebileceğini söylüyorlar. Fakat şu ana kadar maliyetler bu seviyenin çok daha üzerinde. Bu endüstrinin de gelcekte çok fazla büyüme yakalayıp her yere yayılıp yayılamacağını ise bize zaman gösterecek.
Son Söz
Bu bölümde atmosferdeki CO2 temizlemek için çabalayan Climeworks girişimini inceledik. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Kahn, B. (2023, October 19). Climeworks battles big oil for $1 trillion carbon capture market. Bloomberg.com. https://www.bloomberg.com/news/features/2023-10-19/climeworks-battles-big-oil-for-1-trillion-carbon-capture-market?utm_campaign=news&amp%3Butm_medium=bd&amp%3Butm_source=applenews
Ccp5 mountains. (n.d.). https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg2/downloads/report/IPCC_AR6_WGII_CCP5.pdf
0 notes
trcoffeebyefe · 20 days
Text
Spor bizi daha zeki yapar mı? – Wendy Suzuki
Wendy Suzuki ismini daha önce duymamış olabilirsiniz fakat kendisi dünyaca tanınmış bir sinir bilim uzmanı ve depresyona girdiği bir dönemde egzersiz yapmanın insana ne gibi yararlar sağlayacağı üzerine yaptığı araştırmalar oldukça ilgi çekici sonuçları ortaya çıkardı .İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Yayına başlamadan önce bu bölümün araştırmasını ve yazılı metnini yayın direkötürümüz Monika Karapınar hazırladı ve kendisine de katkılarından dolayı teşekkür etmeden geçmek istemedim.
Wendy Suzuki
Tumblr media
Wendy Suzuki, New York Üniversitesinde çalışan bir sinirbilim uzmanı ve psikolog, kendisi beynin insanlığın yaşadığı tüm çağlar boyunca değişme ve yaşadığı ortama uyum sağlama yeteneğine ilişkin araştırmalar yapıyor. Hatta bununla alakalı olarak “Healthy Brain, Happy Life” (Sağlıklı Beyin, Mutlu Yaşam) adlı harika bir kitap yayınlamış. Ayrıca 2014 yılında tam da bu konuyla alakalı yapmış olduğu oldukça enerjik bir Ted Talks’ta mevcut.
Wendy, kırk yaşlarına yaklaştığında kariyerinin zirvesinde olan ödüllü bir üniversite profesörü ve Dünyaca tanınan bir sinir bilim uzmanı olmayı başarmış. Ancak tüm bu başarılara rağmen kendisini hiçte harika hissetmemeye başlamış. 40’lı yaşlarına geldiğinde hayatının büyük kısmının labratuarda geçtiğini fark etmiş. İşten çoğunlukla geç saatlerde ayrıldığı içinde dışardan yemek alıp eve gidiyormuş. Ve bu ağır çalışma temposu kariyerinde harika yükselişleri kendisine getirsede, 25 pound yani 11 kg kilo almasına sebep olmuş.
Bu yaşam tempsosu Wendy’nin fazla kilolu, yalnız ve çok çalışmaktan ötürü sürekli yorgun hisseden bir birey haline dönüşmesine sebep olmuş. Wendy’nin doğum günü yaklaştığında ise bu ruh halinden kurtulmak için bir intensati adı verilen egzersiz sınıfına yazılmaya karar vermiş. Bu egzersiz müzik eşliğinde yapılan bir dizi kardio egzersizinden oluşuyor.
Bu sınıfa yazıldıkta belirli bir süre sonra hayatında bazı olumlu değişimler olduğunu fark eden Wendy, bir bilim insanı olarak bunları tek tek analiz etmeye başlamış.
Sporun Beyin Üzerindeki Etkisiyle İlgili Yapılan İlk Çalışma
Tumblr media
Spor yapmanın beyin üzerinde etkisini araştıran ilk çalışma 1960 yılında Marian Diamond adı verilen bir bilim insanı tarafından gerçekleştirilmiş. Bu bilim insanı ise Wendy Suzukinin eğitim aldığı UC Berkley üniversitesindeki profesörlerinden biriymiş. Bu deneyde fareler iki gruba ayrılmış, ilk grup sadece diğer farelerle çevirili bir ortamda zaman geçirirken, ikinci grup farelerin kullanabileceği pek çok egzersiz aleti ile donatılmış.
Wendy Suzuki bu ortamı farelerin Disneyland’i olarak adlandırıyor. Bu araştırmanın sonunda ise egzersiz çemberi gibi aletleri kulllanan farelerin beyinlerinin dış kısmındaki korteksin çok daha kalın olduğu bulunmuş. Buna bağlı olarak deneyin sonucunda ise spor yapan farelerin hafızalarının, birinci gruptaki farelere oranla çok daha iyi olduğu bulunmuş.
Spor Yapmak Ne Gibi Bir Etki Yarattı?
Wendy Suzuki bir yandan bu veriler üzerinde çalışır iken bir yandan da spora başladığında enerji seviyesinde büyük miktarda bir artış olduğu görmüş. Ardından hafızasında, yaptığı çalışmalarda, daha rahat odaklanabilmesinde ve bir görevden diğerine daha kolay şekilde geçebilmesinde iyileşmeler olmaya başlamış. Wendy bu tür gelişmelerin temel nedenlerini merak edip araştırmasına devam etmeye karar vermiş.
Düzenli egzersiz yaptığınızda ruh haliniz iyileşiyor, stres miktarınız düşüyor, hafıza ve öğrenme yeteneğiniz gelişiyor ve tüm bunlara ekstra olarak Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının riskleri azalıyormuş. Egzersizden böyle faydalar sağlayabilmek için de Profesör Wendy’nin bulgularına göre spor süresi minimum 30 dakika olmak şartıyla, haftada 3 gün spor yaparsanız bu faydaları sizde rahatlıkla görebilirsiniz. Belki yakınınızda bir spor salonu olmayabilir veya spora gidecek zamanı bulamıyorda olabilirsiniz. Böyle durumlarda da günlük 10 ila 30 dakikalık yürüyüşler yapmak yine benzer faydaları sağlayacaktır. İneceğiniz duraktan bir önceki durakta inip eve yürümek, öğle arasında parkta bir yürüyüş yapmak gibi alışkanlıklar sağlığınızda önemli değişimlere sebep olabilir.
Odaklanma Ve Konsantrasyon
Tumblr media
Özellikle kalp atış hızını arttıran aktivitelerin vücudumuzda daha fazla yarar sağladığıda keşfedilmiş. Tempolu yürüyüş, koşu, yüzme, bisiklet sürme, tenis oynama veya ip atlama gibi aktiviteler, kalp ritminizi artıracak ve olumlu değişimleri sağlayacaktır. Sürekli olarak bu tarz aktiviteler tekrar edildiğinde ise odaklanma ve konsantrasyonunuzda artacaktır. Yapılan bir araştırmada, egzersiz yapan bireylerin tepki sürelerinin arttığı bulunumuş. Örneğin masanın üzerindeki bir bardağı düşürdüğünüzde bunu yakalamak için verdiğiniz tepki, spora yaparsanız çok daha hızlı gerçekleşiyormuş.
Yeni Beyin Hücrelerinin Oluşumu
Bilim insanlarına göre egzerisin en önemli faydalarından bir diğeri ise “neurogenesis” olarak adlandırılan, beyin hücrelerinin yenilenmesi olayının desteklenmesiymiş. Bu sayedede öğrenme yeteneği daha fazla oranda artıyor ve hafızamız güçleniyormuş. Kitapta aslında sadece egzersizin beyin üzerindeki etkilerinden bahsedilmiyor. Egzersiz dışında yapılan bir kaç aktive daha bu tarz olumlu değişimleri getirebiliyor. İsterseniz gelin birde bu aktivitelere göz atalım.
Egzersiz dışında ki Faydalı Aktiviteler
Tumblr media
Spor yaptığımızda ki gibi benzer etkileri yaratan ilk aktivite, yeni şeyler öğrenmek imiş. Yeni bir bilgi öğrendiğimizde beynimiz daha zinde kalıyor ve daha aktif şekilde çalışıyormuş. Sosyal bağlantılar kurduğumuzda, yani diğer insanlarla etkileşime geçtiğimiz zaman, bir arkadaşımızla derin bir sohbetin içine düştüğümüzde veya yeni bir kişiyle muhabbet etmeye başladığımızda beynimiz aktif faza geçiyormuş.
Ben uykunun faydaları ile bu podcastte oldukça fazla sayıda yayın hazırladım, eğer dinlemediyseniz yine linklerini sizler için bırakırım, uyku bu alanda da yeniden karşımıza çıkıyor. Sağlıklı bir uyku, yetişkin bireyler için minimum 7 saat olmak üzere, hafızanızı güçlendiriyor, metabolizmanızı düzenliyor, bağışıklılığınızı arttırıyor, fiziksel ve mental sağlığınızıda olumlu etkiliyor.
Kitapta bir bölümde yeni bir şeyler denemenin ve öğrenmenin beynimiz için inanılmaz faydaları olduğundan bahsediyordu. Örneğin daha önce hiç bilginiz ve deneyiminiz olmayan bir aktivite yapmak, bu belki bir dans kursuna yazılmak, belki kano yapmak, belkide daha önce hiç pişirmediğiniz bir yemeği yapmaya çalışmak, hiç duymadığınız bir podcast’i veya bir Ted Talk’ı dinlemek olabilir. Bu tarz yeni aktiviler, beyni otomatik çalışma modundan çıkarıp, aktif öğrenme moduna geçirdiğinden dolayıda, spor yaparken salgılanan benzer hormonların salgılanmasına ve bundan faydalar sağlamamıza olanak tanıyor.
Yemek ve Çevre İlişkisi
Tumblr media
Yemek yapmaktanda bahsetmiş iken, geçenlerde dikkatimi çeken bir araştırmayıda sizlerle paylaşmak isterim. Yemek yenilen ortamı değiştirdiğimiz zaman, yemekten aldığımız keyif miktarıda değişiklik gösterebiliyormuş. Belki çok uzun süredir belirli yiyecekleri sıklıkla tüketiyor olsanız dahi, eğer ki normalden farklı bir çevrede bu yemeği yerseniz aldığınız tat miktarıda değişkenlik gösterebiliyormuş.
Ben genellikle iş yerinde yiyeceğim yemeği evde hazırlıyorum ve geçenlerde ilk defa alelacele yemek yemek yerine bir boşluk oldu ve yakında ki bir parka gidip bankın üstüne oturup yemek yemek için vakit ayırdım. Öğlenleri çoğunlukla aynı öğünü yememe rağmen, ilk defa yediğim yemekten çok daha fazla keyif aldım. Bende bu araştırmayı birebir test etmiş oldum diyebilirim.
Son Söz
Bu bölümde beynimize yarar sağlayabilecek olan aktiviteleri Wedny Suzukinin kaleme aldığı “Healthy Brain, Happy Life” (Sağlıklı Beyin Mutlu Yaşam) kitabı üzerinden inceledik.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın, hoşçakalın.
Referanslar
Toda, T., Parylak, S. L., Linker, S. B., & Gage, F. H. (2019, January). The role of adult hippocampal neurogenesis in brain health and disease. Molecular psychiatry. https://t.ly/uLlY0
Health, C. (Ed.). (2023, June 4). Better sleep: Why it’s important for your health and tips to sleep soundly. health. https://t.ly/6Dujo
Wendy, S. (2016). Healthy Brain, happy life: A personal program to activate your brain and do everything better. HarperCollins. https://amzn.to/3ICwX1a
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 28 days
Text
Artık Para Biriktirmek mümkün değil mi?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Ekonomik koşulların giderek daha da zor hale geldiği bu dönemde para biriktirebilmek çoğu insan için imkansız mı? Yoksa herkes kazandığı miktar fark etmeksizin para biriktirebilir mi? İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
En çok dinlenene podcastlerden birini yapan Dave Ramsey, 2003 senesinde Total Money Makeover (Toplam Para Değişimi) kitabını yayınladı ve bende bu kitabı satın alıp okuyanlardan biri oldum. Bu kitaptada en çok hoşuma giden kısım, ekonomi ve para biriktirme ile ilgili yazılan diğer kitaplara nazaran borsa, bitcoin gibi kısa yoldan zengin olma vaadi sunan bir kitap olmaması oldu.
Bunun tam tersine nasıl gereksiz harcamalardan kurtulabileceğinizi ve nasıl en mantıklı şekilde para biriktirebileceğinizin yollarından bahseden bir kitap ve bende bu yüzden bu yayına bu kitabı taşımak istedim.
Pek çok insan para biriktirebilmek için büyük miktarda para kazanması gerektiğini aksi takdirde ekonomik olarak giderek her şeyin daha da pahalandığında bu dönemde para biriktirmenin mümkün olmadığını düşünüyor. Ancak birikim yapmak kazandığınız paradan çok para biriktirebilme yetinize bağlı. Peki bu iş madem sadece bir yeteneğe bağlı neden toplumun büyük kesimi para biriktiremiyor? Bunu anlamak için kitapta “Baby Steps” yani “ilk adımlar” olarak geçen maddelere bakmamız gerekiyor.
İlk Adımlar (Baby Steps)
Acil Durum Fonu
Tumblr media
Para biriktirebilmek için ilk atılması gereken adım, bir acil durum fonu oluşturmaktan geçiriyor. Eğer acil durumlar için birikmiş br paranız yok ise para biriktirebilmeniz oldukça zor olacaktır. Çünkü hayatımızda acil durumlar sürekli karşımıza beklenmedik anlarda çıkıyor ve pek çok insan bu tür acil durumlar için nakit paradansa kredi kartlarını tercih ediyorlar. Kitabın önerdiği fiyat, Amerika koşulları için en az $1000’lık acil durum fonu oluşturmanız gerektiğinden yana. Amerikada ortalama aylık asgari ücretin $5,546.67 olduğu düşünülürse maaşınızın beşte birini acil durum fonuna atabilirseniz, ilk adımı da atmış olacaksınız.
Borçtan Kurtulmak
İkinci olarak borcunuz olduğu sürece para biriktirebilmek oldukça zor olacaktır. Bir yanda borcunuzu ödemeye çalışırken bir yandanda para biriktirmeye çalışmak çoğu kişiyi bu işten hızlıca vazgeçirecektir. Evet bazı borçları çok kısa sürede kapatmak oldukça zor, ev kredisi veya araba kredisi gibi uzun yıllar devam eden ödemeleri belki bir anda kapatamasanız dahi, küçük harcamalarda kredi kartlarına başvurmak, elektronik araçları taksitle almak para biriktirme oyununda sizi oldukça geriye atacaktır.
Kredi Kartı Kullanmamak
Tumblr media
İnsanların borçlardan kurtulamamasınız ve pek çok insanın sürekli olarak borçlarla mücadele etmeye çalışmasının arkasında ki en büyük suçlulardan bir tanesi de kredi kartları.
Mümkün mertebe kredi kartı kullanmamak, harcamalarınızın hepsini nakit yapmaya çalışmak para biriktirmek isteyen içinler izlenecek en güzel yöntemlerden bir tanesi. Çünkü kredi kartları veya firmaların sağladığı taksit olanakları ile bir şey aldığınızda nakit harcamalara göre çok daha yüksek miktarları harcamış şekilde kendinizi buluyorsunuz. Yapılan bir araştırmaya göre insanların kredi kartları ile yaptıkları harcamaların nakit harcamalara göre %83 oranında daha fazla olduğu keşfedilmiş.
Kredi kartları ile yapılan harcamalarda henüz elimizde olmayan bir parayıda harcadığımızı unutmamak gerekli, birde kredi kartı borcu biriktikçe bu işin içinden çıkmak ve para biriktirme hedefini tutturmak her geçen gün daha da zor olacaktır.
Ayrıca kredi kartlarının tek amacı bankaya para kazandırmak olduğuda bir gerçek ve kredi kartları her ne kadar harika kampanyalar yapsalar, ve harika reklam ve pazarlama yollarıyla insanların rahatı ve konforu için var olduklarını söyleselerde, tek amaçlarının daha çok müşteri kazanmak ve bu müşterilerin üzerindende daha fazla para kazanmak olduğunu unutmamak gerekli.
3 ila 6 aylık harcamayı biriktirmek
Tumblr media
Borçlarınızdan kurtulur ve maaşınızın en azından beşte birini kenara atabildiyseniz, bundan sonraki adım 3 ila 6 aylık harcamanız kadarını biriktirebilmekten geçiyor. Her ne kadar belirli bir miktar birikiminiz olsada, acil durumlar için yeterli miktarınız yoksa ise bu birikim kolaylıkla harcanıp gidecektir. Bir gün arabanız sizi yolda bıracak, bir gün sağlık sorunları yüzünden harcama yapacak, belki de bir g��n evinizi su basacak ve böyle acil durumlarda köşeye attığınız ufak miktar hemen silinip gidecektir.
Acil durumlar için kredi kartlarını tutmak yerine, en az 3 aylık harcamanızı biriktirebilmek ilk hedefiniz olmalı. Şahsen ben bu kitabı okuduktan sonra bankada bir birikim hesabı açıp her ay otomatik olarak ufak bir yüzdeyi bu hesaba aktarmaya başladım. Ve yaklaşık 3 yıldırda bu paraya hiç dokunmamayı başardım.
Aslında kitabın bahsettiği önemli konulardan biri, kazandığınız ücret asgari ücretin altında dahi olsa birikim yapacağınız miktarın sizi çok fazla yaralamayacak bir para olmasıydı. Ben Dave Ramsey’nin yaptığı bir konuşmayı izledim ve alttaki yorumların pek çoğu “hayatta kalacak parayı zor kazanıyoruz, bu koşullarda para biriktirmek imkansız” şeklindeydi. Ancak Dave Ramsey’nin kitapta bahsettiği bir bölümde para biriktirmenin aslında kazandığınız paradan çok sahip olduğunuz alışkanlık ve disiplin miktarına bağlı olduğunu söylüyordu.
Emeklilik için Birikim Yapmak
Bir diğer adım ise emekliliğiniz için birikim yapabilmek. Eve giren toplam miktarın minimum %15’nin emeklilik hesabına gitmesi oldukça önemli çünkü hepimiz gün gelip yaşlanacağız ve bir gün çalışamaz duruma geleceğiz. Keza eğer hala sağlınız yerinde iken emekli olmak istiyorsanız, emeklilik için bugünden birikim yapmaya başlamak atılacak en güzel adımlardan bir tanesi olacaktır.
Ev kredinizi erkenden ödemek
Tumblr media
Toplumun çok büyük bir kesimi ev ve araba gibi eşyaları nakit alacak güce sahip değil ve bu yüzdenden pek çok kişi bu tür harcamalar için kredilere başvurmayı tercih ediyorlar. Maaşlı bir işte çalıştığınız sürecede böyle büyük harcamaları nakit olarak almak haliyle çok zor olduğu için krediler bu durumlarda vazgeçilmez araçlar oluyorlar. Fakat ev kredisi ile bir ev aldığınızda nakit almaya oranla evin değerinin %60 oranında daha fazla ödeme yapmış şekilde kendinizi buluyorsunuz. Bu yüzde tabiki kredi oranlarına ve kredi miktarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.
Eğer ilk 5 adımı gerçekleştirmeyi başardıysanız, saldırmanız gereken bir sonraki adım ise ev ve araba kredisi gibi uzun yıllar süren kredileri mümkün mertebe daha kısa sürede bitirebilmek olmalıdır. Bu sayede yüksek faizleri ödemekten kurtulabilir ve emekliliğinizi daha erken yaşlarda yaşayabilme şansına sahip olabilirsiniz.
Son Adım
Eğer bütün adımları tamamladıysanız, geride hiç bir borç bırakmamış, ev ve araba gibi eşyaların borçlarını silmiş, büyük miktarlarda birikimi elde etmiş ve erken emekliliği yaşama şansına sahip olmuşsunuzdur demektir. Pek çok insan için hayal gibi dursada aslında bunu başarabilmek sadece bir kaç para alışkanlığımızın değişmesinden geçiyor. Kitabın son bölümünde bahsedilen adım ise, bu parayı sevdiğiniz insanlarla paylaşmak ve parayı sadece kendi keyfi ihtiyaçlarınız için değil, çevrenizdeki insanların huzuru ve mutluluğu için harcamanın, daha fazla huzur ve mutluluğu bizlere getireceğinden bahsetmeside güzel bir detaydı diye düşünüyorum.
Son Söz
Bu bölümde para biriktirebilmek için neler yapılması gerektiğinden konuştuk. Bu konu hakkında daha fazla bilgi almak istersenizde Dave Ramsey’nin yazdığı bu kitabın detaylarını yine ben sizler için bırakacağım.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 1 month
Text
iPad’in üretkenlik için en iyi uygulamaları (2024)
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Ben genellikle en az sayıda araç gereç ile üretkenliğimi arttırmaya çalışıyorum ve çoğunlukla sadece en çok işime yarayan programları ve elektronik araçları elimde tutmaya çalışıyorum. Daha önce hiç iPad kullanmamış biri olarak, 2023 senesinde iPad benimde edindiğim araçlar listesine girmeyi başardı. iPad üzerinde de üretkenlik için kullandığım en iyi uygulamaları bu yayında sizler için bir araya getirdim.İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Artık her yıl elektronik cihazların yenileri piyasa çıkıyor ve sürekli olarak aldığınız cihazlar değer kaybediyorlar. Ben çok fazla eşyanın, insanın üretkenliğini düşürdüğünden ve dikkatini daha fazla dağıttığından yanayım. Bu yüzden de hem tam zamanlı olarak yaptığım mühendislik işlerim, hem bu podcast, hem klarnet için kullandığım uygulamalar ve hobisel olarak uğraştığım tüm işler için sadece bir adet laptop kullanıyorum.
Şu an itibariyle de 2022 M2 giriş model Macbook Air kullanmaktayım. Şirketin vermiş olduğu Windows Surface Laptop 4’ü ise Solidworks dışında kullanmıyorum. Solidworks kullanıcılarının sanırım en çok yakındığı konulardan biride Solidworks’ün sadece windows platformunda desteği olmasıdır sanırım.
Geçenlerde iPad kullanıcılarının kaçının pro olarak adlandırılan özellikleri kullandıkları ile alakalı bir anket yapılmıştı ve iPad satın alan insanların %85’i pro özellikleri kullanmadıklarını bu ankette paylaşmışlardı. Şahsen bende hem çalıştığım işte hemde ürettiğim bu podcastte çok fazla ram ve işlemci gücüne ihtiyaç duyan uygulamalar kullanmadığım için giriş seviye bir bilgisayar seçtim.
Bundan dolayıda yine iPad alırkende 2021 yılında piyasaya çıkan 6.nesil iPad miniyi hücresel veri desteği olan versiyonu ile Amazondan yenilenmiş ürün kategorisinden $435’a satın aldım. Tabiki not olmak istiyorsanızda Apple Pencil’da almanız gerekiyor. Bende Apple Pencil, Paperlike ekran koruyucu ve bir adet not defterine benzeyen kılıf satın aldım. Tüm bu bahsettiğim ürünlerede göz atmak isterseniz linklerini sizleri için bırakırım.
Üretkenlik için En İyi Uygulamalar
Tumblr media
Şahsen üretkenlik için yıllardır o kadar değişik uygulama kullandım ki burda bunları listelesem herhalde bu yayın bitmez. Ve bunca yılın sonunda en iyi üretkenlik uygulamalarının, cihaz ile birlikte gelen uygulamalar olduğunu gördüm. Bu neden böyle derseniz; bir ara not almak için Apple Store’dan indirdiğim bir uygulamayı kullanıyordum fakat bir kaç sene sonra bu uygulama ortadan kalktı ve yeni sürümlere olan desteğide zamanla kaldırıldı. O yüzden bu listede öncelikli olarak neredeyse her Apple cihazın içerisinde var olan uygulamalardan bahsedeceğim ve ardından da üçüncü parti uygulamalarada bu listede yer vereceğim.
Freeform
Apple’ın 13 Aralık, 2022’de ilk defa yayınladığı Freeform uygulaması benim en çok sevdiğim not alma uygulaması oldu. Neden derseniz; ilk olarak bu uygulama tamamen ücretsiz ve ayrıca uygulama içerisinde hiç bir limitleme yok. Ben tüm kitap özetlerini Freeform’da alıyorum ve yayında kullanacağım araştırmalar içinde yine Freeform’u tercih ediyorum.
Birazdan bahsedeceğim üçüncü parti uygulamalardaki kadar kompleks özelliklere sahip olmasada bu basit arayüz, ücretsiz ve tamamen sınırsız kullanım, çok fazla kalem seçeneği ve bitmeyen not alma alanı ile Freeform benim en sevdiğim Kalemle not alma uygulaması oldu. Freeform’u daha önce kullanmadıysanızda Apple’ın hazırladığı 3 dakika 50 saniyelik kısa eğitim videosunun linkini sizler için bıraktım. Eğer ki Freeform’un bütün özelliklerini öğrenmek isterseniz de 13 dakikalık eğitim videosunun linkinede göz atabilirsiniz.
Üçüncü Parti Not Alma Uygulamaların Beğenmedim Yanları
Tumblr media
2024 yılı itibariyle en popüler üçüncü parti not alma uygulamalarına bakacak olursak Notability ve Good Notes 6 karşımıza çıkıyor. Şahsen bu iki uygulamayıda denemiş biri olarak, iki uygulamanın en beğenmediğim yanı; uygumalar ücretsiz olsada içerisinde alabileceğiniz not sayısında kısıtlamaların olması oldu. Tam uygulamara alışmış ve bir kaç notunuzu burda almaya başlamış iken ücretsiz versiyondaki limite ulaşmış halde kendinizi buluyorsunuz ve bir ücret ödemeden bu uygulamaları kullanmaya devam edemiyorsunuz. Benim şahsen beklentim; not almada limit konması yerine bu uygulamaların pro özelliklerinin sadece paralı versiyonda yer almasıydı. Ama ne yazık ki sistem şu an için böyle ilerlemiyor.
Notability
Notability uygulamasının ücretsiz versiyonunda iCloud ile notların bulut üzerine aktarılması seçeneğide yok, yani kullandığınız cihaza bir şey olursa notlarınızda o cihazla gitmiş oluyor. Ancak premium versiyona geçerseniz iCloud eşleşmesi yapabiliyorsunuz.
Notability’nin Premium versiyonunda kalemle yazdığınız matematik formülleri algılanıp klavyedeki karakterlere dönüştürülebiliyor. Notability web sitesinde premium versiyonun platformlara göre farklılık gösterdiğini söylüyor Apple platformları için yıllık üyelik 2024 senesi itibariyle $14.99 ve bu uygulama Apple store’dan 286.000’den fazla değerlendirme almış ve genel değerlendirme puanında ise 5 üzerinde 4.7 oy almayı başarmış.
Goodnotes 6
Goodnotes 6, iPad’i alır almaz ilk denediğim uygulamalardan biri oldu. Ben amatör bir müzisyenim ve çoğunlukla müzikle alakalı notlarımı fiziksel olarak sahip olduğum müzik defterine alıyorum. Fakat goodnotes, müzik defteri formatı dahil olmak üzere pek çok farklı not defteri formatını size sunuyor. İsterseniz bir ajanda, isterseniz çizgili bir not defteri veya kareli bir matematik defterine Goodnotes 6’da ulaşabiliyorsunuz. Bende durum böyle olunca tüm müzik çalışmalarımı burdaki deftere not almaya başlamıştım ki yine ücretsiz versiyonun limitine ulaştım.
Şahsen not defterlerinin farklı formatlarda sunulması fikri benim oldukça hoşuma gitti. Eğer goodnotes 6’nın tüm özelliklerine ulaşmak ve not alma limitini kaldırmak isterseniz, yine 2024 senesi itibariyle yıllık $9.99 veya bir defaya mahsus $29.99 ödeyerek ömür boyu bu programın premium versiyonuna ulaşabilirsiniz. Ayrıca eğer öğrenci email adresiniz var ise Goodnotes 6’nın premium versiyonunu ücretsiz olarak kullanabiliyorsunuz.
Apple Notes Uygulaması
Eğer ki sizde benim gibi yapılacaklar listesi hazırlamaktan hoşlanıyorsanız ve aklınıza gelen şeyleri hemen hızlıca not almak istiyorsanız, bunun için en sık kullandığım uygulama Apple cihazların içerisinde ücretsiz olarak gelen Notes uygulaması. Ara tasarımı çok basit olan Notes aslında pek çok insanın not alma ihtiyaçlarının tamamını karşılayacak kapasiteye sahip.
Notes uygulamasının eğitim videolarına göz atınca aslında bu uygulamanın ne kadar çok özelliğe sahip olduğunu ve pek çoğundan bihaber olduğumu gördüm. iPadOS 17 ile güncelenen Notes uygulamasının özelliklerini 5 dakika içerisinde anlatan bir videoyuda yine sizler için bıraktım. Ancak Notes uygulamasının en baştan tüm özellikleri ile öğrenmek istiyorsanız her biri 5’er dakika civarında olan ve toplam 19 videodan oluşan bir eğitim serisinin linkinide yine sizler için bıraktım.
Notion
Bu listede yer vermeden geçemeyeceğim uygulamalardan bir taneside Notion uygulaması. Ben bütün podcast metinlerini Notion uygulaması üzerinden hazırlıyorum. Genellikle basit arayüze sahip olan ve kullanımı basit olan uygulamalar benim ilgimi çekiyor. O yüzden Notion uygulaması benim podcast metinlerimi yazmak için tercih ettiğim ilk uygulama. Ayrıca ücretsiz versiyonunda herhangi bir karakter veya sayfa limitide şu an için yok.
Notion uygulamasının kendi Youtube kanalı var ve en basit özelliklerden en kompleks özelliklere kadar her şeyi bu kanal üzerinden öğrenebilirsiniz. Eğer sizde benim gibi sadece en temel özellikleri kullanacak olan biriyseniz 6 videodan oluşan temel eğitim serisi işinizi görecektir. Ancak bu uygulamayı daha kompleks işler için kullanmak istiyorsanız 30 videoluk eğitim serisinin linkini sizler için bıraktım.
Apple Reminders ve Apple Calendar
Üretkenlik için en sık ziyaret ettiğim ve değerini sonradan öğrendiğim iki uygulama ise Apple Reminders ve Apple Calendar. Hatırlatmalar kurmak ve yapılacaklar listesi düzenlemek için bu iki uygulama benim en fazla vakit geçirdiğim uygulama oldu. Apple Calendar ve Apple Reminders uygulamalarının özelliklerini pek çoğuna sizde benim gibi büyük ihtimalle hiç dokunmadıysanız ben her iki uygulamanın detaylı eğitim videolarını bıraktım.
Microsoft Office Uygulamaları
Tüm herkesin dijital araçlarında temel taşı haline gelmiş olan Microsoft Office uygulamalarını bu listede yer vermeden geçmemiz mümkün değil diye düşünüyorum. Tam zamanlı olarak çalıştığım Proje mühendisliği işinde her gün bu uygulamaları ben şahsen kullanıyorum. Telefonumda bu uygulamalar yıllardır var olmuş olsada, iPad versiyonlarını neredeyse bilgisayardaki versiyon ile aynı sevivye ulaşmış durumda. Outlook,Office, Excel ve PowerPoint uygulamalarını her gün raporlama işleri için kullanıyorum.
iPad’te icloud hesabına tüm bu dosyaları kaydettiğim için yazdığım raporların hepsi akşam eve geldiğimde bilgisayarımda kayıtlı halde oluyor. Bundan dolayı bu uygulamalar hayatımı oldukça kolaylaştırdı diyebilirim. Birde Timestamp Camera uygulaması ile raporlar için çektiğim fotoğraflarda lokasyon, tarih ve saat sağ üst köşede yer alıyor bu sayede daha detaylı raporlar oluşturuyorum. Bu arada office uygulamalarının ipad için eğitim videosuna da göz atabilirsiniz.
iMovie
Listemizin sonlarına doğru yaklaştığımızda ise iMovie benim ipad’te hızlı video düzenlemek için başvurduğum tamamen ücretsiz ve kullanımı çok basit olan bir uygulama. Ayrıca yine iCloud üzerinden eşleşme özelliğide mevcut olduğu için bazen üzerinde çalıştığım bir projeye bilgisayara geçtiğimde kolaylıkla ulaşabiliyorum. iMovie’nin en son versiyonu ile de artık bilgisayar versiyonunda sahip olduğunuz neredeyse her özelliğe sahip oluyorsunuz. Eğer baştan sona iMovie’nin iPad ve iPhone üzerinde neler yapabileceğini öğrenmek istiyorsanız bıraktığım linkten eğitim videosuna göz atabilirsiniz.
Kişisel Veri Güvenliği Uygulamaları
Tumblr media
Listenin son sırasına ise kişisel güvenlik uygulamalarını bıraktım. Yıllar boyunca yüzlerce farklı VPN ve reklam engelleme uygulamalarını denemiş biri olarak en çok işime yarayan ve en kullanışlı bulduğum sadece iki uygulama oldu. Bu uygulamaların hiç biri bu yayınada sponsor olmuş değiller. İlk olarak isviçre tabanlı bir uygulama olan Proton VPN bence en başarılı VPN uygulamalarından bir tanesi, ücretsiz versiyonunda P2P yani torrent desteği gelmiyor ve ben aylık $5 karşılığında Proton VPN Plus’ı yaklaşık 3 yıldır kullanıyorum ve oldukça memnunum.
Reklam bloklama uygulaması olarakta AdGuard bütün platformlarda ve cihazlarda desteği olan ve ücretsiz bir uygulama. Sadece reklam engelleme değil, diğer uygulamaların ücretli olarak sunduğu pek çok ekstra koruma özelliğini ücretsiz olarak sunuyor. Bu yüzden uzun süredir bu uygulamayı da tüm cihazlarımda kullanıyorum.
Son Söz
Bugünkü konuyu toparlayacak olursak, bu bölümde iPad’te üretkenliğinizi arttıracak en yararlı uygulamaları beraber inceledik. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
Küçük işletmelerin çoğu neden batıyor?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Açılan küçük işletmelerin pek çoğu, çok kısa süre içerisinde iflas bayrağını çekiyor. Peki, çoğu küçük işletmenin başarısız olmasının arka planında ne gibi sorunlar var? İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Severek okuduğum kitaplardan biri olan Michael E. Gerber tarafıdan yazılmış olan The E-myth yani “entrepreneur myth” bunuda türkçeleştirecek olursak girişimci efsaneleri veya mitleri diyebiliriz. Bu kitap pek çok küçük işletmenin neden dolayı başarısız olduğunu inceliyor. Uzun süredir yayına taşımak istediğim kitaplardan birisiydi bu. Kitabın beğendiğim ve beğenmediğim yönleri oldu. Fakat bunuda yayının sonunda sizlerle paylaşıcam, öncelikle gelin bir örnek ile başlangıç yapalım.
Sizde benim gibi hep kendi işinizi kurmak isteyen biriyseniz, muhtemelen kafanızda kendi kuracağınız işleri dur durak bilmeden planlıyorsunuzdur. Ve gün gelip bu hayali hayata geçirmeye karar verdiğinizde ise pek çok girişimcinin karşılaştıkları zorluklar ile sizde karşılaşacaksınızdır.
İş Yeri Açmak ve Çalışan Bulmak
Tumblr media
Diyelim ki harika bir web tasarımcısısınız ve çalıştığınız firmada yaptığınız işin tam karşılığını alamadığınızı düşünüyorsunuz ve gidip kendi iş yerinizi açmaya karar verdiniz. Daha önceden birlikte çalıştığınız bir kaç müşteri, size bazı işleri getirmeyi başardı. Günde 14 saat aralıksız olarak web tasarım yapıyorsunuz ve maaşınızın çok daha üstünde gelir elde etmeye başladınız.
Bir rüyanın içinde gibi büyük ihtimalle hissediyorsunuz. Fakat, yeni işler geldikçe daha uzun saatler çalışmaya başladınız eve sadece uyumaya gidip uykunuzu dahi alamadan işe geri dönüyorsunuz.
Bu işin böyle gitmeyeceğini anlayıp birilerini işe almaya karar verdiniz. Başka bir firmada yıllarca web tasarım işi yapmış birini işe aldınız. Ancak pazarlama ve finans işleri içinde birilerine ihtiyacınız var. Günlerce, hatta haftalarca adaylarla görüşüp en fazla tecrübesi olan insanlar arasında doğru olduğunu düşündüğünüz kişileri işe aldınız.
Artık günde 14 saat çalışmak zorunda değilsiniz. Sizin için bazı iş kalemlerini halleden çalışanlarınız var her şey tıkırında ilerliyor. Fakat bir kaç ay sonra işe aldığınız web tasarımcısı tüm işleri bir birine karıştırmış, yanlış ürünleri teslim etmiş. Pazarlamacınız ayrılan bütçenin üzerine çıkmış, finans departmanı ise ayrı karışmış. Her şey harika giderken nasıl oldu da bir anda insan kendini böyle bir durumun içerisinde bulabilir diye sormaya başladınız. Ve tekrardan bütün işleri tek başınıza üstlenmek zorunda kaldınız.
En Büyük Sorun
Tumblr media
Micheal Gerber’e göre burdaki ve çoğu küçük işletmedeki en büyük sorun açılan işletmelerdeki her sorumluluğun bir bireye dayanmasından kaynaklanıyor. Bunun yerine siz olmadan çalışabilen bir sisteme sahip olabilirseniz ve bu sistemin içerisindeki çalışan değil bu sistemdeki kuralları ve işleyişi inşa etmek için çalışırsanız, ancak bu şekilde işletmeniz başarılı bir iş modeline sahip olabilir.
Kurduğunuz işletme, eğer siz olmadan çalışamıyor ise siz bir işletmeye değil sadece yeni bir işe sahip olmuş oluyorsunuz. Ve bu işte Dünyada hiç kimsenin sahip olmak istemediği bir iş. —Michael E. Gerber
Başka bir örnekle bunu açıklayacak olursak; kahve konusunda bir ömür harcamış biriyseniz ve gidip kendi kahve dükkanınızı açmak istiyorsanız. Açtığınız kahve dükkanında sabahtan akşama çalışıp en iyi kahveyi yapmaya çalışmak bir gün gelip sizi bunaltacak ve bu işi yapmaktan sizi vazgeçirecektir.
Ancak kahve üzerine çok fazla tecrübesi olan bir girişimci iseniz en iyi kahveyi yapacak tüm kuralları A’dan Z’ye bulup, siz işin içine hiç dahil olmadan bunu üretebilecek sisteme sahip olmak burdaki ana amacınız olmalıdır. Bu sayede diğer şubeleri açmaya ve sahip olduğunuz sistemi kopyalamaya devam edebilirsiniz.
Sistem Nasıl İnşa Edilir?
Tumblr media
Peki, içerisine siz hiç dahil olmadan çalışacak bir sistem nasıl inşa edilir. Burda da sorulması gereken ilk soru; açtığınız işletmenin 5 yıl sonra nerede olacağını belirlemekten geçiyor. İlk olarak her bir iş pozisyonunu sizin çok iyi anlamanız ve bu pozisyonlardaki 3 temel maddeyi çok iyi anlamanız gerekiyor; Sorumluluk, Standartlar ve İşlemler. Her bir iş pozisyonu için bu 3 ana maddeyi çok iyi belirledikten sonra işe alacağınız hiç bir vasfı olmayan biri bu görevleri rahatlıkla yerine getirebiliyor ve bu kişi, işten bir anda ayrılsa dahi yerine gelen kişi, kolaylıkla bu görevi üstlenebiliyor ise sistemi doğru inşa etmişsiniz demektir.
Mcdonalds bunun için harika bir örnek diyebiliriz. Çünkü Mcdonalds’ın Dünyadaki hangi şubesine giderseniz gidin her aşamanın nasıl uygulanacağı, çalışanların hangi kuralları takip edeceği, kullanılan malzemelerin hangi standartta olacağı çok iyi şekilde belirlenmiş durumdadır.
Halbuki, on binlerce farklı birey bu işletme için çalışıyor olsada ortaya çıkan ürün sürekli olarak aynı olmayı başarabiliyor.
İkinci adım olarakta eğer bu sistemin herkes tarafından rahatlıkla takip edilebilir olmasını istiyorsanız, tüm aşamaları en ince detayına kadar açıklayan ve anlatan bir “Company Operation Manual” yani bunu türkçeleştirirsek “Şirket İşleyiş Kullanım Kılavuzuna” sahip olmanız gerekiyor. En başarılı kılavuz ise siz bu hayattan ayrıldıktan sonra dahi işlemeye devam edebilen kılavuz olmalıdır şeklinde yazar bunu açıklıyordu.
Franchising Game
Yazar bu sisteme Franchising Game, yani bayilik oyunu ismini vermiş. Ve buradaki sistemi yaratırken sistemin 5 ana özelliğinin şu şekilde olması gerektiğinden bahsediyor;
Sistem, müşterilere, çalışanlara, tedarikçilere ve yatırımcılara tutarlı ve tahmin edilebilir bir hizmet sunacak.
Sistem, mümkün olan en düşük beceri seviyesine sahip kişiler tarafından çalıştırılabilecek.
Sistem her alanda kusursuz bir düzeni sağlayacak.
Sistemdeki tüm çalışmalar İşletme Kullanım Kılavuzunda çok detaylı şekilde yer alacak.
Sistemde tek tip bir renk, kıyafet ve tesis kodu kullanılacak.
Yazarın kitapta bahsettiği bir konu benim oldukça ilgimi de çekti. Bir bölümde, bir iş yerinde nasıl yenilik yapılabilir konusundan bahsediyordu ve çoğu mağaza çalışananın içeriye giren müşteriye sorduğu bir sorunun acilen değişmesi gerektiğinden bahsediliyordu. Bu soruda “yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” her seferinde müşteriler bu soruya “teşekkür ederim sadece bakınıyorum” diyerek cevap veriyor ve konuşma sonlanıyor. Halbuki “buraya daha önce geldiniz mi?” gibi bir soru yöneltilse gelen cevaba göre “yeni müşterilere özel şu ürünlerde indirimimiz var” veya “daha önce bizden alışveriş yapmış olan müşterilerimize; şöyle özel bir kampanya yapıyoruz” gibi yanıtlar verilse çok daha başarılı sonuçlar alınabilir.
Tumblr media
Bu franchising game denilen olayı çok başarılı uygulayan firmalar var, örneğin starbucks’ta tam olarak bu oyunda oldukça başarılı olan bir firma. Starbucks Dünyadaki en iyi kahveyi yapmamasına rağmen, Dünyanın hangi köşesine giderseniz gidin nasıl bir lezzete sahip olan kahveyi alacağınızı bildiğiniz için Starbucks’ı tercih edersiniz.
Keza Mcdonalds ve Burger King’te öyledir, herkes bu firmalardan çok daha iyi hamburgeri yapabilir ancak insanlar, en iyi hamburgeri almak için değil kurulmuş olan sistemden aynı ürünü, aynı lezzette ve bildikleri fiyat aralığında alacaklarından dolayı burayı tercih ederler. Bu firmalar en iyi ürünü satmasalar dahi kurdukları sistemlerin çok başarılı ilerlemesi ve yaygınlaşması sayesinde bu oyunda lider olmayı başardılar.
Sistem kurabilmek ile alakalı Türkiyede benim severek takip ettiğim isimlerden biride Edelkrone’nun kurucusu Kadir Köymendir. Bir ara podcastte yapıyorlardı bu konularla alakalı ancak devamı gelmedi. Başka bir şey adlı Youtube kanalı ile bu firmayı ve Kadir Köymeni tanımıştım.
Beğenmediğim Bölümler
Konuyu toparlayacak olursak, şahsen The e-myth kitabı benim beğendiğim kitaplardan biri oldu. Fakat böyle iş ve kariyer ile alakalı kitaplarda benim sürekli karşıma çıkan ve beğenmediğim bir olay burda da karşıma çıktı. Bu tarz kitapların sonunda sürekli olarak kendi firmalarından, kendi hizmetlerinden bahsetmeleri ve bizden danışmanlık alın, ürün alın gibi bölümlerin olmasını; ben çok can sıkıcı ve yanlış buluyorum.
Mesela LinkedIn’in kurucusunun yazdığı “The start up of you” kitabıda çok güzel bir kitaptı ama her iki sayfada bir LinkedIn şöyle iyi, böyle güzel, LinkedIn sayfanızı güncellemeyi unutmayın gibi sürekli kendi işlerinin reklamlarının yapılması biraz can sıkıcıydı. Başka bir yayında kullandığım kitaplardan biri olan “Creativity Inc.” kitabıda Pixar firmasının kurucusu tarafından yazılmıştı ve Pixarı öve öve bitirememişlerdi.
Son Söz
The e-myth kitabında ise her işin franchising sistemine, yani bayilik sistemine uyarlanması gerektiği yoksa başarısız olacağı yaklaşımıda biraz dar bir yaklaşım olmuş diye ben değerlendirdim. Fakat her işin bir sistemle ilerlemesi gerektiği kısmınada katıldım. Ancak bu kitabın ilk yayınlama tarihinin de 1986 olduğu düşünülünce bazı yaklaşımlarının o yıllara göre ortaya çıktığınıda unutmamak gerekli. Bu kitabın en son düzenlemesi ise 1995 yılında The E-Myth Revisited adıyla yapıldı.
Bu bölümde çoğu küçük işletmeyi başarısızlığa götüren etkenleri the e-myth kitabı üzerinden inceledik.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Gerber, M. E. (2017). The E-myth revisited: Why most small businesses don’t work and what to do about it. HarperCollins e-books.
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
Zamanımızı en çok neye harcıyoruz?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Hayatımızda ki en değerli şey olan zamanı, pek çok aktivite için harcıyoruz fakat 2024 yılı itibariyle tüm hayatımız boyunca en çok zamanımızı alan aktivitenin ne olduğunu araştırınca çok ilginç bulgular ile karşılaştım. Sizleri daha fazla bekletmeden isterseniz buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Ortalama Yaşam Süresi
Tumblr media
Yapılan araştırmalara göre 2024 yılı itibariyle ortalama yaşam süresinin 78.7 yıl olduğu bulunmuş ama işin iyi yanı 2054 yılına geldiğimizde bu yaşın 81.9 olması bekleniyormuş. Bu yayını dinleyen çoğu kişi bu yaş artışından faydalanacak gibi dursada Project Reboot kurucusu Dino Ambrosi yaptığı araştırmada bu zamanın büyük bir kısmının bizlere yarar sağlamayan aktivitelere harcandığını söylüyor.
Bu arada Project Reboot okul çağında olan bireylerin elektronik cihazlarla olan iletişimlerini daha kullanışlı ve zararsız hale getirmeye çalışan bir kuruluş.
Uyku – 288 ay (24 yıl)
Tumblr media
Konumuza geri dönecek olursak, eğer şu an 18 yaşında iseniz ve bir felaketin başınıza gelmediği varsayarsak 90 yaşına kadar sağlıklı bir biçimde gelebilirseniz, önünüzde tam tamına 864.5 ay var demektir. Fakat hayatımızın ne yazık ki üçte biri uyuyarak geçiyor buda 288 ayın (24 yılın) uykuya gittiği anlamına geliyor. Uykuyu şu an için hayatımızdan çıkarma şansımız olmadığı ve her insanın şartsız koşulsuz uyuması gerektiği düşünülünce bu aslında o kadarda üzücü durmuyor.
Okul ve Çalışma Hayatı – 126 ay (10.5 yıl)
Tumblr media
Hala hayatımızı yaşamak için 576.5 harika ayımız kalmış durumda ve bu süreyi ne yazık ki herkes istediği şekilde kullanamıyor ve işin rengi burdan sonra değişmeye başlıyor. İlk olarak aileden gelen bir varlığınız yok ise veya milyar dolarlık bir şirketi 18 yaşına gelene kadar bulmadıysanız, okul ve çalışma hayatına bu ayları harcamanız gerekiyor.
Yine 2024 senesi için konuşursak, okul ve iş hayatına toplam 126 ay harcıyormuşuz. Bu sürelere okuldan çıkıp dershanede harcadığınız veya mesaiye kaldığınız sürelerde dahil değil. 126 ay neredeyse 10.5 yıla denk geliyor. Pek çoğumuz okul ve çalışma hayatından taviz verecek lükse sahip değiliz ve Dünyadaki popülasyonun pek çoğunun yine bu süreleri harcadığı düşünülünce aslında hala moral bozulacak bir durum yok.
İnsani İhtiyaçlar – 117 ay (9.7 yıl)
Tumblr media
Birde tabi pek çok insanın temel ihtiyaçları için harcadığı süreler var. Bir birey hayatının 18 ayını araba sürerek ve toplu taşımayı kullanarak geçiriyormuş. Yemek yapmak ve yemek içinde 36 ayımızı harcıyormuşuz. Çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, evi süpürmek gibi genel ev işlerine ise bir 36 ayımız daha gidiyormuş.
Tuvalette ve banyoda geçirdiğimiz ortalama sürede 27 ay olarak bulunmuş. Bu süreler gelecekte teknolojinin yardımıyla çok daha az miktarlara tabiki düşebilir. İnsani ihtiyaçlar olarak bir çatı altında toplayabileceğimiz tüm bu işlere toplam 117 ay yani 9.7 yıl harcıyormuşuz.
Her insan bu işleri kendi yapmıyor tabiki, burda harcadığımız süreleri yeterli miktarda paranız var ise firmalardan hizmet şeklinde alıp bu zamanlarıda kurtarabilirsiniz. Ancak popülasyonun büyük çoğunluğunun elinde böyle imkanlar olmadığı için pek çok insan neredeyse 10 senesini bu işleri yapmak için harcıyormuş.
Bize Kalan Zaman 334 ay (27.8 yıl )
Tumblr media
Tüm bu süreleri harcadıktan sonra sağlınız bozulmaz, bir felakete maruz kalmaz ise 90 yaşına kadar yaşayacak kadarda şanslı iseniz, tam tamına 334 ay yani 27.8 yıl tamamen sizlere kalmış durumda. Hayat amacımızı gerçekleştireceğimiz, sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişilere zamanlar ayırabileceğimiz, hedeflerimizi yerine getirebileceğimiz tam tamına 334 ayımız, yani neredeyse 28 senemiz var.
Hayatta var olma sebebinizi ortaya çıkarabilecek olan bu süre, ölmeden önce bu Dünyaya bırakacağınız imzayı oluşturabileceğiniz dolu dolu 334 ay anlamına geliyor.
Ölmeden önce size kalan bu zamanı Netflix izlemek, sosyal medyada dolanmak, TikTok videolarına bakarak harcayacağınızı büyük ihtimal düşünmemişsinizdir. Fakat 18 yaşında olan bir birey bu zamanın tam tamına %93’ünü ekranlara bakarak harcıyormuş. Yeniden tekrar etmek istiyorum; kalan zamanın %93’ünü ekranlara harcamayı tercih ediyormuşuz.
Bize kalan 334 ayın, keza bu 90 yaşına kadar sağlıklı yaşamamız koşuluyla, bu kadar süreye sahip oluyoruz, bu sürenin 312 ayı ekranlara bakarak geçiriyormuş. Bu süreye iş yerinde ve okulda iken ekranlara baktığımız süre de dahil değilmiş.
Tumblr media
90 yaşına gelip, geri dönüp baktığınızda 18 yaşından sonra hayatınızın büyük kısmını temel insani ihtiyaçlar dışında, ekranlara bakarak geçirdiğinizi düşününce ne kadar fazla insanın hayatını pişmanlıkla bitireceği gerçeği eminim bu yayını dinleyen herkesi derinden sarsmıştır. Sağlığınız yerindeyken ve enerjiniz var iken bu sürede yapabileceğiniz, başarabileceğiniz onlarca şey var iken, sadece ekranlara bakarak bu potansiyeli boşa harcayarak bu hayattan bu şekilde ayrılmak sanırım hiç bir insanın istemeyeceği bir şeydir.
26 yıllık Ekran Süresinin Etkileri
Tumblr media
26 yılın ekranlara bakarak geçmesi bizlerin sadece eğlenmesine yaramıyor aslında çok fazla sayıda olumsuz etkiyide bizlere getiriyor. Ortalama bir TikTok videosu 15 saniye sürüyormuş, websitelerinin %55’i 15 saniyeden daha az sürede kontrol ediliyormuş. Bir gün içerisinde 8 saat 39 dakikanın, her 15 saniyesinde başka bir şeye bakılarak geçirilmesi bizlerin eşi görülmemiş derecede dikkat dağınıklığı yaşamasına sebep oluyormuş. Bundan dolayıda tarihte görülmediği kadar yüksek derecede dikkat dağınıklılığı olan bir toplum haline dönüşmüş durumdayız.
İşin acı yanı ise bu kadar insanın ekranlara bakarak yaşamını geçirmeside tesadüfi olarak ortaya çıkmadı. Bizi ekranlara bağlı kılan tüm sosyal medya platformları ve diğer Teknoloji firmaları bizlerin bu platformlara daha da bağımlı olması için eşi görülmemiş işletme modellerini yıllar önceden tasarladılar. Bilinçaltımızdaki her duyguyu çok iyi okuyup bizlere anlık dopamin salgılatacak tasarımları kendilerine adapte etmiş durumdalar. Uyuşturucadan dahi daha fazla bağımlılık yapan yüz binlerce platforma karşıda bireysel olarak karşı koymak ise oldukça zor.
Geçen yıl Elon Musk’ın biografisini okurken kitabın girişindeki bir bölüm benim oldukça ilgimi çekmişti. Yazar, bizlerin 90’lı yıllarda teknolojiden beklediğimiz en temel şeyin hayatımızı daha kolay hale getirecek yenilikler olduğunu söylüyordu. Tıpkı Jetgillerdeki gibi evimizden gelip bizi alan arabalar, ev işlerini yapan yemek pişiren robotlar gibi teknolojiler sayesinde hayatımız daha kolay hale gelecekti. Ancak teknolojiden beklenen bu gelişmelerin tam tersine, insanların sorunları çözme önceliği arka plana atılıp en kısa sürede büyüyüp en fazla parayı kazandıracak platformlar teknoloji alanında zirveye çıktılar.
Halbuki ana amaç bizlerin hayat kalitesini yükseltecek teknolojilere sahip olmamız iken; hayat kalitemizi düşüren, psikolojimizi bozan, zamanımızı çalan ve bizi bir ürün gibi değerlendiren platformlara sahip olduk. Tüm bu platformlarda farkına dahi varmadan bütün hayatımızın büyük bölümüne el koymayı başardılar.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, hayatımıza giren her teknoloji bizlere sadece böyle olumsuz etkileri getirmemiş olsada eğer şu an 18 yaşında iseniz ve 90 yaşına kadar yaşacak kadar şanslıysanız, kalan 334 ayınızı hiç fark etmeden dahi sadece ekranlara bakarak geçirmiş halde kendinizi bulma olasılığınız oldukça yüksek gibi gözüküyor. Her ne kadar ekranlara harcadığımız her süre tamamen boşa harcanan süre olmasada bir ömrü böyle harcayıp harcamamak tamamen bizlerin elinde olan bir seçim.
Bu bölümde hayatımızda ki en değerli şey olan zamanı pek çok insanın ne şekilde kullandığını ve bunun sonucunda neler olabileceğini konuştuk. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Ambrosi, D. (n.d.). School services. Project Reboot. https://www.projectreboot.school/school-services
Screen Time Side Effects in kids and teens. Johns Hopkins Medicine. (2023, December 13). https://www.hopkinsmedicine.org/health/wellness-and-prevention/screen-time-side-effects-in-kids-and-teens
Howarth, J. (2023, December 4). Alarming average screen time statistics (2024). Exploding Topics. https://explodingtopics.com/blog/screen-time-stats
0 notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
Oyuncak Devi ToysRus neden yok oldu?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. 90’lı yıllarda tüm çocukların ve şahsen benimde en çok sevdiği markalardan biri olan ToysRus piyasaya çıktığında inanılmaz satış rakamlarına ulaşmasına rağmen, nasıl oldu da iflas edip lider olduğu bu sektörden çekilmek zorunda kaldı? İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
ToysRus Nasıl Kuruldu?
Ben 1990’da doğmuş biri olarak çocukken ne zaman bir ToysRus görsem ailemi zorla oraya sürüklerdim. ToysRus 1996 yılında Türkiye de ilk bayisini açmış ve 2010 yılında ise Türkiye piyasasından tamamen çekilmişler. Aslında ToysRus’ın geçmişi bundan çok daha eskiye dayanıyor. Charles P. Lazarus ilk olarak 1948’te Children’s Bargaintown adıyla bebek eşyaları satan bir mağaza açmış ve 1966 yılında ise bu mağazayı devretmiş.
Sonrasında 1957 senesinde oyuncaklara odaklı bir mağaza açmaya karar vermiş ve Toys are Us cümlesini daha kısa hale getirip Toys R uS ismi ile oyuncak ve bebek eşyası satan dükkanını Rockville, Maryland’de açmış. 1978 yılında ToysRuS Amerikada 72 adet daha dükkan açmış ve oyuncak sektörünün %5’lik dilimine sahip olmayı başarmış.
ToysRUs Türkiyeye Nasıl Geldi?
Tumblr media
70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda inanılmaz bir büyüme yakalayan bu şirket, 90’lı yılların sonunda Amerikada 739 dan fazla ve Amerika dışındaki ülkelerde ise 750 den fazla mağaza açmayı başarmış. ToysRUs’ın türkiyeye gelme hikayesi ise 1985’te İngilterede açtıkları mağaza ile olmuş.
Bu mağazayı açtıktan sonra Toys R Us Avrupanın her bir köşesinde mağazalar açmaya başlamış. Türkiyede ise ilk ToysRUs mağazası 1996 yılında açılmış ve bu mağaza tüm Avrupada en çok başarı sağlayan ikinci mağaza olmuş. Avrupada ilk açılan İngiltere mağazası ise birinci olmayı başarmış.
ToysRUs’ın Yükselişi ve Düşüşü
Toys R Us’ın kurucusu Charles Lazarus’un bu başarıyı yakalamasınında ki en büyük etkenleri şu şekilde listelemiş; tüm Dünyada savaşların bittiği ve askerlerin evlerine dönüp aile kurmaya başladıkları dönemdeki nüfusun hızlı şekilde yükselişi, bebek sayısındaki inanılmaz artış ve savaş sonrası ekonomide ki hızlı büyüme. 1957 yılında kapılarını açan ToysRuS 1990’lı yılların ortalarına gelindiğinde oyuncak sektörünün liderlerinden biri olmayı başarmış. Sadece Amerika’da değil tüm Dünyada ismini duyurmayı başaran Toys R Us’ın hisseleri de uçuşa geçmiş. Tüm çocukların hayallerini süsleyen ToysRuS 2000’li yıllarda ilk darbesini almaya başlamış.
Tumblr media
Amerikada büyük süpermarketlerin yaygınlaşması ile Walmart, Kmart gibi dev markalar oyuncak satmaya başlamışlar. ToysRuS sektörün lideri konumunda olduğundan dolayı marketteki oyuncakların fiyatlarını o güne kadar özgürce kendisi belirleyebiliyor iken Walmart çok daha ucuza benzer oyuncakları satmaya başlayınca işin rengi değişmeye başlamış.
Bunun üzerine ToysRuS oyuncak üreticilerinin sadece kendilerine oyuncak üretmeleri için şartlar koşmaya başlamış böylelikle Walmart gibi mağazaların bu oyuncaklara olan ulaşımını kesmeye çalışmışlar. Fakat bu mağazalar ToysRUs’ı haksız rekabetten dolayı dava etmiş ve Amerikada yer alana Federal Trade Commission organizasyonu bu davayı almış ve Toys R Us’ı haksız rekabetten dolayı suçlu bulup, 1998 yılında 1.3 Milyon dolarlık ceza kesmiş.
Online Satışın Patlaması
Tumblr media
ToysRUs aldığı cezanın şokunu atlatamadan ikinci bir darbeyi ise online satış patlmasından dolayı yaşamış. 2000’li yıllarda Amazon ve diğer online satış mağazaları çok büyük bir ivmelenme yakaladılar ve insanlar artık sadece fiziksel mağazalardan değil online mağazalardanda alışveriş yapmaya başladılar.
ToysRUs bunun üzerine kendi websitelerinden satış yapmak yerine Amazon ile büyük bir antlaşma imzalamaya karar vermiş. 2000 senesinde Amazon ile 10 yıllık antlaşma imzayan ToysRUs Amazona yıllık $50 milyon dolar ve satışlardanda belirli bir yüzde ödemeyi kabul etmiş. Pek çok insan ToysRUs’ın kapanmasının sebebinin Amazon ile yaptıkları antlaşma olduğunu söylüyor.
Çünkü Amazon bu antlaşmaya benzer daha pek çok antlaşmayı diğer oyuncak üreticileri ile de yapmış. Durum böyle olunca amazonda sadece ToysRuS’ın sattığı oyuncaklar değil benzer başka bir oyuncak başka bir firma tarafından neredeyse yarı fiyatınada satılmaya başlamış.
Tam bu esnada da Walmart, Kmart, Target, Costco gibi uygun fiyatlı perakende satış yapan mağazalar kendi websitelerinden online satış işine adım atmışlar ve giderek daha da güçlü hale gelmeyi başarmışlar.
ToysRus Kapılarını Kapatıyor
Tumblr media
2000 lerin ortasına gelindiğinde ise fiziksel mağazalardan büyük satış yapmamasına rağmen tüm Dünyada çok fazla mağazası olan ToysRuS’ın inanılmaz bir borcu birikmeye başlamış. Elde ettikleri gelirin büyük kısmı bu borcu ödemeye harcanmaya başlanıncada mağazalardaki alışveriş deneyimi daha kötü hale gelmeye başlamış. Personel yetersizliği dükkanlarının bakımlarının zamanında yapılamaması ToysRUs’ı daha da dibe sürüklemiş.
2017 senesine kadar bu şekilde idare eden ToysRuS $5 milyar dolarlık borca ulaşmış ve bu borcu ödeyemeceklerinden dolayıda iflas başvurusunda bulunmuşlar. 2021 senesinde ise Amerikadaki tüm mağazalarını kapatmışlar. Avrupada ise Smyths Toys adlı bir kuruluş ToysRuS işletmlerini satın alıp bu markayı yeniden inşa etmiş. Şu an için tabiki bu firmada ToysRUs adını kullanmasada oyuncak sektöründe kendi işletme modelleri ile Avrupada bu işi devam ettiriyorlarmış.
Asyada ise Hong Kong tabanlı Fung Retailing adlı organizasyon ToysRus mağzalarını devr almış ve 2024 yılı itibariyle de oyuncak sektöründe halen faliyet gösteriyorlar. Avustralyada ise Hobby Warehouse adındaki bir firma ToysRUs mağazalarını devr almış ve satışların büyük çoğunu websiteleri üzerinden yapmaya karar vermişler.
ToysRuS neden başarısız oldu?
Tumblr media
1990’ların sonlarına doğru, Walmart, Kmart, Target ve Costco gibi büyük mağazalar ve diğer oyuncakçılar da dahil olmak üzere marketteki rekabetten dolayı düşük fiyata ürün satma yarışına girdiler. Ancak ToysRus ürettiği oyuncakların fiyatlarında herhangi bir değişim yapmadı, her ne kadar oyuncak sektöründe lider markalardan biri olmayı başarsada fiyat avantajından dolayı pek çok insan büyük mağazalardan uygun fiyata oyuncak almayı tercih etti.
Toys R Us teknoloji devriminin yaşandığı 2000’li yıllarda ne yazık ki bu devrimi çok iyi anlayamadı ve attığı yanlış adımlardan dolayı son kurtulma şansınıda yakmış oldu. Bu pazardaki yerini hızla kaybeden Toys R Us, çok fazla fiziksel dükkana sahipti ve online satış yapan Amazon gibi firmalar bir depo ve az çalışan ile bu işi çözerken Toys R Us bunun tam tersi bir yol izledi.
1998 yılında online satış işini deneyen Toys R Us yılbaşı döneminde oyuncaklarının büyük bir kısmını zamanında teslim edemeyince bu işi Amazona bırakmaya karar kıldı. Ama Amazonun da Toys R Us’ı resmen sırtından bıçaklaması işleri tam bir çıkmaza sürükledi. 2006 yılında Amazonu bu yüzden dava eden Toys R us 2009 yılında bu davadan 51 milyon dolar kazansada 5 milyar dolarlık borçlarının yanında bu hiç bir şey olarak kaldı.
2017 senesinde ise Amazon, Walmart ve Target gibi firmalar oyuncakları tatil döneminde o kadar büyük indirimlerle satmaya başladılar ki Toys R Us bu oyunun tamamen dışında kaldı. Ayrıca tüm bu firmaların aynı gün içinde teslimat yapması, sorgusuz sualsiz geri iade almaları ve online alışverişi domine etmeleri Toys R Us’ın sonunu getirdi.
Birde 2010’lı yıllardan sonra çocuklar fiziksel oyuncaklardan çok dijital oyunlara yöneldiler. Artık bir çocuk puzzle almak yerine puzzle uygulamasını tabletine indirmeyi tercih ediyor. Bu yüzden fiziksel oyuncaklara olan talebinde azalması Toys R Us için ayrı bir vurgun oldu.
ToysRus geri dönecek mi?
Tumblr media
2021 yılında bütün mağazalarını kapatan Toys R Us için aslında her şey bitmiş sayılmaz. Avustralyada online satışa devam eden firma bu sene Avustralyada mağaza açacaklarını duyurdular.
Toys R Us iflas başvurusunda bulunduktan sonra Tru Kids adı altında yeni bir iş modeli ve firma ile bu işe yeniden adım attılar. 2019 yılında Target ile iş birliği yapıp Toys R Us websitesini kurdular fakat 2020 yılında COVID’in tüm Dünyayı vurmasından dolayı bu antlaşmada başarısız olmuş. Tru Kid bunun ardından Amazon ile antlaşmış. Şu an Toys R Us adıyla olmasada Amazon üzerinden oyuncak satışına devam ediyorlar.
Tumblr media
2021 senesinde de WHP Global adı verilen bir firma bu markayı satın almış ve Amerikada yer alan Macy’s mağazalarında hem fiziksel satış hemde Macy’s in websitesinde online satışa başlamışlar.
Avrupada ise İngiltere merkezli bir e-ticaret sitesiyle 14.000 den fazla ürünü bu websitesinde satmaya başlamışlar ve 1 gün içerisinde teslimat seçeneği ile teslimata başlamışlar. 2000’li yılların ortasında Birleşik krallıkta 105 adet fiziksel mağazası var olan Toys R Us artık bu mağazaların hepsini kapatmış durumda ve artık sadece online olarak satış ile Avrupa pazarında yer alacaklarınıda açıkladılar.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, oyuncak sektörünün uzunca yıllar lideri konumunda olan Toys R Us gelişmelere ayak uyduramadığı ve pek çok yanlış adımı attığı için iflas bayrağını çekti. 2024 yılı itibariyle yeniden hayata dönmeye çalışan Toys R Us, yeni adıyla Tru Kids bu sefer doğru adımlar atıp bu sektörde kaybettiği yeri tekrar kazanabilecek mi? Bunu da ilerleyen zamanda hep beraber göreceğiz.
Bu bölümde Toys R Us’ın inişlerle ve çıkışlarla dolu hikayesini inceledik. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Failory. (2023, December 26). Rip toys R us: What happened & 3 reasons for failure. RSS. https://bit.ly/3SZPBpR
0 notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
Oyun Oynamak Bağımlılık mı yoksa Eğlence mi?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Bugün bilgisayar oyunlarının psikolojik ve fiziksel olarak bizlerde yarattığı etkilerden konuşacağız. Bilgisayar oyunları veya mobil oyunlar bizlerde olumsuz değişimlere mi sebep oluyor? yoksa belirli sürelerde bunlara vakit ayrılırsa bu aktiviteler tamamen zararsız olur mu? İsterseniz buyrun daha fazla beklemeden konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre tüm Dünyada 14 ila 64 yaş aralığında olan insanların %83.6’sı oyun oynuyormuş. Mobil oyunlar, konsol oyunları, sanal gerçeklik oyunları derken ortaya oyun oynamak için çok fazla platform ve oyun çıktı. Genellikle oyun oynamak eğlence amacıyla yapılan bir aktivite olsada belirli sürelerin üzerinde bunu tekrarladığınızda bazı negatif etkilerde boy gösteremeye başlıyor.
Oyun oynamanın hiç mi faydası yok?
Tumblr media
Takım Çalışması
Oyun oynamanın direk olarak zararlarından bahsetmeden önce faydalarında bahsetmemiz gerekiyor. Aslında oyun oynarken bunu eğlenme amacıyla yapıyoruz tıpkı bir komedi programı izlediğimizdeki gibi burda ki amaç güzel vakit geçirebilmek ve eğlenebilmek. İletişim kurmakta sorun yaşayan çocuk ve gençler bazı takım çalışması gerektiren oyunlar sayesinde etkileşime geçme ve bağ kurma yeteneklerini arttırabiliyorlarmış.
Eğitici İçerikler
Her oyun sadece eğlence amacıyla dizayn edilmiyor. Özellikle çocuklar için dizayn edilen bazı oyunlar, onların temel motor becerilerini geliştirmelerini ve bilgileri daha kolay öğrenebilmelerini sağlıyor. Dil öğrenmek için tasarlanan uygulamalar, çocukların yeni dillere olan yatkınlığını arttırıyor. Geometri ve matematik problemlerini çözmeye dayalı oyunlarda çocukların bu alanlardaki ilgisini yükseltiyor.
Görüldüğü üzere, her oyun insanların sadece zamanına el koymak için tasarlanmıyor ve oynanan oyun türüne göre bundan fayda sağlanabiliyor. Peki oynadığınız içerik türü, eğitici bir tür değilse veya eğitici bir içerik türü olsa dahi çok uzun sürelerde bu oyunları oynarsanız hala bundan fayda sağlayabilir misiniz? Gelin birde buna göz atalım.
Çok Fazla Oyun Oynamanın Fiziksel Zararı Var mı?
Oyun oynamada ortaya çıkan en önemli sorun, genellikle oyun oynadığınız süreye göre değişkenlik gösteriyor. Özellikle çocuklar çok uzun süreleri oyun oynamak için ayırıyorlar ve yapılan araştırmalara göre okul çağında olan çocuklar için hafta içi günlük 60 dakika, hafta sonu ise günlük 2 saatin üzerinde olmaması gerekiyor. 6 yaşının altında olan çocuklar içinse bu süre günlük 30 dakikayı geçmemeli. Yetişkinler ise günlük ekran süresi 2 saatin üzerinde olmamalıymış. Peki bu sürelerin üzerinde oyun oynarsanız nelerle karşılaşabilirsiniz? birde bunu inceleyelim;
Tumblr media
Çok uzun süreler oyun oynayan kişilerde sadece psikolojik olarak değil fiziksel olarakta bir takım sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bunların başında “Carpal Tunnel Syndrome” olarak bilinen yaralanma türü geliyor ve genellikle ofis çalışanlarında sıklıkla rastlanılan bir hastalık türü. Bu hastalık bileğinizde ağrı ve uyuşmaya sebep olan bir sinirin iltihaplanması sonucunda ortaya çıkıyor.
El ve kolda meydana gelen sorunlar
Tumblr media
Birde profesyonel oyuncuların arasında yaygın olan “Playstation Başparmağı” hastalığı var. Aslında bunun tıbbi terimi de “Quervain’s tenosynovitis” olarak geçiyor fakat büyük ihtimal telaffuzu çok zor olduğu için Playstation Başparmağı olarak halk diline geçmiş. Bu hastalıkta baş parmağınıza giden sinirlerin çok fazla yıpranıp iltihaplanması ve baş parmağınızı oynatamaz hale gelmesi şeklinde ortaya çıkıyor ve bundan dolayı başparmağınız bükülü halde kalabiliyor.
Obezite
Bunlara ek olarak oyun oynamak ergenlerde obeziteye yol açabiliyor. Bir gencin her gün saatlerce ekran başında oturmasından, egzersiz yapmamasından ve dışarıda aktiviteler yapmaya zaman ayırmamasından dolayı obezite kaçınılmaz bir hale geliyor. Ayrıca yapılan bir araştırmada ekran önünde yenilen yiyeceklerin miktarının normale göre daha fazla olduğu keşfedilmiş. Örneğin yemek masasında otururken normalde size yetecek porsiyondan daha fazla miktarda yemek önünüze geldiğinde o yemeğin size fazla geldiğini anlayıp kendinizi durdurabiliyorsunuz.
Tumblr media
Fakat ekran başında aynı miktarda yemek önünüze gelirse, beyniniz tüm dikkatini ekrana verdiği için açlık/tokluk dengesine yeterli dikkati ayıramıyor ve böylece normalin çok üstünde yiyecek tüketmiş halde kendinizi bulabiliyorsunuz. Bu sadece oyun oynarken değil televizyon izlerkende meydana geliyor. Bundan dolayı ekran başında yemek yemek çok mantıklı bir davranış olarak gözükmüyor.
Görme Sorunları
Çok uzun süreler ekran başında olanlar arasında başka bir yaygın sorun ise görme problemleri; gözlerin mavi ışınlara çok uzun sürelerde maruz kalması, göz yorgunluklarına ve bundan dolayıda baş ağrısı ve zayıf konsantrasyona yol açabiliyor. Ayrıca epilepsi hastalarının oyunlardan kaynaklı felç geçirme oranı da %3 ila %5 arasında değişiyormuş.
Psikolojik Sorunlar
Tumblr media
Oyun oynamayı belirli limitlerin üzerinde yapanlar sadece bahsettiğim fiziksel sorunlarla yüzleşmekle kalmayıp, psikolojik açıdanda zararlar görmeye başlıyorlar. Amerikan Psikoloji Derneğinin yapmış olduğu araştırmaya göre uzun süre video oyunlarına zaman ayıran kişiler diğer faliyetlere karşı ilgilerini kaybediyor, ilişki kurmakta zorlanıyor, eğitim ve kariyerlerindeki fırsatları kaçırmaya yatkın oluyorlarmış. Ayrıca kaygı, suçluluk ve olumsuz ruh hallerinden kaçınmak için oyun oynamayı tercih ediyorlarmış.
Amerikada bundan dolayı sorun yaşayan çok fazla insan olduğundan dolayı Anonim Bilgisayar Oyun Bağımlıları adında bir destek grubu dahi kurulmuş. Oyun bağımlıları ayrıca uyku problemleri, depresyon, endişe ve saldırganlık sorunlarınada maruz kalıyorlarmış. Şiddet içerikli bilgisayar oyunları oynayanlarında şiddete karşı duyarsızlaştığı ve bunu normal olarak gördükleri tespit edilmiş. Ayrıca şiddet olan eğilimlerinin de arttığı gözlemlenmiş.
Peki Çözüm ne?
Bu kadar kötü yan etkiden bahsettikten sonra, çözümün bilgisayar oyunlarını tamamen hayatımızdan çıkarmak olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat teknoloji ile hayatımıza giren pek çok yenilikte aslında bu tarz olumsuz yan etkilere maruz kalabiliyoruz bu tür durumlardan zarar görmemek için bunları limitleyebilme gücüne sahip olmak gerekiyor.
Ekran Süresi
Tumblr media
Ekran tabanlı aktivitelere günlük olarak en fazla ayrılması gereken sürenin 2 saat olduğu keşfedilmiş. Bu 2 saat sadece bilgisayar oyunlarını değil aslında mobil oyunları, izlediğimiz dizileri, fimleri telefonumuzda harcadığımız tüm süreyi kapsıyor. Ama 2024 yılı itibariyle insanların ekranlarda bir gün içerisinde harcadığı ortalama sürenin 6 saat 58 dakika olduğu tespit edilmiş. Bu süre 2014 yılına oranla yüzde 50 oranında artmış.
Playstation’ın izlenmesi gereken sağlık uyarılarında oyun oynayan her kişinin 1 saatin ardından en az 15 dakika ara vermesi ve belirli oyunların yaş grupları takip edilerek oynanması gerektiğinden bahsediyor. Tüm oyun konsolları bu uyarıları içeren bir yönerge ile geliyor ve oynadığımız her oyun belirli sağlık uyarılarından bahsediyor ve bunları kabul ettikten sonra oyun oynamanıza izin veriyor.
Ekranlarda harcadığınız zamanlardan dolayı hem fiziksel hemde zihinsel olarak kötü etkilenmek istemiyorsanız bu aktivitelere harcadığınız süreleri kontrol altında tutmanız ve bir ölçüye sahip olmanız gerekiyor.
Eğer ki sağlıklı bir uyku, bol egzersiz ve iyi beslenmeyi içeren sağlıklı bir yaşam tarzından kopmadan ve oyun oynamak için ayırdığınız süreleri belirli limitlerin altında tuttuğunuz sürece bu işten zarar görmeyi engelleyebilir ve bunu bir eğlence aktivitesi olarak adlandırabilirsiniz.
Ben oyun oynamayı neden bıraktım?
Şahsen ben eski bir oyun tutkunu olarak bunu yaklaşık bir 6 ay boyunca denedim ve birer saatlik alarmlar kurarak oyun oynasamda oyunların bağımlılık seviyesi ile başa çıkamadığımı fark ettim. Bunun üzerine de sahip olduğum tüm oyun konsollarını sattım. Yaklaşık 2 yıldırda hiç bir oyun oynamadım ve şahsi çıkarımım; hayatımda aldığım en güzel kararlardan biri olduğundan yana. Bu sayede bu podcaste, daha fazla araştırma yapmaya ve kitap okumaya zaman bulabildim.
Her akşam işten gelip, günün yorgunluğunu atmak için oyun konsolunu açıp 1 saat oyun oynadıktan sonra uykuya geçiyordum ve her seferinde içimde boşa harcanan zamanın pişmanlığı oluyordu. Uykuya dalmadan önce mavi ışınlara maruz kaldığımızda uyku kalitemiz inanılmaz ölçüde düşüyor ve tam bununla alakalı “Why We Sleep” kitabını okuduktan sonra kendime boş yere ne kadar çok zarar verdiğimi anladım.
Eğer belirli oyun türünü oynamaktan hoşlanıyorsanız, karşınıza sürekli olarak o alanda yeni çıkan oyunlar geliyor ve özelikle indirimler olduğunda bunları kaçırmak istemiyorsunuz. Ve her yıl bu oyunların yenileri piyasaya çıkıyor ve her bir oyunu bitirmek için günlerinizi, hatta aylarınızı harcamanız gerekiyor. Ve tüm bu sürecin sonunda elinize hiç bir şey geçmiyor. Biraz kendinizi eğlendirmiş oluyorsunuz ve anlamsız bir biçimde aynı etkinliği tekrar etmeye devam ediyorsunuz.
Sonu olmayan ve bana bir kazanım getirmeyen bu alışkanlığı kırdığım için şahsen oldukça mutluyum. Tabiki herkese aynı yolu izleyin demiyorum sonuçta hepimizin rahatlamak için ve kendimizi eğlendirmek için harcadığı süreler var. Kimi birey için bu bir film izlemek, kimisi için müzikle uğraşmak, kimisi için yürüyüş yapmak, kimileri içinde oyun oynamak olabiliyor. Benim için bu bir bağımlılık haline geldiği için ben şahsen bundan tamamen vazgeçmeyi seçtim.
Son Söz
Bugünkü konuyu toparlayacak olursak, oyun oynamak için ayrılan süre kontrol altında tutulur, oynanan oyun türüne dikkat edilirse, bu keyif duyulan bir aktivite olabilir ancak bu bir bağımlılık haline dönüşür ise bundan dolayı farkına dahi varmadan büyük zararlar görebilirsiniz.
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
2024’te en çok rağbet gören 6 kurs
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. 2024 yılı tüm Dünya için tam bir teknoloji yılı olma yolunda ilerliyor. Virüs gibi çoğalan yapay zeka platformları, sanal gerçeklik gözlükleri ve neredeyse her alanda karşımıza çıkan akıllı cihazlar dur durak bilmeden çoğalmaya ve gelişmeye devam ediyorlar.
Durum böyle oluncada bu teknolojileri geliştirecek olan kişiler ihtiyacımızda giderek artıyor. 2024 senesinde en çok rağbet görecek olan eğitimleri bu yayında sizler için derledim.İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya patreon üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Yapay Zeka Uzmanı ( Artificial Intelligence Specialist )
Listemizin en başında yapay zeka uzmanlığı geliyor. 2023 yılında da en çok konuşulan konulardan biri yapay zekaydı ve önümüzdeki yıllarda da yapay zekaya olan ilgi devam edecek gibi gözüküyor. Makine öğrenmesi ve yapay zeka konularını tamamen ücretsiz şekilde öğrenebileceğiniz pek çok kurs mevcut fakat Harvard ve MIT’nin sunduğu kurslar benim oldukça dikkatimi çekti.
Tüm dünya tarafından akademik saygınlığa sahip olan bu kuruluşlar herkesin ulaşabileceği kursları pek çoğu ücretsiz olmak üzere sunuyorlar. Ben her iki kurumun oluşturduğu kursların linklerini sizler için bıraktım.
Harvard bu kursu 7 haftada sunuyor ve yapay zeka alanında hepsi ücretli olmaksızın 14 farklı kursa ulaşabiliyorsunuz. Yalnız daha önce programlama alanında bir geçmişiniz yok ise direk olarak yapay zeka ve makine öğrenmesi eğitimine başlamanız zorlu bir başlangıç olabilir.
Tumblr media
Eğer daha önce bu alanda hiç bir geçmişe sahip değilseniz yine Harvard’ın sunduğu CS50: Introduction to Computer Science oldukça yararlı bir kurs. Bilgisayar bilimlerinin temelinden başlayıp üst seviyelere doğru bu kursla çıkabilirsiniz.
Tabi bu işe başladığınızda sadece bir kursa bağlı kalarak değil, takılmalar yaşadığınızda diğer platformlarada göz atmanız gerekecektir. Bende zamanında birebir bu durumu yaşayıp Youtube üzerinden yazılım öğreten kanallara göz atmaya başlamıştım. Bunların arasından en çok beğendiğim ve anlatım dilini en sade bulduğum kanal “thenetninja” oldu. Web tasarım eğitimine ücretsiz olarak youtube üzerinden ulaşabilirsiniz. Ancak ilerleyen konularda belirli bir ücret ödeyip bu kurslara ulaşabiliyorsunuz.
Veri Bilimcisi (Data Scientist)
Teknolojinin gelişmesi ile ürettiğimiz veriler her geçen gün daha da artıyor ve çok daha önemli hale geliyor. İngilizcesi “Data Scientist” yani veri bilimcisi olarak geçen bu meslek dalıda bu sene ve takip eden senelerde en çok talep gören iş dallarından biri olacak.
2024 senesi itibariyle bu alanda en yaygın olan yazılım dili Python olmuş. Veri biliminde kullanılan oldukça farklı yazılım dilleri mevcut fakat bu işe başlangıç yapmak istiyorsanız, Python dilini öğrenerek bu işe başlamak güzel bir adım olacaktır.
Bu alanda en çok bilinen kurslardan bir tanesi Michigan Üniversitesi tarafından hazırlanan ve Dr.Chuck tarafından düzenlenen Pyhton:Programming for Everybody. Ben şahsen kendisinin verdiği tüm eğitimi bitirdim ve oldukça yararlı buldum.
Data Science adı altında MIT, Harvard ve Berkley’in sunduğu kurslar var. Fakat bu kurslara belirli tarihlerde kayıt olmanız ve sunulan eğitimleri hiç aksatmadan tamamlamanız gerekiyor. Ve hepsi ücretsiz değil. Ben bu üniversitelerin sunduğu kursların listesini yine bıraktım.
Eğer ki tamamen esnek bir kurs arıyorsanızda datacamp.com tam sizin için. Burda da pek çok eğitim ücretsiz ancak ileri seviyeye bu işi taşımak isterseniz yine bir ücret ödemeniz gerekiyor. Ayrıca Datacamp’in arayüzü bence bu alanda ki en başarılı arayüzlerden biri diye de düşünüyorum.
UX (User Experience) ve UI (User Interface)
Tumblr media
Geçenlerde Airbnb’nin nasıl kurulduğu ile alakalı bir yayın hazırlamıştım. Ordada bu firmayı öne çıkaran en önemli özelliklerden birinin kullanıcı dostu arayüz yaratmaları olduğundan bahsetmiştim. Kullanıcı dostu arayüz yaratmak, dijital ürünlerin sayısı arttıkça daha da önemli hale gelmeye devam edecek. İngilizcesi User Experience (UX) olan yani kullanıcı tecrübesi ve User Interface (UI) kullanıcı arayüzü olan bu meslek gruplarının eğitimleri de oldukça talep görüyor.
Google bu alanda oldukça güzel görsellere sahip bir sertifika programı sunuyor. Bu kursada haftada 10 saat düzenli olarak katılmanız gerekiyor. Google’un sunduğu buna benzer daha pek çok eğitim var ve gmail hesabınız ile direk olarak giriş yapıp bu eğitimleri almaya başlayabilirsiniz. Google bu eğitimleri coursera üzerinden sunuyor ve eğitim aldığınız süre boyunca aylık $49 ödeme yapmanız gerekiyor. Google sunduğu tüm sertifika programlarını ben yine sizler için bıraktım.
Eğer ki bu işin size uyup uymayacağından emin değilseniz ve hiç bir ücret ödemeden bu işe bir başlangıç yapmak istiyorsanız, codeacademy’nin başlangıç seviyesindeki kursu tamamen ücretsiz ve oldukça eğitici. Bu kursada göz atmanızı tavsiye ederim.
Dijital Pazarlama (Digital Marketing)
Tumblr media
Bu listede sadece yazılım alanından tabikide bahsetmeyeceğim. Programlama belki internetten öğrenebileceğiniz birincil meslek olarak gözüksede diğer meslek dallarıda aslında atağa geçmiş durumda.
Dijital pazarlama teknolojinin yükselişi ile beraber oldukça fazla derecede talep görmeye başladı. Özellikle search engine optimization (SEO) yani arama motoru optimizasyonu işi en çok aranan meslek grublarından bir tanesi.
Dijital pazarlama denilince yine ilk akla gelen firmalardan bir tanesi Google ve Google dijital pazarlama ve elektronik ticaret kursunu sunuyor.
Tumblr media
Linkedin’de bu alanda güzel bir eğitim hazırlamış ve ilk bir ayı ücretsiz olmak üzere bu eğitimi sunuyor. Eğer eğitimi beğenir devam etmek ister ve en sonunda da Linkedin’den bir sertifika almak isterseniz aylık $40 karşılığında Linkeden’den bu eğitimi satın alabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz bu eğitime ulaşabileceğiniz yer ise Youtube. 2024 yılında hazırlanmış olan 11 saatlik dijital pazarlama eğitimi veren Edureka! adında harika bir Youtube kanalı var.
Proje Yönetimi (Project Management )
Tumblr media
Yazılım alanı dışında en çok ilgi gören bir diğer alan ise proje yönetimi. Şu an benim şahsen yaptığım meslek dalı tam olarakta bu. Ben bir elektrik mühendisi olsamda inşaat alanında proje yöneticiliği ve mühendisliği yapıyorum.
Bu alanda en çok talep gören giriş seviye kursunu yine Google sunuyor. Ve coursera üzerinden aylık $40 karşılığında bu kursa ulaşabilirsiniz. Bu alanda tecrübeniz olması şartıyla Colombia Üniversitesi İnşaat alanında proje yönetimi kursunu coursera üzerinden alabilirsiniz. Ancak online eğitime göre fiyatı bana oldukça yüksek geldi, 2024 yılı itibariyle Colombia Üniversitesi bu kursu $1525’a sunuyor.
Benim şahsen bu alanda en başarılı bulduğum eğitimi University of Maryland düzenlenmiş. Neden yüzlerce kurs arasında bu eğitimi en iyi bulduğumu sorarsanız; ilk olarak University of Maryland bu alanda çoğu eğitimi ücretsiz sunuyor ve proje yönetimi aslında çok geniş bir alan ve bu üniversite her alana özel bir içerik hazırlamış. Evet tüm içeriklerin hepsi ücretsiz değil fakat daha spesifik alanlarda bu kursa ulaşabileceğiniz nadir eğitimlerden birine bu üniversitenin websitesinden veya edx.org platformundan ulaşabilirsiniz.
Siber Güvenlik ( Cybersecurity )
Tumblr media
Listemizin son sırasındada siber güvenlik geliyor. Teknoloji ilerlemeye devam ettikçe her geçen gün daha fazla verimizi internet ortamında paylaşıyoruz. Durum böyle olunca bu verilerin güvenliğinin sağlanması öncelikli bir hal aldı. 2001 yılında Windows’un yayınladığı XP işletim sisteminde veri güvenliği adına hiç bir koruma yoktu. 2003 yılında XP’nin güncellenmiş versiyonu ile ilk defa Windows Firewall tanıtıldı. Yani bundan 20 sene önce siber güvenliğin hayatımızda neredeyse hiç bir yeri yoktu. Ama 2024 yılında sahip olduğumuz teknoloji ile beraber bu iş tamamen farklı bir boyuta geldi.
Bu alanda en çok talep gören kurs Google’un hazırlamış olduğu kurs oldu. İkinci sırada ise IBM’in hazırladığı sertifika programı insanların en fazla talep gösterdiği eğitim oldu. Teknoloji firmalarının düzenlediği kurslar ve sertifika programları, çoğu insanın öz geçmişinde daha büyük bir etki yaratacağı hissinden dolayı en fazla talebi görmeyi başardı diye düşünüyorum. Keza siber güvenlik alanında en çok talep gören üçüncü kurs ise Microsoft tarafından düzenlenen siber güvenlik sertifika programı olmuş.
Son Söz
Bu bölümde 2024 yılında en çok talep gören 6 adet kursu inceledik. Artık evinizden dahi ayrılmadan bir bilgisayar ve internet erişimi ile yeni bir mesleği öğrenmek ve bununla alakalı bir işe girebilmek mümkün hale geldi. Teknoloji nasıl kullanıldığına bağlı olarak bizlere yararda zararda sağlayabiliyor, teknolojiyi eğlence amacından çok kendini geliştirmek ve ilerletmek için kullanlar bundan en büyük faydaları görebilecektir diye düşünüyorum.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Marr, B. (2023, December 5). The 10 most in-demand skills in 2024. Forbes. https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2023/11/27/the-10-most-in-demand-skills-in-2024/?sh=65cc59495739
Top 10 most in demand tech jobs for 2024. SegWitz. (2023, December 16). https://www.linkedin.com/redir/suspicious-page?url=https%3A%2F%2Fsegwitz%2ecom%2Ftop-10-most-in-demand-tech-jobs-for-2021%2F
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
Yapay Zekayı kimler inşa ediyor?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Son yıllarda herkesin en çok konuştuğu konulardan bir tanesi yapay zeka oldu. Artık neredeyse her yerde karşımıza çıkan yapay zekayı kimlerin inşa ettiğini ve bu işe nasıl başladıklarını sizde benim gibi merak eden biriyseniz; daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Tumblr media
Time dergisi, AI100 ana başlığı ile yayınladıkları son sayıda bu konuya oldukça büyük bir yer verdi. Ben tabiki bu yapay zekayla alakalı kurulmuş olan 100 adet girişimin her birinden bu yayında bahsetmeyeceğim. Bunun yerine en çok ilgi çeken ve merak uyandıran girişimleri sizlerle paylaşacağım. Eğer bu listedeki 100 adet işletmenin hepsine göz atmak isterseniz ben yine bu araştırmanın linkini sizler için bıraktım. Gelin artık listemize artık göz atmaya başlayalım.
Google DeepMind, Demis Hassabis
Tumblr media
Son zamanlarda benim en fazla ilgimi çeken yapay zeka platformu Google’un yakın zaman önce tanıttığı Google DeepMind oldu. Google bu yapay zekayı Gemini olarak adlandırdı ve yayınladıkları videoda yapay zekanın gördüğü her şeyi anında tanımlaması ve konuyla alakalı müzikler, oyunlar ve bir takım sesleri hiç beklemeden yaratması; daha önce başka hiç bir yapay zeka platformunda benim denk gelmediğim bir türdü.
youtube
Google Deepmind’ın başındaki isim ise Demis Hassabis, kendisi Gemini’ın chatGPT ‘nin çok daha ilerisinde işler başarabileceğini savunuyor. Gemini, multi-model denilen bir özelliğe sahip bu özelliği türkçeleştirecek olursak; girdi ve çıktı özelliğine sahip olunması denebilir ve bu model sadece yazı girdilerini değil resim, ses ve video girdilerinide okuyup buna uygun sonuçlar yani çıktılar verebiliyor.
Şu an için pek çok yapay zeka platformuna bir soru sormanız, bir yazı girdisi vermeniz yada görsel bir içeriği sizin sunmanız gerekiyor. Fakat Gemini ekranda gördüğü her şeye bir soru gelmesine yani bir girdi sunulmasına ihtiyaç duyulmadan gördüğü her şeyi anında anlamlandırabiliyor.
Tumblr media
Ama öte yandan Google dünyadaki en maymun iştahlı firmalardanda biri olma etiketinide taşıyor. Google’un yarattığı sosyal medya platformu Google+, online oyun platformu Google Stadia, Google Glass, Google’un mesajlaşma platformu Google Hangouts, hepsi tarih olmuş durumda. Hatta Google’un öldürdüğü bu girişimleri listeyen bir websitesi dahi var. Bu listeye göz atınca Gemini’ında bu mezarlığa gelecekte katılıp katılmayacağını düşünmeden edemedim.
xAI, Elon Musk
Tumblr media
Listemizde devam edecek olursak; artık neredeyse her konuda karşımıza çıkan isim haline gelen Elon Musk, bu konuda da boy göstermeyi başardı. 2010’ların başında yapay zekanın insanlığa ne gibi katkıları olacağı ile alakalı açıklamalar yapan Musk, Google’un yapay zeka girişimi DeepMind’a ilk yatırım yapan isimlerden biri oldu, çoğu kişinin haberi olmasada Sam Altam ile kurucu ortak olup 2015 yılında OpenAI’ın hayata geçmesinde yer aldı.
Fakat bunun ardından OpenAI’a sadece kârı artırmayı amaçlayan cehennemden gelen bir şeytan” gibi ağır sözler ederek yönetim kurulundan ayrıldı. Bundan sonra TruthGPT adında kendi yapay zeka platformunu kuracağını söyledi ama bu platform hayata geçirilmedi. Şu an itibariyle xAI platformu Elon Musk’un en son karar kıldığı ve üzerinde çalıştığı yapay zeka platformu olarak piyasa çıktı. Bu yapay zekaya ise Grok adı verilmi��. Ben bu websitesini ziyaret ettim ama şu an aktif bir platform değil eğer Musk son olarak bundan da vazgeçmez ise yakın zamanda bu yapay zekayada sahip olacağız gibi duruyor.
Anthropic, Dario ve Daniela Amodei
Tumblr media
Dünyanın önde gelen yapay zeka labaratuarlarından biri olan Anthropic, iki kardeş Dario ve Daniela Amodei tarafından hayata geçirildi. Sürekli olarak Dünya devi firmaların yapay zeka işlerine el attığına şahit olsakta iki kardeşin hayata geçirdiği böyle bir girişimde bu sektörde var olmayı başardı. Ve Amazondan tam 4 milyar dolarlık yatırım aldı.
Dario ve Daniela bu işe ilk başladıklarında yapay zekanın insani değerlere uyumlu olmasını amaçlayan kurallara öncelikli olarak odaklanmışlar. Diğer yapay zeka platformlarından farklı olarak Anthropic yapay zekanın zararsız ve çok daha arkadaş canlısı olmasını sağlayan bir deneyimi kullanıcılarına sunuyor. 2021 yılında hayata geçirilen Anthropic Claude 2 adını verdikleri bu yapay zekayı ücretsiz olarak herkese sunuyor. Etik kurallara çok daha fazla önem veren bu yapay zeka bu platformu benim oldukça ilgimi çekti.
Signal, Meredith Whittaker
Tumblr media
Yapay zekanın etik kuralları takip edip etmeyeceği endişesi farklı Signal firmasının da gündeminde yer alıyor. Signal uygulamasının başındaki isim olan Meredith Whittaker, yapay zeka ve daha pek çok teknoloji firmasının, kendi kurdukları sistemleri eğitmek için büyük miktarda veriyi çoğunlukla izinsiz olarak topladıklanırı söylüyor.
Profil resimlerimiz, bir işletmeye yazdığımız yorumumuz, gönderdiğimiz tweet’ler ve bunun gibi internette bıraktığımız pek çok ayak izimiz bu firmalar tarafından izinsiz şekilde toplanıyor. Daha doğrusu; bu uygulamalara kayıt olurken, kabul etmek zorunda olduğumuz ve okumadan geçtiğimiz pek çok sözleşmede verilerimizin toplanılmasına izin vermiş oluyoruz.
2022 yılında 500 milyon Whatsapp kullanıcısının verisi internete sızıp başka firmalara satılmıştı bunun üzerine de Signal uygulaması biranda popüler hale geldi. Signal uygulamasının başkanı Meredith Whittaker, signalin her zaman ücretsiz, reklamsız ve güvenli bir ortam olacağını söylüyor. Ayrıca yapay zeka firmalarının, insanların verilerini elde edebilmek için yarıştığı bu çağda kendileri gibi daha pek çok firmanın var olması gerektiğinide Times dergisine verdiği demeçte dile getirmiş.
Hugging Face, Clément Delangue
Paris merkezli bir girişim olan Hugging Face, Clément Delangue tarafından hayata geçirilmiş. Bu işletme, makine öğrenmesini, açık kaynaklı şekilde herkese sunan bir girişim. Pek çoğumuzu büyüleyen yapay zekanın marifetlerinin nasıl tasarlandığını merak ediyor ve bu alanda yazılımsal bilginizi genişletmek istiyorsanız Hugging Face tam size göre bir platform.
Tumblr media
Fakat yazılımcılar ve bilgisayar biliminde faliyet gösteren profesyoneller, böyle websitelerinden büyük faydalar sağlayacaktır. Eğer ki bu alanda çalışmak istiyor ve kariyerinizi bu alana yöneltmek istiyorsanızda; benim şahsen en faydalı bulduğum ücretsiz kurs Harvard Üniversitesinin sunduğu CS50: Introduction to Computer Science. Bu eğitime kesinlikle göz atmaya değer ayrıca Türkçe altyazı desteğide bu kursta mevcut. Ben programlamayı öğrenirken freecodecamp websitesini kullanmıştım; şahsen web design kısmı oldukça öğretici ve güzel tasarlanmıştı ama Javascript gibi daha ağır konularda ben bu platformu biraz yetersiz bulmuştum.
AI4All, FEI-FEI LI
Standford Üniversitenide Araştırmacı olan Fei-Fei Li, günümüzde şu an faliyet gösteren görüntü tanıma sistemlerinin temellerinin atılmasına ve yapay zekanın sağlık hizmetlerinde kullanılmasına çok büyük faydalar sağlamış. Yapay zekaya olan katılımı ve çeşitliliği arttırmak adına da kâr amacı gütmeyen bir işletme olan AI4ALL şirketini hayata geçirmiş.
Kendisi Haziran 2023’te Amerikan Başkanı Biden ile Amerikada yapay zekanın kamu yararına kullanılması için çalışmalarına devam ettiğini paylaştı. Tabi bir de kendisi Amerika Ulusal Yapay Zeka Araştırma Kaynağı adı verilen bir organizasyonun da bir üyesi.
Time dergisine verdiği röportajda Oppenheimer filmini izlemeye çocukları ile beraber gittiğinden bahsediyordu. Filmden çıktıktan sonra kendisi bilim insanlarının sahip oldukları sorumluluk duygusunun, ne kadar ağır olduğunu bir defa daha anladığını bu röportajda paylaşmış. Ben bu websitesine bir göz attım ve şu an özellikle eğitim hayatına devam eden gençlere özel kurslar düzenliyorlar ve pek çok ücretsiz eğitimde bu platformda barındırıyorlar.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, yapay zekaya olan ilgi ve bu alanda kurulan işletmeler her geçen gün inanılmaz bir hızla artmaya devam ediyor. Kimi firma yapay zekayı daha güçlü hale getirmeye odaklanırken kimi firmada etik kuralların belirlenmesi için çabalıyor. Bu yarışın sonunda da sahip olacağımız yeni nesil teknolojilerin, bizlere ne gibi yarar ve zarar getireceğini tahmin etmek ise şu an için oldukça zor gibi duruyor.
Bu bölümde yapay zekanın arkaplanında kimlerin var olduğunu ve ne gibi girişimler ile bunu başardıklarını inceledik. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Jacobs, S. (2023, September 7). How we chose the time100 most influential people in ai. Time. https://time.com/6311323/how-we-chose-time100-ai/
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 3 months
Text
Dijital Kitaplar Basılı Kitaplara Karşı
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Artık pek çoğumuz bilgiye ulaşmak ve kendimizi eğitmek için dijital araçlara başvuruyoruz. Fakat bilgiye ulaşırken kullandığımız elektronik içerikler, basılı yayınlara göre daha mı faydalı yoksa daha mı zararlı? İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Şahsen ben çok fazla elektronik kitap okuyan biri değilim sadece aradığım kitabın fiziksel kopyası yok ise veya fiyatı çok gereksiz yere yüksek ise dijital kitapları okuyorum.
Daha önceki yayınlarda bahsetmiştim; ben amatör bir klarnetçiyim ve türk müziği bilgimi arttırmaya çalışıyorum. Tamda bu yayını hazırlamadan bir ay önce İsmail Hakkı Özkan’nın Türk Mûsıkîsi ve Nazariyatı kitabını dijital olarak satın aldım. Müzik üzerine eğitici bir kitabı iPad üzerinden okumak açıkcası benim oldukça hoşuma gitti. Çünkü bu kitabın üzerine dijital olarak notlar almak ve istediğim bölümlerin altını çizmek ve hata yapınca dönüp bunları kolaylıkla düzeltmeyi faydalı buldum.
Gerçi fiziksel olarakta bu kitabın üstüne notlar alabilirsiniz ama sanırım ilk defa iPad satın aldığım için iPad’ten en fazla oranda fayda sağlama isteğide dijital kitaplara beni yöneltti.
Bunun üzerine bir adet daha kitabı dijital olarak satın aldım ama ben normalde her akşam uykuya dalmadan önce ki bir saat boyunca basılı yayınlar üzerinden kitap okuyan biriyim. Bir anda dijital yayınlara geçince bazı değişimlerin meydana geldiğini fark ettim. Durum böyle olunca bu konuyu araştırmaya karar verdim ve bu araştırma benim doğru bildiğim pek çok yanlışı ortaya çıkardı.
Algılama
Yapılan araştırmalara göre, insanlar ekrandan bir şeyler okuduklarında, yazılı basından okudukları kadar konuyu anlamıyorlarmış. İşin ilginç yanı ise bu araştırmalara katılan pek çok kişi bunun farkında dahi değilmiş.
Bu araştırmalardan birinde, İspanya ve İsrail’deki araştırmacılar dijital ve basılı yayınları okuyanları karşılaştıran 54 çalışmayı yakından incelemişler. 2018’de yapılan bu araştırmaya 171.000’den fazla okuyucuyu katılmış. İnsanlar, dijital metinleri okuduklarında bundan daha fazla yarar gördüklerini düşünmüşler ama araştırmanın sonucu bunun tam tersi bir sonuca varmış.
Dijital İçerikleri Anlamak Daha mı Zor?
Ben bu araştırmayı okuyunca ilk olarak şunu sordum; nasıl olurda aynı metinleri ekrandan okumak ve kitaplardan okumak farklı olabilir? University of California’da çalışan sinir bilim uzmanı Maryanne Wolf beynimizin bir ekrandan bir metni okumaya çalıştığında kitaptan o metni okurken aynı tepkiyi vermediğini söylüyor.
Örneğin konuşmayı öğrenirken çevremizdeki sesler sayesinde bunu öğreniyoruz fakat okumayı öğrenmek için ekstra bir çaba göstermemiz gerekiyor. Araştırmacı Wolf; beynimiz sadece okumak için özel bir hücre ağına sahip olmadığını söylüyor. Bir metni okuyacağımız zaman beynimiz yüzleri tanımak için geliştirdiğimiz ağı, harfleri tanımak için kullanıyor.
Dijital içerikleri okurkende yazı dışında başka bir içerik ekranda belirdiği an beynimiz ilk olarak o nesnenin ne olduğunu çözmeye odaklanıyormuş. Bundan dolayıda da algımız çok hızlı biçimde düşüyormuş.
Buna ekstra olarak bir ekrandan bir metin okuduğumuzda pek çok insan yazılı yayınlara göre bu içerikleri daha hızlı okuyor. Telefonda yaptığımız pek çok işlemi hızlı yapma alışkanlığı bizde hızlı okuma alışkanlığının oluşmasınada sebep olmuş. Farkında olmadan sahip olduğumuz daha hızlı okuma alışkanlığıda konuyu daha yüzeysel geçmemize sebep oluyor.
Nerede Kaldığını Hatırlamama
Araştırmayı buraya kadar okuduğumda, belki sadece dijital kitap okumak için bir araç alırsam bu sorunlar ortadan kalkar diye düşünürken bunun da bu sorunu ortadan kaldırmayacağını gördüm.
Basılı bir kitaptan bir şeyler okurken, beynimiz kitabın içerisinde otomatik olarak bir haritalama yapıyormuş. Örneğin; son okuduğunuz sayfada köpeğin öldüğü bölüm sayfanın sol üst kısmında yer alıyorsa, kitaba bir kaç gün sonra yeniden döndüğünüzde otomatik olarak beyniniz o bölümü size hatırlatabiliyormuş.
Bu işlem dijital içeriklerde neden olmuyor derseniz; dijital bir içerik okurken kitabın sayfasını değiştirme eylemi yerine, aşağı veya sağa kaydırma işlemini yapıyoruz. Her ne kadar bazı uygulamalar, sayfa değiştirme animasyonunu da kullanıyor olsalar, beynimiz ekranda kayan yazılar arasında nerede kaldığımızın haritasını oluşturamıyormuş.
Sayfa duygusu neden önemli?
Peki bu sayfa duygusu neden bu kadar önemli? Yani kaldığımız yeri hatırlamasak ne olur ki?
Dünya hafıza şampiyonasına katılanlara bu soruyu sorarsak herhalde bize güleceklerdir. Çünkü, bir şeyi hafızada tutmanın en etkili yolu; onu görsel olarak haritalayabilmekten geçiyor. Yani bu yarışmaya katılanların her biri metinleri veya rakamları kafalarında oluşturdukları bir hikayeye çevirerek bu işi başarıyorlar.
Beynimiz, yazıları kaydırma eylemi ile okumaya çalıştığımızda kayan yazılar arasında arada hiç bir bağ kuramıyor ve buda kelimelerin iletmesi gereken fikirlerin arasında ki bağların çok daha hızlı kopmasına ve pek çoğununun daha anlamsız hale gelmesine sebep oluyormuş. Özellikle okuduğumuz metin daha uzun olmaya başladıkça algımızda giderek azalıyor; özellikle 500 kelimeden daha uzun olan içerikleri dijital platformlarda okuduğumuzda algımız yüksek oranda azalıyor.
Okuduğunuz tür önemli mi?
Araştırmacılar okunan türe göre algı miktarınında değiştiğini keşfetmişler. Örneğin; bilim kurgu içerikleri, diğer içeriklere göre dijital platformlarda daha az anlama kaybı yaşanarak okunuyormuş. Harry Potter gibi kurgu romanları okuyanlar, diğer türlere göre okuduğunu daha iyi anlayabiliyormuş. Kurgusal romanların dışına çıkıldığında ise insanlar basılı yayınlardan okumalar yaptıklarında okudukları konuya daha fazla hakim oluyorlarmış.
Dikkatimizi Dağıtan Diğer Unsurlar
Sacramento’da California State üniversitesinde araştırmacı olan Dr.Jenae Cohn eğitimde teknolojinin kullanması üzerine yıllardır çalışıyormuş ve kendisi dijital okumayla ilgili bir kitap yayınlamış.
Dr. Cohn’a göre en büyük sorun sadece ekrandaki kelimeler değil, okuma yapıldığı sırada gelen bildirimler ve diğer dikkat dağıtıcı unsurların okumayı çok fazla böldüğü ve dikkatimizin çok kolay kaybolduğunu savunuyor. Keza, haksızda sayılmaz ben ne zamanki iPad’den bir kitap okumaya kalksam rahatsız etme moduna geçmeyi unutup sürekli olarak gelen bildirimlere maruz kalıyorum. Bildirime tıklamasam dahi bunları görmek dikkatimi dağıtıyor.
Tabi birde mavi ışınlar gözlerimizi çok daha fazla miktarda yoruyor ve uykuya dalmamızı sağlayan hormonların salgılanmasını geciktiriyorlar. Bazı elektronik kitap okuyucularda sadece kitap okuma işini yapabiliyor ve ekran parlaklığı gözü en alt seviyede rahatsız edecek şekilde ayarlanabiliyor.
Eğer bu cihazları kullanırsanız belki bu tarz dikkat dağınıklıklarının önüne belki geçebilir ve mavi ışınlara daha az maruz kalabilirsiniz. Hatta 2023 senesinde en çok satan ilk 10 adet elektronik kitap okuyucunun listesini de sizler için ekledim. Aşağıdaki linkten bu cihazlarada ulaşabilirsiniz.
Dijital okumanın hiç bir yararı yok mu?
İster istemez bende dijital okuma yapmanın hiç bir faydası yok mu diye sorgulamaya başladım. Tarafsız bilgiye ulaşmak için dijital okuma yapmanın yararlarını da araştırdım. Çünkü internette bir konuyu araştırırken sorduğunuz sorunun olumsuz veya olumlu durumuna göre değerlendirilmiş cevaplar alıyorsunuz.
Kolay Ulaşım ve Filtreleme
Dijital okumayı bu kadar çok yermeye de gerek olmadığını o zaman gördüm. İlk olarak hastalık veya bazı diğer özel koşullardan dolayı kitaplara ulaşamayan insanlar, bir cihazlar sayesinde bütün bir kütüphaneyi yanlarında taşıyabiliyorlar. Üniversiteler ve eğitim sürecinde olan öğrenciler yüzlerce sayfalık bir kitapta anahtar kelimeleri filtreleyip anında istenilen bilgiye ulaşabiliyorlar.
Ayrıca kitaplardaki metinlere websitelerinin linkleri kolaylıkla eklenebiliyor ve linkler sayesinde görsel içeriklere ve daha derin açıklamalarada ulaşılabiliyor.
Fiyat Farkı
Dijital yayınların pek çoğu basılı yayınlara göre çok daha ucuz ve buda kitaplara ulaşabilmeyi oldukça kolaylaştırıyor. Keza bende türk musikisi kitabının dijital versiyonunu bu yüzden tercih ettim, fiyatı neredeyse %70 daha ucuzdu.
Özel Yazı Tipleri
Birde dyslexia (disleksi) denilen hastalığa sahip olan kişiler, (disleksi öğrenme sürecinde zorluk yaşanmasına sebep olan bir hastalık) yazı tiplerini ve arka plan rengini değiştirdiklerinde daha rahat okuma ve algılama yapabiliyorlarmış. Birde görme engelli olan kişilerde bu kitapları bu cihazlardan dinleyebiliyor, okuyucu seçebiliyor, okuma hızınıda belirleyebiliyorlar.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, dijital yayınlar hayatımızda her zaman yer alacaklar ve teknolojik gelişmelerdende fayda sağlayamaya devam edecekler. Yazılı basınların için de aynı şeyi söylemek şu an için oldukça zor gibi gözüküyor. Dijital yayınlardan daha fazla miktarda fayda görmek içinse araştırmacı Naomi Baron’a göre daha yavaş okuma yapmamız, dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmamız bu içeriklerden daha fazla yarar görmemizi sağlayacaktır.
Bu bölümde dijital yayınların basılı yayınlara göre ne gibi avantaj ve dezavantajları olduğunu konuştuk. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Lavoie, M. (2021, March 3). Reading online vs offline: What’s best for learning? Oxford Learning. https://bit.ly/48GlEjv
Hurt, A. E. (2023, September 5). Will you learn better from reading on screen or on paper?. Science News Explores. https://www.snexplores.org/article/learn-comprehension-reading-digital-screen-paper
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 3 months
Text
2023’ün en başarılı girişimleri [Forbes]
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Forbes dergisi, her yılın sonunda 30 yaşının altında en başarılı 30 girişimi belirliyor. 2023 yılının listesi benimde oldukça ilgimi çekti ve bu girişimleri ve girişimcileri sizler için derledim.İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
invisaWear, Rajia Abdelaziz (29)
İlk girişimimiz invisaWear; 2015 yılında Rajia arabasına doğru yürürken bir aracın içerisindeki bir kaç erkek kendisine laf atmaya başlamış ve belirli bir süre Rajia’yı takip etmişler. Massachusetts Lowell Üniversitesinde öğrenci olan Rajia bu olaydan çok fazla etkilenmiş ve bunun üzerine bir girişim yapmaya karar vermiş.
Sınıf arkadaşı Ray Hamilton ile birlikte invisaWear adında bir girişim kurmuşlar bu girişim, üzerinde acil yardım çağrısı göndermeye yarayan özel bir düğme olan aksesuarları satışa sunmuş. Bu cihazlar konumuzu seçtiğiniz 5 kişiyle anında paylaşıyor, 911’e acil durum çağrısı yollayıp sizin konumuzunu bildiriyor. Bu aksesuarları $120 dolardan satışa sunan bu girişim 2022 yılında 6 milyon dolara ulaştı. Araba kazası geçiren bir kadın bu cihaz sayesinde hayatını kurtarmış ve bir sabah nefes almakta zorluk çekerek uyanan başka bir kadın ise bu cihaz sayesinde yardım çağrısı yapmış ve hayatını kurtabilmiş.
Parallel Learning, Diana Heldfond (28)
Tumblr media
Artık pek çok hizmet online platformlara geçti; doktorlar, terapistler, yoga öğretmenleri sanal platformlarda insanlara hizmet sunuyorlar. Özel eğitim öğretmenleri de bu platformlara taşımayı amaçlayan Parallel Learning’de tam olarak bu işe odaklanmış. Diana Heldfond konuşma terapistlerini, sosyal hizmet uzmanlarını ve daha pek çok farklı uzmanlığı olan terapistleri bir araya getirerek 150 lisansı özel eğitim uzmanını bu platformda birleştirmiş.
Dianaya 7 yaşında iken Dyslexia teşhisi konulmuş bu öğrenme yeteneğinin normale oranla daha geride olmasına sebep olan bir hastalık. Diana o dönemlerde özel eğitim öğretmenlerine ulaşmanın çok fazla prosedür ve kaynak gerektiğini farketmiş. Bunun üzerine 2021 yılında Parallel Learning’i hayata geçirmiş ve 22.8 milyon dolarlık yatırım toplamayı başarmış.
Kira Learning, Jagriti Agrawal (28)
Tumblr media
Silikon vadisinde hayata geçirilen Kira Learning, ilk okuldan lise sona kadar öğrencilere kodlama öğretmeyi amaçlayan bir girişim. 2021 senesinde Jagriti Agrawal ve Andrea Pasinetti yaklaşık 10.000 öğrenci ve öğretmenin programlama ve yapay zeka becerilerini öğrenme ve öğretmesine yardımcı olmuş. Bu girişim yapay zekanın gelişiminden de fayda sağlayıp, yazılan kodda hataları otomatik olarak tespit eden GPT-4 yapay zeka modelinide kendi yazılımlarına eklemişler. Kodlamayı her yaşa uygun şekilde öğretebilen ve bilgisayar bilimlerini öğrenmeyi daha kolay hale getiren bu girişim şu ana kadar 2.5 milyon dolar gelir elde etmiş.
Veradermics, Reid Waldman (29)
Tumblr media
Connecticut’a bir dermatolog olan Reid Waldman, ayağında siğil çıkan bir çocuğa, siğil geçirici bir yara bandı yapıştırmaya çalışıyormuş ve çocuk bunu istemediğinden dolayı sürekli tekme atıyor; annesine ve doktor Reid’e her seferinde zor anlar yaşatıyormuş. Siğilin geçmesi içinde tabiki bu bantların belirli sürelerde yenilenmesi gerekiyor.
Bu dramayı ortadan kaldırmak adına Reid Waldman siğili tek seferde geçirebilen bir band icat etmenin yoluna düşmüş ve Veradermics adında ki girişim ile bunu klinik deney aşamasına getirmiş. Siğile sebep olan virüsü öldürebilecek microiğneye sahip olan bu yara bandı yakın bir zamanda piyasaya çıkmış olacak. Bu girişim 38 milyon dolarlık yatırım almış ve şirket; saç dökülmesi, egzama ve diğer cilt sorunlarına da odaklanmaya başlamış. 2024 yılının sonuna kadar ise 5 yeni tedaviyi tıbbi denemelere sokmayı planlıyorlarmış.
Slate Milk, Joshua Belinsky (28)
Bostonda doğan Joshua Belinsky, basketbol antrenmanından sonra eve gelip çikolatalı süt içerek büyümüş. Ancak ilerleyen zamanda kendisinde laktoz toleransı çıkmış ve markette satılan sütlerin neredeyse hiç biri laktozsuz değilmiş. Joshua laktozsuz sütlerin bulunmasının zor olmasında ve bu sütlerin çok yüksek fiyatlara satılmasından dolayı rahatsızlık duymuş.
Ardından arkadaşı Manny Lubin ile Slate Milk adını verdikleri laktoz ve şeker içermeyen ancak yüksek proteine sahip çikolatı süt ve latte satışı yapan girişimlerini hayata geçirmişler. Kickstarter’da bu girişimlerine yatırım toplamışlar ve Shark Tank’a katılıp bu programdanda yatırım almayı başarmışlar. 2019 yılında hayata geçirilen Slate Milk, Walmart, Kroger, Whole Foods ve Wegmans gibi Amerikanın en büyük süper marketlerinde satışa başlamış. Şu ana kadar 12.000’den fazla noktada 15 milyondan fazla süt satmayı ve 25 milyon dolar yatırım toplamayıda bu girişim başarmış.
GoBolt, Mark Ang (28)
Tumblr media
Ticari araçlar en fazla karbondioksitin salınımına sebep oluyorlar ve Toronto merkezli girişim lojistik sektöründeki bu sorunu çözmek için hayata geçirilmiş. Teslimat ve depolama işlerini yapacak tamamen elektrikli kamyonetler ile Ikea gibi büyük ticari müşterilere hizmet veren GoBolt, 100’den fazla elektrikli kamyonet ile bu işe başlamış.
Sahip oldukları filoyu tam zamanlı takip eden, en az enerji gerektiren rotayı otomatik olarak seçen, kamyonetlerin ne zaman ve nerede şarj edilmelerini belirleyen bir yazılıma da sahip olan bu girişim, gelirlerinin bu sene 100 milyon doları aşmasını tahmin ediyormuş.
Bearbottom Clothing, Robert Felder (29)
Tumblr media
2014 yılında Robert Felder Florida üniversitesinde öğrenciyken alışveriş merkezine gidip kendisine bir kaç adet şort almak istemiş ancak bir türlü istediği modeli bulamamış ve bunun üzerine kendi istediği şortu tasarlamak ve satmak için Bearbottom Clothing firmasını kurmuş. Bu yıl 25 milyon dolarlık satışa ulaşan bu marka, modern kesim, süper kısa iç dikiş, esnek bel bandı ve yumuşak pamuklu kumaşa sahip olan klasik şortlar üretiyor. Firma büyük satış rakamlarına ulaşınca sadece şort ile kalmayıp eşofman altı, kapşonlu tişört gibi diğer ürünlerin satışına da başlamış.
Bu firma, kıyafetlerinin az bakım gerektirmesini ve rahat olmasını sağlamak için çabuk kuruyan, hava alan ve 50 faktör güneş koruması sunan grafenle işlenmiş polyesterler kullanıyorlarmış. Ürünlerin her biride çalışanlar tarafından en az bir hafta test ediliyormuş. Yeni müşterilerin %50’si geri dönüp ikinci ürünü satın alıyormuş. Bu yüzdenin giyim sektöründe normalde %25 olduğu düşünülünce Bearbottom çok daha hızlı büyümeyi bu sayede başarmış.
Genecis Bioindustries, Luna Yu (29)
Tumblr media
Luna Yu, gıda atıklarınında bulununan karbonları, çevre dostu plastiklere dönüştürebilen bakteriler üzerinde faliyet gösteren Genecis Bioindustries adlı girişimi hayata geçirmiş. Toronto merkezli bu girişim biyolojik atıkları, tek kullanımlık mutfak eşyaları, giysiler, ambalajlar ve tıbbi aletler gibi ürünlere dönüştürmek için Amazon ve Khosla Ventures’tan 17 milyon dolar yatırım toplamayı başarmış. Bu firma petrol bazlı plastiklerin aksine, doğal olarak oluşan bir polimerden bu plastiği üretiyor ve bu plastik, biyolojik olarak rahatlıkla parçalanabiliyormuş.
Şirket geçen sene 5 milyon dolarlık gelir elde etmiş ve bir sonraki hedeflerinin ise yiyecek ve içecek sektöründe kullanınlan plastik ürünleri kendi versiyonları ile değiştirmek olduklarını medya ile paylaşmışlar.
Son Söz
Bu bölümde Forbes’in seçtiği 2023 yılının en başarılı girişimlerini inceledik. Bu listenin tamamına göz atmak isterseniz referanslarda ki link üzerinden tüm listeye ulaşabilirsiniz.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Stoller, K., York, A., & Hasan, Z. (Eds.). (n.d.). Forbes 30 under 30 2024. Forbes. https://www.forbes.com/30-under-30/2024/
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 3 months
Text
2053'te Hayatınızı Değiştirecek Teknolojiler Neler Olacak?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoşgeldiniz. 2053 yılında insanlığın hangi teknolojilere sahip olacağını daha önce düşünmüş ve bununla alakalı bazı varsayımlara denk gelmiş olabilirsiniz. Fakat, benim severek takip ettiğim Wired dergiside bu soruyu; analistlere, araştırmacılara, ürün tasarımcılarına ve bilgi işlem uzmanlarına yöneltmiş. Ve ortaya oldukça ilgi çekici sonuçlar çıkmış. İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Telefonlar
Şu an sahip olduğumuz telefonlara bakınca bunun üzerine daha ne gelişebilir diye düşünebilirsiniz. Yapılacak neredeyse her şey yapılmış gibi dursada gelecekte, şu an ki telefonlarımız gibi cihazlar var olmayacaklar. Counterpoint Research’ün yöneyicisi Neil Shah’a göre telefonların yerini giyilebilir araçlar alacak ve beynimize yerleştirilecek çipler bu işleri üstelenecekler.
Tumblr media
Elon Musk hali hazırda bu konuya odaklanmış durumda, Neuralink adı verilen girişim ile tasarladığı çipi insanlar üzerinde denemeye başladılar bile. Amerikada yer alan FDA (Food and Drug Administration), Musk’un bu girişimini insanlar üzerinde denemesine henüz onay vermemiş olsada, Elon Musk, Amerika dışında ki ülkelerde felçli olan gönüller üzerinde bu ürünün denemelerine başladı. Yaklaşık 6 yıl sürmesi beklenen bu araştırma, olumlu sonuç verirse şirket bu çipin satışına başlayacak. 2024 senesi itibariyle bir adet çipin bir kişiye nakledilmesinin maliyetinin $40.000 civarında olması bekleniyor.
Tumblr media
Telefon sektöründeki liderlerden biri olan Apple’da bu konuyla alakalı adımlar atmaya başladı. Apple yakın zaman önce Apple Vision Pro’yu tanıttı. Şu an için VR Headset (Sanal Gerçeklik Gözlüğü) olarak tasarlanan bu cihaz, çevrenizdeki hayattan kopmadan bilgisayar, cep telefonu ve tablet gibi cihazlarda yaptığınız işlemleri yapmanıza olanak tanıyacak. Apple bu cihazı şubat 2024’te $3499’a satışa sunacağını duyurdu. Ancak şu an ki dizayn ile çoğu insan bu gözlüğü takıp dışarı çıkmak istemeyecektir diye düşünüyorum. Ama her teknolojide olduğu gibi bu tasarımda evrimleşip daha kolay adapte olabileceğimiz bir hale dönüşecektir.
Teknoloji sektöründe olmayan firmalar dahi bu işe ilgi göstermeye başladı. Rayban Meta Smart Glasses adında bir gözlüğü tanıttı. Şu an için sadece üzerinde bir kamera ve çerçeve kısmında ise bir kulaklık yer alıyor. Gözünüzün önünde herhangi bir ekran olmuyor. Canlı yayın yapabildiğiniz, telefon çağrılarını cevaplayabildiğiniz ve müzik dinleyebildiğiniz bu güneş gözlüğü $300’dan satışa sunuldu.
Bütün bu cihazlar gelecekte çok daha kullanışlı bir hale gelecek ve şu an sahip oldukları algoritmaları kat ve kat arttıracaklar. Tıpkı spotify’da sevdiğiniz müziklerin önünüze gelmesi veya Netflix’te sizin hoşlanacağınız filmlerin karşınıza çıkması gibi bu cihazlar bizler için pek çok şeyi önceden tahmin edebilir hale gelecekler.
Ekranlar
2053’te bizi bekleyen en büyük değişimlerden bir taneside ekranlarda olacak. Kafamızı çevirdiğimiz her yerde ekranlar bizi karşılayacak, avucumuzun içerisine yansıtabileceğimiz ekranlar, sokak tabelalarında, reklam panolarında, evde kullandığımız neredeyse her cihazda ekranlar var olacak. Arabaların pek çoğu 5.seviye otonom sürüşe geçmiş olacak, böylelikle araçların içerisinde sadece oturup hiç bir müdahaleye gerek duyulmadan seyahat edebileceğiz buda bir direksiyonun olmayışı anlamı geliyor. Böylelikle araçların içerisinde de daha önce görmediğimiz miktarda ekran yer alacak.
Tumblr media
Evlerimizdeki televizyonlarınıda katlanabilir ve hiç görülmediği kadar ince olması bekleniyormuş. Fakat iPod’un tasarımcısı Tony Fadell televizyonlar inceldiğinde kaliteli bir ses üretmenin çok daha zor olacağını savunuyor. Keza çok haksızda sayılmaz; CES 2023 teknoloji fuarında IMAX kalitesinde ses çıkışı sağlayan DTS Play-Fi bu seneki ses sitemleri kategorisinin kazananı oldu, Nakamichi adında ki bir firma ise Dünyanın ilk 11 kanallı ses sistemini piyasaya sürdü. Ancak tüm bu ürünlere bakıldığında pek çoğu kablosuz teknolojiyi kullansada oldukça büyük ve çok sayıda hoparlör ile bu işi çözüyorlar.
2053’te ise yeni dört boyutlu uzaysal ses sistemleri hayatımıza girecekler böylelikle çok fazla sayıda ve çok fazla yer kaplayan hoparlörlere ihtiyaç duymadan çok daha kaliteli sesleri duyabileceğiz.
Sağlık
2053’te sağlık alanında da pek çok ilerleme olması bekleniyor. Kilo vermek veya vücut geliştirmek gibi hedefleri akıllı cihazlarımızda belirledikten sonra giydiğimiz kıyafetler ve kullandığımız sağlık takibi yapan cihazlar sayesinde her bir hareketimiz takip altında olacak. Yeterli egzersiz yapmaz veya normaldan fazla miktarda bir yiyecek tüketirseniz bu cihazlar bizi uyaracak. Tabiki bu cihazların uyarılarını takip etmek yada etmemek bizlerin elinde olacak.
Akıllı saatlerimiz ise hala 2053’te var olmaya devam edecekler. Ancak o zamanlarda çok daha geniş yelpazedeki sağlık koşullarını yakından takip edecekler. Kan basınıcı, glikoz seviyesi, kalp atış gibi sağlık verilerini çok daha ileri seviyede takip edebileceğiz. Ayrıca aile üyelerinizde bu cihazları kullanırlarsa, onların yaşamış olduğu sağlık sorunları da bir veri seti haline getirilecek ve sizin bu sorunları yaşamamınız için bu cihazlar bunlara ilişkin uyarıları çok daha önceden size bildirecek.
Scripps Hastenesi Hastalık Kontrol Merkezi için araştırma yapan epidemiyolog Jennifer Radin, günümüzdeki cihazların topladığı verilerin çok fazla detay içermediğini ve hastalık teşhisi için şu an itibariyle yeterli olmadıkları söylüyor. Fakat, 2053 yılında ki akıllı giyilebilir araçlar, bizlere ne zaman hastalanacağımızı söylemekle kalmayıp, elde edilen inanılmaz detaylı veri setleri sayesinde, virüslerin yayılması tahmin edilebilir ve kontrol altında tutulabilir seviyede olacaklar. Böylelikle insanlar daha sağlıklı yaşabilecek ve gerekli önlemler çok daha önceden alınabilir hale gelecek.
Buda ortalama yaşam süresinin uzaması anlamına geliyor. 2023 yılı itibariyle ortalama yaşam süresi 77.8 yıl iken 2053’te ortalama yaşam süresinin 82.3’e yükselmesi bekleniyor.
Afetten Kurtulma
Küresel ısınma etkilerini çok önceden göstermeye başladı ve gelecekte de orman yangınları, depremler, su baskınları gibi daha bir çok felaketin gerçekleşmesi bekleniyor. Teknoloji, küresel ısınma gibi sorunlara daha etkili çözümler üretmeye başlayacak olsada hala bazı doğal afetler söz konusu olacak.
Ancak giyilebilir teknolojiler sayesinde hava kalitesi sürekli olarak ölçülebilecek, yemek üzere olduğumuz yiyeceklerin mikroplastik veya diğer potansiyel toksinleri içerip içermediği kolaylıkla öğrenebileceğiz. Ayrıca hava filtreleme maskeleri çok daha ince ve daha kolay nefes alınabilen türden olacak, böylelikle bulaşıcı hastalıklar söz konusu olduğunda bunlara karşı daha etkili önlemler alınabilecek.
Texas A&M Üniversitesinde bilgisayar mühendisliği profesörü Robin Murphy, kendisi ayrıca Robot Destekli Arama ve Kurtarma Merkezinin kurucu ortağı, en kötü çevresel felaketlerin bile teknoloji sayesinde daha az yıkıcı hale getirilebileceğini düşünüyor.
İtfaiye dronları, deprem enkazında kalanları tespit edecek olan mini robotlar, hatta yüzebilen robotlar insanların en zor koşullar altında arama kurtarma olaylarına müdahale etmesini kolaylaştıracak. Profesör Robine göre 2053’te bu robotlar arama kurtarma çalışmalarında insanların yerini tamamen almayacaklar. İnsanlar hâlâ kimin ilk yardım alacağına, yiyecek ve su gibi kaynakların nereye yoğunlaştırılacağına karar verecekler.
Kulaklıklar
Bir 20 sene önce yanında sürekli olarak kulaklık taşıyan insan sayısı oldukça azdı. Ancak 2023 yılı itibariyle kulaklıklar vazgeçilmez araçlarımızdan biri olmayı başardılar. 2053 yılında da bu işin çok daha ayrı bir boyuta geçmesi bekleniyor. Malzeme ve üretimdeki ilerlemeler sayesinde çok daha küçük, hafif, konforlu tasarımlara ve daha da önemlisi kulaklarımıza mükemmel şekilde oturan kulaklıklara sahip olacağız. Her kişinin kulak yapısına özel 3 boyutlu baskılar kullanılarak hazırlanmış olan bu kulakları taktıktan sonra varlığını dahi unutacağız.
Pil teknolojisinde de büyük gelişmeler yaşanacağından dolayı hareket halindeyken ürettiğimiz enerji ve vücut ısımız sayesinde bu cihazlar kendilerini şarj edebilecekler. Ayrıca ses önleme özelliğide oldukça gelişmiş bir hale gelecek, duyma güdüsüne zarar verebilecek her türlü ses bu kulaklıklar sayesinde filtrelenecek bu sayede duyma sorunlarıda azalmış olacak.
Sesli komut sistemi sayesinde bu kulaklıklar ile de rahat bir şekilde iletişim kurabileceğiz ve anlık olarak başka dillere çeviri yapmamızı dahi sağlayacaklar.
Ulaşım
Ulaşım problemide şu an sahip olduğumuz en büyük problemlerden bir tanesi. Kullandığımız pek çok araç halen içten yanmalı motorları kullanıyorlar ve ürettikleri karbondioksit miktarı hiç durmadan artmaya devam ediyor. Ayrıca büyük şehirlede ulaşım sorunu her geçen gün giderek artmaya devam ediyor. 2035 yılında pek çok araç üreticisi sadece elektrikli araç satmaya başlayacak ve 2050 yılına ulaştığımızda Dünyadaki araçların %97’sinin elektrikli araç olması ön görülüyor.
Tumblr media
2053 senesinde de elektrik araçların menzili artacak ve daha önemlisi 5. seviye otonoma ulaşmış olacaklar. Fakat günlük bir kişinin yaptığı yolculuk 30 mil yani 48km’nin altında ve bir aracın doluluk oranı sadece 1.4 kişi. Ortalama bir araç zamanının %95’ni park halinde geçiriyor. Gelecekte arabaya sahip olmak yerine tıpkı Netflix servisi gibi servisler mevcut olacak; aylık belirli bir ücret karşılığında araca ihtiyacınız olduğunda tam otonom bir araç gelip sizi alıp istediğiniz yere bırakacak. Ardından park halinde kalmayıp diğer müşterisini almaya gidecek. Bu sayede ulaşım sorunu özelikle büyük şehirlerde bu sayede çözülecek ancak kırsal bölgelerde insanlar bu sistemi tercih etmeyecekler.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, teknoloji giderek bizlerin hayatlarını daha da kolaylaştıracak ve pek çok sorunumuzu ortadan kaldıracak gibi gözüküyor. Tabi tüm bu gelişmeler oluncaya kadar bu teknolojileri geliştirebilmek adına ne gibi bedeller ödememiz gerekeceği konusunda bu araştırmada herhangi bir bölüm ne yazık ki yer almıyor. Olurda 2053’ü görebilirsek bununda ancak o zaman farkına varabileceğiz.
Bu bölümde 2053’te ne tür teknolojilerin bizleri beklediğini konuştuk. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
The demographic outlook: 2023 to 2053. Congressional Budget Office. (n.d.). https://bit.ly/3GWCaQL
Wired. (n.d.). GADGET LAB 2053 . A Peek at the Must-Have Gadgets of 2053. https://apple.news/AOPMg3L0JSku5LR7XI4oZMg
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 4 months
Text
Bir fincan mutluluk
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoşgeldiniz. Genellikle çoğu insanın kendine gelmek ve güne başlamak için tercih ettiği ve Dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden biri olan kahvenin hangi koşullarda ne gibi faydaları olduğunu bu yayında konuşacağız. İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Şu an bir fincan sıcak kahveyi düşünmek dahi beyninizde mutluluk hormonunun salgılanmasını tetikler. Kahvenin aroması, kokusu ve ilk yudumun ağızda bıraktığı o enfes tat ruh halimizin hemen değişmesini sağlar. Kahve içerken sinirle konuşan birini görmek yada kahvesini yudumlarken başka biriyle tartışan bir bireye denk gelmek oldukça zordur.
Tabii, kahve sadece rahatlama anında ve huzur dolu anlarda tüketilen bir içecek değil bir konuya odaklanmanız gerektiğinde, enerjiye ihtiyaç duyduğunuzda hatta bazen üzgün olduğunuzda kahve yardımınıza koşar. Peki bütün bu davranışların kahve ile birleşmiş olması bir tesadüf olabilir mi? Görünen o ki bu iş sadece bir tesadüften ibaret değil.
Bir günde ne kadar kahve tüketmek sağlıklı?
Belirli bir miktarın altında kalınması şartıyla, kahve bizlerin daha mutlu hissetmesini sağlar. Belirli bir miktar, tam olarak ne kadar bir miktar? diye soruyor olabilirsiniz. FDA’in yayınladığı rapora göre yetişkin bir bireyin günde 400 miligramdan fazla kafein tüketmemesi gerektiği belirtiliyor. Bu bir gün içerisinde kullanılan kahvenin içerdiği kafein miktarına bağlı olmak üzere 3 ila 5 bardak arasında ki bir tüketime eş değer.
Ancak bu raporda yine her insanın metabolizmasını kafeini sindirme süresinin farklı olabileceğinden dolayı bu miktarın dahi bazı bireyler için çok fazla olabileceğini vurgululanıyor. Ben şahsen her sabah kahvaltımı yaptıktan sonra bir bardak kahve tüketiyorum. Bazen hava çok soğuk olduğunda öğleden sonralarıda ufak bir bardak çay yada kahveye karşı koyamıyorum.
Podcastinde isminin ortaya çıkmasına sebep olan türk kahvesi benim en sevdiğim kahve türü ve türk kahvesi ortalama 50 ile 65 miligram, bir bardak Espresso ise 64 miligram kafein içeriyor.
Enerji içecekleri tüketenlerinde bu konuda dikkatli olması gerekli çünkü bazı enerji içecekleri çok yüksek miktarda kafein ve şeker içeriyorlar. 2022 senesinde belki duyanlar olmuştur, Amerikada yer alan Panera Bread adındaki bir işletmede 21 yaşındaki genç bir kız çok fazla Charged Lemonate adı verilen yüksek kafein ve şeker içeren enerji içeceğini çok fazla tüketmesi üzerine kalp krizi geçirip hayatını kaybetmişti. 21 yaşında ki bu genç kız LQTS adı verilen bir kalp rahatsızlığına sahipmiş ve yüksek kafeinde bu rahatsızlığını tetiklemiş.
Kahve içmek için en güzel zaman
Birde herkesin kahveyi tüketme zamanı ile alakalı bir teorisi var; kimi insan için uyanır uyanmaz, kimisi için kahvaltıdan sonra kimisi içinde günün herhangi bir saati kahve tüketmek oldukça ideal gözüküyor. Peki bu konuda kim gerçekten haklı? Teorileri bir kenara bırakırsak, yapılan araştırmalara göre kafein tüketildikten 6 saat sonra dahi kanda yüzde elli oranında kalmayı başarıyor. Kafeinin vücuttan atılma süresi ortalama bir birey için 10 saati buluyor. O yüzden uykuya dalmadan önceki 6 saat boyunca kafein tüketmek uyku kaliteniz ve genel olarak sağlığınız için yararlı olmayacaktır.
Kahvenin bize faydası var mı?
Kahve içmek sadece psikolojik olarak bizlerin daha mutlu bir faza geçmesini sağlamıyor aynı zamanda da kahvenin içerisinde yer alan kimyasalların kanımıza karışması ilede bazı fiziksel faydalar görmeyede başlıyoruz.
2-Ethylphenol: Bizi aktif ve uyanık tutan bir kimyasal.
3,5-Di-caffeoylquinic acid: Bizi nöron hasarından korumaktan sorumlu bir bileşen.
Trigonelline: Ağzımızda çürüğe neden olan bakterilerle savaşan bir B3 vitamini formu.
Niasin: Hücre yenileyici ve unutkanlığı önleyen B3 vitaminini içerir.
Kahve içtiğimiz zaman, kahve Adenosine adı verilen bir nörokimyasal maddenin etkilerini taklit eder. Bu madde bizim uykumuzun gelmesini sağlayan, yorgunluk hissettiğimizde genellikle beliren bir maddedir. Genellikle akşam saatleri uyku dalmadan önce vücudumuzda yüksek miktarda bulunur. Sabah uyandığımızda ise hala bu maddeden bir miktar kanımızda kalır ve kahve tükettiğimizde, kahve adenosine’ni bloklar. Uyku haline sebep olan bu kimyasal, kahve ile bir savaşa girer ve kahve çoğunlukla bu savaşı kazanır.
Adenozin resesptörleri bloke edildiğinde, vücudumuzdaki dopamin miktarı artmaya başlar. Bu horman bizlerin kendimizi iyi hissettiğimiz zamanlarda fazla miktarda salgıladığımız bir hormondur. Kahveden bir yudum aldığımızda beynimizdeki nörotransmitler uyarılır ve dopamin etkisini hissetmeye başlarız.
Dopamin bağımlılık yapan bir hormondur. Alkol, sigara, uyuşturucu, çikolata ve diğer haz duygusu yaratan içecek ve yiyecekler bizlerin dopamin salgılamasını sağlar. Bu duyguyu tekrar ve tekrar yaşamak isteriz, ancak bu maddeleri belirli bir miktarın üstünde tükettiğimizde aynı miktarda dopamin salgılanmaz. Çünkü vücudumuz bu maddelerin fazla miktarda tüketilmesi sonucunda bunlara karşı bir direnç geliştirir. Ve aynı miktarda dopamin salgılamaz bu seferde çoğu insan bu maddelerin miktarını arttırma yolunu seçer.
O yüzden kahvede de belirli miktarın üstünde kahve tüketmeye başlarsanız, vücudunuz kafeine karşı direnç gösterecek ve aynı mutluluk hissini ve haz duygusunu yaşamanızı engelleyecektir.
Kahve tüketiminin Faydaları
Kahve, sizi mutlu etmenin yanı sıra, içerdiği kimyasallar ve bileşenler sayesinde çok çeşitli faydalarıda bizlere sunuyor.
Antioksidan Hazinesi
Kahve, kanser ve kalp hastalıkları gibi sağlık risklerini önleyebilecek kadar zengin antioksidan kaynaklarından bir tanesidir. Tabi antioksidan seviyesi kafein içeriğine göre değişiklik gösterebilir. Birde kahve deyince aslında sadece şekersiz ve kremasız kahveden bahsediyoruz, eğer kahvenizi çok fazla şeker, krema veya farklı tatlandırıcılar ile almayı tercih ediyorsanız bu, sağlınız açısından yarar değil zarar sağlayabilir.
Nöronları ve Sinir Sistemini Korur
Kafein ayrıca Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi hastalıklarla mücadele etmede oldukça etkilidir. Kafeinini beyni koruduğu, strese, yaşlanmaya ve nörolojik hastalıklara karşı bizleri daha güçlü hale getirdiği kanıtlanmış.
Kahve tüketimi hakkında ipuçları
Buraya kadar kahvenin ne gibi faydaları olduğunu ve ne zaman, ne kadar tüketilmesi gerektiğini inceledik. Peki kahveden en fazla oranda fayda sağlamak için başka neler yapılabilir? Gelin birde buna göz atalım.
Hafif kavrulmuş çekirdekler, koyu kavrulmuş çekirdeklere göre daha yüksek kafein içeriğine sahiptir. Bu yüzden bir dahaki sefere kahve çekirdeği alacak olursanız, hafif kavrulmuş mu yoksa koyu kavrulmuş mu olduğuna dikkat edin. Bu tabiki damak zevkinizede bağlı bir seçim olacaktır.
Kahve içmek için en uygun zaman, sabah 6’da uyandığınızı varsayarsak, sabah 9.30 ile 11.30 arasıdır. Diğer saatlerde kahve içmek, özellikle akşam saatlerinde kafein tüketmek, uyku düzeninizi bozacaktır.
Eğer düzenli olarak spor yapıyorsanız, spora başlamadan bir saat önce bir fincan kahve içerseniz, kafein kuvvet antrenmanı sonuçlarınızı artıracaktır.
Piyasadaki tüm kahve çeşitleri arasında, kafeinden maksimum fayda elde etmek için şeker, tatlandırıcı, şurup, krema veya süt gibi katkı maddeleri içermeyen sıcak, sade kahve en fazla yararı sağlayacaktır.
Decaf olarak satılan kahvelerde bilindiğinin aksine kafein içerirler. Yine kahve çekirdeğine ve hazırlanışına bağlı olarak ortama decaf kahveler 2 miligram kafein içerir. Orta boy normal bir kahvenin 65miligram kafein içerdiği düşünülünce bu aslında oldukça düşük bir rakam. Eğer öğleden sonraları canınız kahve içmek isterse decaf kahveler daha yararlı olacaktır.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, bugün bir fincan sıcak kahvenin bizlere ne gibi faydalar sağlayabileceğini konuştuk. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Araştırma ve Yazılı Metin: Mónika Karapınar
Referanslar
ATEN, J. (n.d.). 3 scientific reasons coffee makes you happier and more productive. https://www.inc.com/jason-aten/3-scientific-reasons-coffee-makes-you-happier-more-productive.html
9 reasons why (the right amount of) coffee is good for you. Johns Hopkins Medicine. (2023, November 6). https://www.hopkinsmedicine.org/health/wellness-and-prevention/9-reasons-why-the-right-amount-of-coffee-is-good-for-you
Jong, N. (2017, September 12). 10 healthy reasons to drink coffee. One Medical. https://bit.ly/3Rpn770
Ajmera, R. (2023, February 23). 9 health benefits of coffee, based on science. Healthline. https://www.healthline.com/nutrition/top-evidence-based-health-benefits-of-coffee#7.-Supports-heart-health
LaMotte, S. (2023, July 15). It’s not OK to let kids drink coffee – so why do we do it? CNN. https://bit.ly/3RIvN9R
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
trcoffeebyefe · 4 months
Text
Kahve: Bir fincan mutluluk
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoşgeldiniz. Genellikle çoğu insanın kendine gelmek ve güne başlamak için tercih ettiği ve Dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden biri olan kahvenin hangi koşullarda ne gibi faydaları olduğunu bu yayında konuşacağız. İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun hemen konunun detaylarına geçelim. Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
trcoffeebyefe · 4 months
Text
2023 Yılındaki Favori Filmlerim
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoşgeldiniz. Yılın son günlerine yaklaştığımız bu zamanlarda 2023 senesinde izlediğim ve en çok beğendiğim filmleri sizler için derledim.İsterseniz daha fazla beklemeden buyrun, hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Her yılın sonunda izlediğim ve zaman kaybı olarak görmediğim fimleri, yıl sonu yayınlarında paylaşıyorum. 2022 yılının en iyi filmleri adında bu serinin ilk versiyonunu hazırlamıştım. Göz atmak isterseniz, onunda linkini bıraktim. Bu listeyi sizlerle paylaşırken sadece benim şahsi görüşüme göre değil imdb ve sinemalar.com’un bu filmlere vermiş olduğu puan sıralamasına göre bu listeyi oluşturdum. Bu arada filmlerin bu platformlardaki değerlendirme puanları ileride değişkenlik gösterebileceği için bu yayını hazırladığım tarih olan 27 kasım 2023 tarihi ile bu verilere ulaşıp bu yayında kullandığımı da belirtmek isterim. Gelin listemize hemen göz atalım.
Blackberry
Imdb üzerinden 7.4 puan alan Blackberry filmi, bir zamanların en başarılı telefon üreticisi olan Blackberry firmasının nasıl kurulduğunu ve bu sektörün lideri halindeyken Apple’a karşı direnemeyip nasıl bu sektörden çekildiğini ele alıyor. Teknoloji ve girişimcilik hikayeleri benim çok ilgimi çektiği için ben filmi oldukça beğendim. Eğer sizde benim gibi böyle firmaların arkaplanında ki hikayelerini merak eden biriyseniz bu filmi beğeneceksiniz diye düşünüyorum. Sinemalar.com ise bu filme 5.8 puan vermiş.
A Good Person
Listemizin devamında yer alan film “A Good Person”. Morgan Freeman’nın oynadığı filmler benim her zaman ilgimi çekmiştir. Bu filmde de bence oldukça güzel bir iş çıkarmış, film hakkında çok fazla detaya inmeden bahsedecek olursam, Allison evlenmek üzere iken nişanlısını bir kaza sonucunda kaybeder ve hayatı bir anda alt üst olur. Kendisini girdiği deprosyondan çıkamaz bir halde bulur.
Nişanlısının babası rolünde de Morgan Freeman vardır ve torununu yetiştirmekte zorluklar yaşamaktadır. Allison farkına varmadan bu kızla denk gelir ve aralarında bir arkadaşlık başlar. Bu filmde içinizi ısıtacak yapımlardan bir tanesi diyebilirim. Imdb bu filme 10 üzerinden 7 puan, sinemalar.com ise 7.5 puan vermiş.
Film müziklerinden Last Train To Clarksville benim dikkatimi çekti ve hemen spotifyda favorilerim arasına ekledim.
Are you there God? It’s me Margaret
Listemizin 3 .sırasında Are you there God? Its me Margaret” yer alıyor. Imdb’den 7.4 puan alan bu film, 11 yaşındaki Margerat’ın ailesi, arkaşları olan ilişkilerini ele alıyor. Ailesinin New yorktan, New Jersey’e yerleşmesi ile Margerat’ın hayatında da pek çok şey değişime uğruyor. Tanrıya ve dinlere olan inancını sorgularken iken anne ve baba tarafındaki bireylerin bu konudaki baskıları ile Margaretın bu konuya bakışını değiştirmeye başlıyor.
Çoğu kişi kızların izleyeceği tarzda bir film şeklinde bu filme yorum yapmış, bir genç kızın hayatını ele aldığı için sanırım pek çok kişi böyle düşünmüş. Sinemalar.com da bu filme çok az kişi oy verdiği için şu an 10 üzerinden sadece 3.5 puan almış.
Megan
Ben sürekli olarak yapay zekadan, teknolojiden ve bunların yararlı ve zararlı tarafları ile alakalı yayınlar hazırlıyorum. Bu filmde benim o yüden dikkatimi çekmeyi başardı. Chucky serisini andıran fakat bu sefer büyü gibi şeylerle değil yapay zeka kullanarak geliştirilmiş ve çocuklar için bir arkadaş olarak tasarlanmış, Megan piyasaya sürülür. Ve kendi kendine öğrenme mekanizması Megan’nın tasarlandığı sistemin dışına çıkmasına sebep olur. Tahmin edilebilir bir senaryosu olmasına rağmen, yine de konusu beni sürüklemeyi başardı. Imdb üzerinden de bu film 6.4 puan , Sinemalar.com dan ise 6.8 puan almış.
Elemental
Listenin devamında Pixar stüdyolarının piyasa çıkardığı Elemental geliyor. Ben şahsen animasyon izlemeyi çok seven biriyim ancak sürekli şarkı söylemiyor ve dans etmiyor iseler. Pixar çoğunlukla kaliteli işlere imza atıyor ve bu seferede başarılı bir işe imza atmışlar. Pixar’ın kurucusu Ed Catmull yazdığı Creativity Inc. kitabını okuduktan sonra bu filmi izlemek ayrı bir keyifli oldu. Filmimize dönecek olursak;
Her bir elementin kendine has özellikleri olduğu ve bir komünite şeklinde yaşamaya başladıkları bir Dünyada ateş elementinden olan Ember ve su elementinden olan Wade beklenmedik bir şekilde karşılaşırlar. İkisi, tam zıt elementlerden olmalarına rağmen aralarında bir aşk başlar.
Ember’ın ailesinin hayali, aile dükkanlarının başına gelmesi ve ateş elementinden birisiyle evlenmesi olsada Ember bu yolu izleyip izlememe de kararsızdır. Pixar yapımı güzel bir filme uzun süredir denk gelmemiştim ve eğer sizde animasyondan hoşlanıyorsanız bu filmi seveceğinizi düşünüyorum. Elemental, Imdb üzerinden 7 puan sinemalar.com dan ise 7.5 puan almış.
Luca
Bu kategoride bonus olarak bahsedeceğim bir diğer animasyon ise yine Pixar’ın hayata geçirdiği, 2023 senesinde değil 2021 yılında piyasa çıkan “Luca”, benim bu sene izlediğim en güzel animasyonlardan biriydi. İş yerinden bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izledim ve oldukça beğendim. Denizde yaşamını sürdüren Luca ailesin yasaklarına rağmen karaya çıkmaya karar verir.
Karaya çıkınca insana dönüşen Luca yeni bir arkadaş edinir ve İtalyanın bir sahil kasabasında düzenlenen scooter yarışmasına katılmaya karar verirler. Hiç kimse bu ikilinin deniz canavarı olduğunu bilmemektedir. Scooter yarışının olduğu gün olaylar karışır. Sinemalar.com bu filme 8.2 , IMDB ise 7.4 puan verimiş.
Babylon
Brad Pitt ve Margot Robbie’nin başrollerini üstlendiği Babylon, 1920’lerde Hollywood’un nasıl inşa edildiğini, film sektörünün nasıl evrimleştiğini ele alıyor. O yıllarda filmlerin çekilebilmesi için neler yapıldığını, oyuncuların yaşamlarının nasıl olduğunu ele alan bu film, pek çok dalda da ödülleri toplamayı başardı. Filmin negatif olarak söyleyebileceğim tek yanı 189 dakika olması diyebilirim. Konu her ne kadar insanı sürüklesede ben tek seferde filmi bitiremedim ve iki gece üst üste izleyince filmin sonuna ulaşabildim. Imdb üzerinden de bu film 7.1 puan almayı başarmış. Sinemalar.com ise 6.5 puan vermiş.
Boogeyman
Ben bir korku filmi bağımlısı olarak bu sene çok fazla güzel korku filmine denk gelmedim. Korku filmlerinde de genellikle film ya çok iyi oluyor yada çok kötü, ortasını yakalayanına denk gelmek zor. Bu sene hoşuma giden yapımlardan bir tanesi Boogeyman oldu. Eğer mantık çerçevesinde izlerseniz filmde mantıksız olarak adlandırılabilecek çok fazla şey var. Ancak gerilim sahneleri, beni bu filme çekmeyi başardı. Görünen o ki pek çok insan bu filme çok yüksek puan vermemiş ve IMDB üzerinden bu film 5.9, sinemalar.com dan ise 5.0 puan almış.
The nun 2
Sinemalarında giderek pahalandığı bu zamanda bende sinemada izlenecek filmleri özenle seçmeye başlayanlardan biriyim. The Nun 2 benim bu sene sinemada izlediğim ve beğendiğim filmlerden biri oldu. Serinin ilk filmi, belki bir tık daha bunun üstündeydi diyebiliriz. Keza birinci filmi izlemediyseniz bazı noktaları birleştirmek zor olabilir. Aslında bu seri sadece the nun ile bitmiyor, The Conjuring Universe adında bir şirket ilk olarak 2013 senesinde Conjuring filmi ile piyasaya çıktı ardından Annabella, The nun gibi toplam 8 adet korku filmi yaptılar ve ben bir korku filmi tutkunu olarak hepsini izledim.
The nun 2’da açıkçası beni tatmin etti, bir de korku filmlerini sinemada full karanlıkta ve iyi bir ses sistemi ile izlemek insanı korku filmi moduna tam anlamıyla sokuyor. Ancak pek çok kişi bu filme yüksek puanlar vermemiş Imdb’de 5.6, sinemalar.com da ise bu film 5.9 puan almış.
Scream VI
1996 yılında piyasaya çıkan Scream (Çığlık) serisi 2011 senesinde Çığlık 4’ü çıkardıktan sonra uzunca süre ortadan kaybolmuşlardı. 2022 senesinde Çığlık 5 piyasaya çıkınca ben, bu film çıktığı gün sinemada izledim ancak çok büyük bir hayal kırıklığıydı diyebilirim. Sonrasında artık bu serinini devamını izlemem diye düşündüm fakat Çığlık 6 ters köşe yapmayı başardı. Filmde konu aslında çok fazla değişmesede konunun işlenişi ve bazı gerilim sahneleri filmi bana izletti. Keza pek çok kişi benle aynı düşünüyor sanıyorum ki IMDB üzerinden 6.5 puan , sinemalar.com’dan ise 7.3 puan almış.
Korku filmlerinden bahsederken bu sene Saw X piyasaya çıktı ve bu serinini takipçileri bu filmi kesin izlemişlerdir. Sanırım ben beklentimi çok yüksek tuttuğum için beni çok fazla tatmin etmedi, daha doğrusu filmi, serinin eski filmlerinden ayıran çok büyük bir farklılık görmediğim için beklentim aşağısında bir film oldu. Fakat IMDB bu filme 6.5 , sinemalar.com ise 7.3 puan vermiş.
Past Lives
Bu sene izlediğim aşk ve drama alanında güzel fimlerden bir tanesi Past Lives’dı. Korede çocuk yaşta birbirilerine aşık olan Nora ve Hae, Noranın ailesinin Amerikaya taşınma kararı üzerine ayrılırlar. Nora Amerikada evlenir ve bir gün Hae facebooktan Norayı bulur ve onu ziyarete gider. Bu sene izlediğim filmler arasında IMDB’de en yüksek puanı almayı başaran film bu oldu. Imdb bu filme 10 üzerinden 8 puan, sinemalar.com ise 10 üzerinden 7.5 puan vermiş.
A man called OTTO
Bir Tom Hanks hayranı olarak ben Tom Hanks’in oynadığı hiç bir filmi es geçmem. 2022 yılında piyasaya çıkan A man called OTTO, eşinin kaybeden ve emekli olan OTTO’nun hayatı oldukça negatif şekilde geçmektedir. OTTO katı kurallara sahip olan bir adamdır ve bir gün yaşadığı mahalleye taşınan çocuklu bir aile OTTO’nun bu hayata olan bakışını değiştirir.
Bu filmin Tom Hanks’in belki ortaya koyduğu en iyi yapıtlardan biri olmasa dahi, kendisi oynadığı karakteri her zaman çok iyi domine etmeyi ve izleyiciyi ekrana kitlemeyi çoğunlukla başarıyor. Bu film sinemalar.com’dan 8.4 puan, Imdb üzerinden ise 7.5 puan almış.
Full Time
Fransada yaşayan ve eşinden ayrılmış olan Julie, Pariste bir otelde temizlik görevlisi olarak çalışmaktadır. Paris çok pahalı olduğu için Parise uzak bir kasabada yaşayan Julie, hayatta kalabilmek, ailesine bakabilmek için oldukça zorlu koşullar altında hayatına devam eder. Ben filmi izlerken kendimi kaptırıp sanki film değil birinin hayatını dışardan izleyen bir gözmüşüm gibi hissettim.
2021 yılında piyasa çıkan bu film, IMDB’den 7.4 puan , Sinemalar.com’dan ise 7.1 puan almış. Bu filmi severseniz bunun ardından Netflix’te yayınlanan Barrack Obamanın başrolünü üstlendiği ve seslendirdiği Working: What We Do All Day mini dizi serisine de göz atmanızı tavsiye ederim. Toplumun en alt kesiminden en üst kesimine bireylerin çalışma hayatlarını ele alan bu diziyide ben oldukça beğendim.
The Creator
Bu sene izlediğim en iyi bilim kurgu filmlerinden bir tanesi “The Creator” filmi oldu. Sonu kolayca tahmin edelebilen cinsten bir film olsada görseller, yaratılan gelecek oldukça ilgi çekiciydi. IMDB üzerinden bu film 6.9 puan, sinemalar.com’dan ise 7.2 puan almış.
Missing
Aksiyon meraklıları için “Missing” bence güzel bir yapımdı, bir kaçırılma hikayesini ele alan missing, Sony tarafından piyasa sürüldü. Sony’nin yaptığı filmler her zaman belirli bir kalitede oluyorlar genellikle ve bu filmde pek çok sahne bilgisayar ekranında geçsede benim dikkatimi çekti. Imdb bu filme 7.1 puan, sinemalar.com ise 7.5 puan vermiş.
Dönüp Tekrar İzlediğim Filmler
Ben bazen güzel film bulamadığımda izlediğim eski filmleri tekrardan bulup seyretmeyi seviyorum. Bu sene dönüp tekrar izlediğim ilk film Wonder oldu, ardından The Intern ve çok eski bir yapım olan ama bir tavsiye üzerine ilk defa bu sene izlediğim Life is Beatiful oldukça güzel filmlerdi.
Mini Diziler
Yıllar ilerledikçe uzun soluklu dizilerdense, mini diziler benim daha fazla ilgimi çeker oldu. Daha kısa sürede bitmesi ve yıllar harcamaya gerek kalmadan sonucunu öğrenebildiğim bu diziler bana daha fazla keyif veriyorlar.
The last of US
Bu sene herkesin dilinden düşürmediği ilk dizi “The Last of Us oldu. Benimde bu sene en çok beğendiğim yapım buydu. Playstationda ki the last of us oyunundan sinemaya uyarlanan ve insanlığın büyük bir pandemi sonucunda medeniyeti kaybetmesi üzerine hayatta kalmaya çalışan Joel ve Ellie’nin hikayesini anlatan bu yapım IMDB’den 8.8 puan almış.
Lesson in Chemistry
Apple Tv+’da yayınlanan Lesson in Chemistry, 1950’li yıllarda Los Angelesta geçiyor. Elizabeth Zott çok zeki bir kimyagerdir ve bu alanda ilerlemek için tüm gücüyle savaşır ancak o dönemlerde kimya alanında kadınlara hiç bir olanak sunulmamaktadır. 8 bölümlük bu mini diziyi ben oldukça beğendim. 2023 yılında piyasaya çıkan bu yapım imdb üzerinden 8.3 puan almış.
The bear
Bir “Shameless” hayranı olarak, Shamless’da en çok beğendiğim karakterlerden bir tanesi Lip Gallagher’dı. Ve bu sefer kendisini yine Chicago’da yer alan ancak bu sefer ödüllü bir aşçı rolünde görüyoruz. Shameless’dan kopup gelmiş gibi olan bu mini dizi, abisinden miras kalan ancak neredeyse kapılarını kapatmak üzere olan restoranın başına Carmen’in gelmesi ile olaylar değişmeye başlar. Imdb bu diziye 8.6 puan vermiş.
Black Bird
Aslında geçen sene izlediğim bir dizi olan Black Bird, uzun süredir hapishane filmlerine hasret kalmış biri olarak beni oldukça tatmin etti. Uyuşturucu taciri olan James’in hapishaneye düşmesi ile hikaye başlar, kız çocuklarının öldürmekle suçlanan Larry pskiolojik sorunlara sahiptir ve bu olayları kendisinin yapmadığı savunur. James, Larry’nin bu suçu işleyip işlemediğini öğrenebilirse hapisten kurtulabilecektir. 2022 yılında piyasaya çıkan, 6 bölümlük bu mini dizi Imdb üzerinden 8.1 puan almış.
Shrinking
How I met Your Mother hayranlarının izlemeyi tercih edeceği son mini dizimiz ise Shrinking. How I met your mother’da Marshall olarak tanıdığımız Jason Segel eşini kaybeden ve kızıyla baş başa kalan bir psikoloğu canlandırıyor. Konusu biraz sıradan olarak gözüksede 10 bölümlük bu mini diziyi Jason Segel bana izletmeyi başardı. Bu diziye Imdb 8.0 puan vermiş.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, bugünkü yayında bu sene izlediğim ve hoşuma giden film ve dizileri inceledik. Umarım paylaştığım filmler sizlerinde hoşuna gider. Gözümden kaçan veya sizlerin tavsiye edeceğiniz filmler var iselerde yorumlarınızı en kısa sürede bekliyorum. Bugün de böylelikle bu yayının sonuna gelmiş bulunuyoruz. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın, hoşçakalın.
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes